Hiç aynanın karşısına geçip gördüğünüz kişinin kim olduğunu sorguladınız mı? "Bu gördüğüm kişi ben miyim, yoksa olduğumu zannettiğim kişi miyim?" Peki aynada gördüğünüz kişinin kendiniz olmadığını, sadece görüntünüzün size baktığını gördünüz mü hiç? İşte bu son soruya "evet" diyorsanız, siz de kitabımızın kahramanı Vitangelo Moscarda gibi varoluşunuz ve kimliğiniz üzerine sancılar çekiyorsunuz demektir. Bu durumda size bir iyi bir de kötü haberim olacaktır. İyi haber: Belki bu kitap tam aradığınız kitap olabilir... Kötü haber ise, neyse siz anladınız...
Okurlar olarak okuma serüvenimiz boyunca birçok kitap elimize geçiyor. Kimini büyük bir keyifle okuyoruz, kimini ise "okumasaydık da olurmuş," diyerek kitaplığımıza yerleştiriyoruz. Bazı kitapları ise elimize aldığımızda ya da okuduktan sonra, diğer bütün kitaplardan çok farklı olduğunu fark ediyoruz. Bu "bazı kitaplar"ın, ya konusu çok değişik oluyor ya da içerisinde var olan ana karakter acayip bazı şeyler yapıyor. Tabii kimi okur farklı kitapları seviyor, kimi okur sevmiyor. Fakat bu değişik "bazı kitaplar," edebiyat tarihi boyunca varlığını bir şekilde sürdürüyor. Bence bu kitap da onlardan biri.
Vitangelo Moscarda, bir gün aynanın karşısında yüzüne bakarken karısının "Burnunun hangi tarafa doğru yamuk olduğuna mı bakıyorsun?" demesiyle irkiliyor. Çünkü o güne kadar burnunun yamuk olduğunu, daha doğrusu hafif bir şekilde sağa eğimli olduğunu fark etmemiş. Dünyası başına yıkılıyor tabii. Daha sonra başlıyor düşünmeye. Düşünmek ki, ne düşünmek... Buna düşünmek demek çok yetersiz, düşünmekten deliriyor desek daha doğru olur. Kendisinden başlayarak ismini, babasını, karısını, mesleğini, kısacası tüm yaşamını acımasızca sorgulamaya başlıyor. Var olup olmadığını, kendi varlığı ile insanların ona atfettikleri varlığın aynı kişi olup olmadığını, karısını öpen kişinin kendisi mi yoksa kendi görüntüsündeki bir yabancı mı olduğunu düşünüyor. Daha sonra kendisini biz okurlara karşı haklı çıkarmak için bir takım deneylerin içerisine giriyor. Kitap böylece tahmin edilen sona doğru adeta "freni patlamış kamyon" gibi sürükleniyor.
Kitabın felsefesini anlatabilmek için kitabın neredeyse tamamını buraya yazmak gerekir. Zaten yazar kitabın başından beri okurun kendisini alaycı bir gülüşle okuduğunun farkındadır. Zaman zaman okurla iletişime geçerek haklı olduğu konusunda diretir. Yazarın amacı kahramanına deneyler yaptırarak okuru ikna etmek, ikna edemiyorsa da sarsmak ve düşünmeye sevk etmektir.
Ayrıca yazarın mizah yönü de kitabı okurken yer yer gülmenize sebep olabilir. Çünkü bazı bölümlerde gerçekten eğlenceli bir dil kullanan yazar, "delice düşüncelerin" eğlenceli yanlarını da görmemizi istemiş...
Son değinmek istediğim konu kendimle ilgili: Geçenlerde eşim geceleri horladığımı söyledi. Tabii ki her erkek gibi ben de kabul etmedim. Hatta duyduğumda Dünya'nın en anlamsız cümlesini duyuyormuşum gibi yüzüne baktım ve "Ben horlamam ki," dedim. "Horluyorsun," diye ısrar etse de kabul etmedim. Sonuçta benim bildiğim Semih horlamazdı... Şimdi düşünüyorum da keşke bu kitabı o konuşmamızdan önce okusaydım. Ona derdim ki: "Ben horlamıyorum. Ben olduğumu zannettiğin benim görüntüm horluyordur, yanılıyorsun." Bu cümlemden sonra ne demek istediğimi düşünsün dursun :)
Kitabı beğenip beğenmediğim konusunda bir karara varamadım; ama yukarıda da belirttiğim gibi çok farklı kitap. Yarın öbür gün bir kitap sohbetinde konusu mutlaka açılır. Bilmekte her zaman fayda vardır. Keyifli okumalar.