Biri, Hiçbiri, Binlercesi - Luigi Pirandello.
'Benim sizin gözünüzdeki gerçekliğim, sizin bana verdiğiniz biçimden ibaret, ama bu yalnızca sizin gerçekliğiniz, benimki değil; diğer yandan sizin benim gözümdeki gerçekliğiniz, benim size verdiğim biçimden ibaret, ama bu yalnızca benim gerçekliğim, sizinki değil; ve benim için tek gerçeklik ise, benim kendime vermeyi başardığım biçimden ibaret.'
Moscarda bir sabah aynada kendini incelerken burnunun yamuk olduğunu ve aslında bu durumu eşi dahil herkesin zaten bildiğini keşfeder ve varoluşsal bir sorgulamaya girer. O ana kadar pasif bir yaşantı sürerken bu aydınlanma onun ruhunda bir savaş başlatır. Birden vücuduna ve benliğine yabancılaşır. Eğer başkalarının gözünde bugüne dek olduğuna inandığı kişi değilse, kimdi? Öylece yaşayıp giderken burnunun şeklini, boyutunu, küçük mü büyük mü olduğunu hiç düşünmemişti, aynı şekilde gözlerinin rengini, alnının dar mı yoksa geniş mi olduğunu ve daha bir çok şeyi düşünmediği gibi. Kendini işlerine adamış, düşüncelere dalmış, duygularına teslim olmuş bir haldeyken bunları neden düşünsünki? Hepimiz birbirimize karşı farklı biriyiz. Herkesin birbiri hakkında değişik düşünceleri var. Ailen seni farklı görürken, dostların, iş arkadaşların, mahallendeki esnaf başka açıdan görür. Aslında insan biri değil, hiçbiri hiç değil, binlercesidir. Kitabın son paragrafında dediği gibi; 'An be an ölüyor ve hemen ardından yeniden ve hiçbir anıya sahip olmadan doğuyorum. Yaşıyorum, üstelik de bütünlüğümden hiç bir şey kaybetmeden; fakat kendi içimde değil, dışarıdaki her şeyin içindeyim artık.'