Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Fransa’nın Cezayirlilere İşkencesinden Miligram bir kesit
“Gün­düzün koridor­da ve merdivenlerde aralık­sız bir gidiş geliş var­dı. Paraşüt­çüler kuş­kulu tutuk­luları önlerine katarak hiç acımadan sürüp götürür­ler­di. Son­radan öğ­ren­diğime göre her kat­ta zin­dan hüc­relerine çevir­dik­leri odalar­da on ­beş yir­mi kişi tutuyor­lar­mış. Tutuk­lular ya yer­de yatıyor ya da üçü dör­dü bir yatağı pay­laşıyor­du. Kar­şıki ev­ler­den görünmesin diye pen­cereler kalın perdeler­le ör­tül­düğün­den, içerisi daima zin­dan gibiy­di. Gün­ler, haf­talar ve bazen ay­lar­ca ya sor­guya çekilmelerini ya kam­pa, hapis­haneye götürül­melerini ya da “kaç­maya teşeb­büs halin­de” sırt­ların­dan vurulmalarını bek­liyor­lar­dı. Gün­de iki defa, saat ikide ve sekiz­de –unutul­maz­lar­sa– kuru pek­simet, sabah ve ak­şam beş­te de efendilerimizin ar­tık­ların­dan yapıl­ma bir­kaç kaşık çor­ba veriyor­lar­dı. Yemeğin için­den bir ­defa kurt çık­tı, baş­ka bir sefer de kâğıt etiket ve taş par­çaları.” (..) “Fakat “Temiz­leme Mer­kezi” asıl geceleri can­lanır­dı. Harekât hazırlıklarını duyar­dım. Koridor­dan ayak ses­leri, silah şakır­tıları ve Ir–’ın ver­diği emir­ler duyulur­du. Son­ra pencereden baş­ka ses­ler. Av­luda cipler harekete geçer­di. Hareket sırasın­da yakaladık­ları “kuş­kulu”lar­la dolu araçlar dönene kadar her ­şey ses­siz­di. Görüş alanım­dan geçer­ken yakalanan­ları görürdüm. Çoğu delikan­lıy­dı. Giyin­melerine bile meydan ver­memiş­ler­di. Çoğu pijamalı ya da çıp­lak ayak­tı. Araların­da bazen kadın da bulunur­du. Bun­lar binanın sağ kanadın­da hap­sedilirdi.” “Bir gece üs­tüm­deki odada birisine iş­ken­ce et­tiler. Sesin­den an­laşıl­dığına göre ih­tiyar­dı. Bir yan­dan acıy­la haykırır­ken bir yan­dan da “Yaşasın Fran­sa!” diye bağırıyor­du. Böy­lece işken­cecilerini yatış­tıracağını sanıyordu her­hal­de. Fakat on­lar işken­celerine devam et­tiler ve kahkahaları bütün binayı çın­lat­tı. Ir harekâta çık­madığı zaman­lar, adamlarıy­la bir­lik­te daha ön­ce yakalanan “kuş­kulular” üzerin­de çalışır­dı. Gece yarısı ya da sabaha kar­şı hüc­reler­den birisinin kapısı birden açılır ve paraşüt­çüler­den biri bağırır­dı: “Hay­di bakalım mur­dar herif­ler!” Bir, iki, üç isim sayar­dı. Çağrılan­lar ken­dilerini neyin beklediğini bilir­ler­di. Daima cevap gel­mez ve paraşüt­çü, isim­leri tekrarlamak zorun­da kalır­dı. “Demek gel­mek is­temiyor­sunuz ha eş­şoğ­lu eş­şek­ler!” diye deli gibi ulur­du. Çağrılan­lar ayağa kal­kar­lar ve ardından, inen yum­ruk­ların sesi gelirdi. Bir gece Ir– bütün odalara bir den sal­dır­maları için adam­larını salıver­miş­ti. El­lerin­de sopalar hücrelere dal­dılar. “Kalk ayağa!” Hücremin kapısı şid­det­le açılarak arkasına çarp­tı ve böğ­rüme bir tek­me in­di. Koridor­dan geçen Ir– beni gör­dü ve “Hayır onu değil” diyerek hüc­remin kapısını kapadı. Çiz­me ve yum­ruk­ların çıkar­dık­ları ses­ler­le acı çığ­lık­lar sabaha kadar sür­dü.
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.