Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
Toplum dışında "fotokopilerde" yaşayan şair..
"Evet, ben de savunuyorum: Çalışmak bir erdemdir, yüceltir kişiyi. Ama hangi çalışmak? Ölmemek için çalışmak mı, istemeye istemeye çalışmak mı, ölürcesine çalışmak mı, bir başkalarını senin saatin çıngırağını çalarken uykuda olan bir başkalarını zengin etmek için çalışmak mı? Ben, seve seve çalışmanın erdemine inanıyorum. Kapitalist pazar koşulları inanmıyor buna, paradır onun dirhemi, büsbütün bir yabancılaşma olan paradır onun dirhemi. Paraya çevrilebilen her şey erdemdir onun kurallarına göre, çevrilmeyen hiçbir şey erdem değildir." Çok yönlü bir yaşam. Ergün Günçe şair, istatistikçi, akademisyen... Tam üç kez siyasi baskılar yüzünden üniversiteden uzaklaştırılmış bir isimdir Ergin Günçe. Yeri gelmiş hapse de girmiştir. Ve orada şu dizeleri yazmıştır. "Her aydın hapse girmelidir Halkı tanımak, Devleti görmek için" başarılı bir akademik kariyeri olabilecek biriyken çokça eleştirdiği düzen insanı ya da onun deyimiyle "ortalama adam" rolünü oynamadığı için siyasi zorbalığa maruz kalmış bir aydındır. Bu kitabı iki bölümden oluşuyor Edebi Yazılar, Siyaset ve İktisat Yazıları diye. Ben Edebi Yazılar kısmına daha fazla değineceğim diğer yazılar biraz daha uzmanlık gereken alanlara ve yaşadığı yıllardaki ekonomi politikalarına yöneliktir. Öyle bir şair ki Ergin Günçe yazdığı şiirler uzun yıllar boyunca fotokopilerle çoğaltılarak okunmuştur. Toplumla olan uyuşmazlığının bedelini kitaplarının uzun bir süre basılmaması olarak ödemiştir. Ve bu bedeli de o şiirlerine yansıtacaktır.. "Ben kimbilir kaç alfabe unuttum Göğsümde bir dalgınlık var." Ya da. "Göğsümün çanı duyulmaz olur Bunu artık kimseye bildiremedim." Diyecek bizlere... O yüzden bu yazıyı göğsünün çanını biraz olsun duyurabilmek için kaleme alıyorum. Keşke onlarca kitap yazsaydın Ergin Günçe. Seni okumak ve seni anmak o kadar güzel ki.. Pi Sayısı ve Özgürlük.. "Çocukluğumdan beri özdeyişler ve atasözleri şaşırtır beni. Çok anasının gözü adamlardır atalarımız. İşlerine geldiği gibi konuşmuşlar, birinin söylediğini öteki çürütmüştür. "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diyen de, "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diyen de atamız değil midir? "Acele işe şeytan karışır" ve "Sona kalan dona kalır" ve "Tiz-i reftar olanın pâyine dâmen dolaşır - Erişir menzil-i maksuduna âheste giden." Daha ilk sayfada meydan okuyor tüm atasözlerine ve bunları söylerken çıkarlarını düşünen atalara... Ben diyor ben öğretmen olsam ilk atasözlerini ve özdeyişleri okuturum çocuklara bilsinler ki kimsenin aklı ile hareket etmemek gerektiğini bilsinler ki ilk insandan bu yana hep çelişkiler içinde yaşadığımızı... "Özgürlük ve "Pi Sayısı" arasında bir benzerlik vardır. Bir kere, her ikisinin de elde edilebilmesi heyecana değil hesaba dayanır. Sonra her ikisi de ancak yaklaşık olarak elde edilebilir..." Ergin Günçe'nin denemelerini okurken ilk paragrafta deniz kenarında denize doğru yürüyen birinin rahatlığıyla başlıyorsunuz denemeye bir yaprak çevirince gövdeniz denizin içinde biraz bocalamaya başlıyorsunuz sonrasında düğüm bölümü başlıyor. Ve kocaman bir dalga sizi suyun derinlerine alıp götürüyor. Orada felsefe, matematik ve toplumbilimlerinin etkisinde boğulmayla hayatta kalma arasında bir mücadele veriyorsunuz. Bu mücadeleye alışkın olmadığınızı bildiği için son sayfalarda sizi hayatta tutuyor Günçe tekrar yüzeye çıkıyor ve derin bir nefes alıyorsunuz. Aslında o sadece olup da konuşulmayan konularla zihninizi meşgul ediyor ama biz "son sistem" eğitim sistemi ve teknolojimizle düşünsel açıdan bir yönden fazlasına odaklanamadığımız için kendimizi geliştirmek yerine Ergin Günçe'nin cezalandırılmasını talep ediyoruz... Kalemi çok keskin olan bir yazar düz yazılarında kendinden çok daha büyük yaşlarda olan ve "değer" "saygınlık" protokolünü işgal eden kişilere gözünü kırpmadan saldırıyor. O yerel kalan tüm yazar sanatçılara karşı aslında üretmeyen, hazıra konan, otoriteye göz kırpıp koltuğunu sağlama alan bir "aydın" değildir. Nazım Hikmet'in yaşadığı yıllarda bir türlü büyük yazarlar arasına sokulmak istenmemesini ve çoğu yazarın "Nâzım'dan büyüğüm" havasına kapılması durumu onu çok rahatsız etmiştir. Mesela Atilla İlhan onun için şöyle diyecektir: "Nazım Hikmet'i Mayakovski'nin bir izleyicisi olarak (üstü kapalı biçimde) sergileyen Atilla İlhan'dır. Hemen belirtmeliyim ki kendisi iyi şiirleri de olan bir şairimizdir ve şiirimizde bir yeri elbette vardır. Duvar adlı kitabının arkasında Nazım Hikmet'in bu kitap hakkında övgülü sözleri yer alıyor. Yani bir yandan Nazım'ı açık düşürmeye çalış, bir yandan da onun gölgesine sığın. Olur mu, oluyor! Atilla İlhan'ı bir örnek olsun diye verdim. Yeni bir örnek de onun için. Yoksa ortalık, "Ben Nazım'dan büyüğüm" diyenlerden geçilmiyor." Atilla İlhan vb. yazarların hem Nâzım'a saldırması hem de gölgesine sığınmasını Nazım Hikmet Kompleksine bağlıyor. Çünkü Nazım gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük Türk şairlerinden biridir. Ve Nâzım diğer şairlerin edebiyat alanındaki yerini belirleyen koordinatları elinde tutan ustadır. O yüzdendir Nâzım'a olan bu kadar kin ve nefret çünkü Nâzım sadece yerli değildir o evrenseldir ve bu boyuta ulaşamamış yazarların bize ne anlam ifade ettiklerini sorgulatıyor bize Ergin Günçe... Ergin Günçe ideolojik olarak farklılık duyduğu insanları da alanlarında yetkin oldukları sürece onlara gereken saygıyı gösteren ve kendi aklıyla hareket eden bir aydındır. Ahmet Cemal'in Eleştirel düşünen insan tanımı Ergin Günçe'yi ifade ediyor o tanım şöyledir: "Eleştirel düşünebilen insan, kendisine ulaşan bütün iletileri, o iletinin hangi otoriteden, kişiden ve kalıplaşmalardan geldiğine bakmaksızın kendi bilgiyle beslenmiş aklının süzgecinden de geçirdikten sonra değer yargılarına varabilen insandır." İşte bu eleştirel düşünme becerisine sahip Ergin Günçe hedef tahtasına o yüzden sağcılardan çok solcuyum diye geçinenleri koyacak ve onlara eleştiriler getirecektir. Sabahattin Eyüboğlu bu hedef tahtasında en çok isabet alan kişidir. Hepinizin malumu Eyüboğlu Montaigne'den Denemeler'i çevirmiştir. Bu çeviriye çok sert yüklenir Ergin Günçe ve mükemmel bir Fransızcası olduğu için ve Denemeler'i 1244 sayfa üç cilt şeklinde okuyup çeviri eksiklerini ve kesip kırpmalara örnek verdiği için ben Ergin Günçe'nin tarafını tutuyorum. Ergin Günçe komisyoncular dediği çevirmenlerden en büyüğü Sabahattin Eyüboğlu'nun Denemeler'in sadece yüzde 15'ini çevirmesini ve materyalizme çıkan her denemeyi atladığını orijinal metinde yer alan koskoca 10 bölümden tek bir denemeyi bile ele almamakla suçlar ve Türkçe metindeki Denemeler'in hiçbirinin tamamıyla doğru bir çeviri olmadığını söyler. Biz bunu biri 1244 sayfalık Denemeler'i çevirdiği zaman öğreneceğiz bu yazısının sonunda şöyle seslenecek Ergin Günçe bize: "Montaigne de Sabahattin Eyüboğlu da ölmüştür. Acaba bu durumda kime daha çok saygılı olmalıyız? Hiçbir zaman ölmeyecek olan okuyucuya saygıyı ne yapmalıyız? Ben gerçekten bir değer yaratmış olan Montaigne'e daha çok saygı duyduğum için böyle bir yazı yazıyorum. O kadar ki, günlük ekmeğim için çalışma görevim bu kadar ağır olmasa oturur Montaigne'i yeniden Türkçeye çevirirdim. Piyasadaki çeviriyi de elimden atar, kimseye okutmazdım. Hem de böyle bir çeviri yaparken, "Miskin Yunus bu sözü igri büğrü söyleme/ Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir" sözünü masamın tam karşısına duvara asar, ara sıra bu sözü yüksek sesle okurdum." Diyeceksiniz ki bu Sabahattin Eyüboğlu öfkesi nedendir? Çünkü Sabahattin Eyüboğlu'nu bazı arkadaşları hapsi boylarken mahkemede "ben komünist değilim, hümanistim" ifadesiyle işin içinden sıyrılmakla suçlar. Sen madem hümanistsin ve çeviri komisyoncularındansın neden Descartes'i Türkçeye sağ kanattan olduğu sanılan Demokrat Parti milletvekilliği yapmış Mehmet Karasan çevirdi der. Siz neredesiniz? diye sorar. Onları Hayyam'ı Fransızcadan çevirme tuhaflığına kalkmakla suçlar. Ve hümanizma ruhunu en iyi yansıtan Jean Meslier'i çevirmemekle suçlar. Jean Meslier için şunları diyecek Günçe. "Gün gelecek, adam gibi bir yayınevi çıkacak, bir Jean Meslier'yi gümrüğünü almadan tanıyacaktır Türk okuyucusuna. Göreceğiz bakalım Batı neymiş, Hümanizma neymiş? Bugünkü çevirici ücretleri ile kimse oturup Meslier'yi çevirmez, çevirse de zaten kimse yayımlamaz sanıyorum. Gelecekten umudu kesmeyelim. Başka ne denir?" Bu yazılardan sonra komisyon heyetinden ve kalemini çok sevdiğim Vedat Günyol karşı bir atak yapacak ve Günçe'yi şöyle yargılayacak: "Aşırı, kırıcı, yıkıcı tutumuna rağmen, yine de seviyorum sayıyorum seni" dedirten, biriyim ve "bir genç, hem de kültürlü bir genç" olmakla birlikte "acemi bir çaylak" olarak niteleniyorum." Günçe cevaben şunları söyledi: "Bugünün insanına, "Sen ne katkıda bulundun ki kendinden yaşça ve başça büyük olanları kıyasıya eleştiriyorsun?" demek yakışık almaz." "Hem bir değer yaratmayacaksın, hem de bir değer yaratmışlar sırasında anılmak, saygı uyandırmak isteyeceksin. Biri çıkıp da bu durumu yazıyla saptamaya kalktı mı da kıyameti koparacak, yaygarayı basacaksın!" Evet Ergin Günçe'nin kalemi çok serttir. Çünkü onun için net nettir, brütle dolaylı yola sapmak gereksizdir. Eleştirdiği kişiler gerçekten de önemli kitapları tercüme etmişler lakin toplum için yüksek konumda olmaları bu görevin öneminden kaynaklanır. Günçe'nin öne sürdüğü keyfi eserleri seçip seçip çevirecek ve çevirdiğin eseri adam akıllı aktarmayacaksan ben seni eleştiririm arkadaş! Sen de bana saygı duyacaksın kimse dokunulmaz değildir de onun için... Toplumun çoğunluğunun oluşturduğu "ortalama adam" etkisini kırmak için bize şöyle diyecektir Günçe... "Eğer bir Dostoyevski romanını anlamışsan, Gogol'ü, Gonçarov'u sevmişsen yutmazsın öyle her üstüne roman yazan nesneyi ve ne olur yutma. Kafka'yı, Kavabata'yı, Thomas Mann'ı, Faulkner'i, Traven'i ve bu düzeydeki diğer yazarları okumadan saldırma başkalarına. "Benim ülkemin yazarları, beni en iyi anlatanlardır" diye de düşünme. Yerellikten kurtulmuş yazarlarda daha çok bulursun kendini, eğer aradığın buysa. Ne olur bir Gorki okuyucusu olun, hiç değilse arada sırada karıştırın Gorki'nin romanlarını. Sonra yine dönersiniz çok hoşlandığınız yedek ağza dayanarak ilginç kılınmış yerli romanlara..." Günçe için edebi değer çok önemlidir. Ve değerli olanı sürekli savunurken değersiz olanı da sürekli yermek gerektiğini söyler. Ona katılıyorum. Edebiyatın ve gerçek edebiyatçının değeri de "yerellikten" kurtulamayan veyahut sadece "yerel" kitleye bilinçli bir şekilde hitap edip basit, bencil ve çıkarcı kişiler yüzünden ayaklar altında değil mi? Bu sitede bazen görüyorum edebi değeri olmayan ve bunu bile bile okuyup inceleyen insanları bilinçli halde yapılan bu işlem kısıtlı olan hayatımızda okuyacağımız gerçek edebi eserleri aşağılamaktan öte bir anlam ifade etmiyor benim için. Amaç ne olursa olsun bu tarz kitapların okunmasının önüne zaten geçilemez neden zaman kaybedelim... Hep edebi olanla kalalım buna çaba göstermemiz gerekir. Ergin Günçe'nin sözleriyle bu durumu pekiştirelim.. "Değerliyi övüyorsanız, değersizi de her yerde yermelisiniz. "Sen kim oluyorsun" diyenlere, "Bir de sen yaz görelim" diyenlere "Ben koskoca Dostoyevski'nin, Çehov'un, Rilke'nin, Nâzım Hikmet'in okuyucusuyum, Sait Faik'in okuyucusuyum!." dersiniz. Az mertebe değildir büyük bir yazarın okuyucusu, seyircisi olmak." Toplum dışında kalmayı seçen insanların uğradığı sistematik baskıya da şöyle değinir Günçe. "İnan senin öfken benim okuma yazmama da değil. Sen, daha çok kendi başarısızlığından doğan güvensizliğinden ötürü tedirgin ve öfkelisin. Ben okuyup yazdıkça senin başarısızlığını arttırıyor muyum? Senin başarısızlığını açıkça söylesem, duvarlara yazsam bu sana yardımcı bile olabilir." İdeoloji ayrıt etmeksizin kendi başarısızlığından rahatsız olan kişiler okuyan, yazan insanları daima dışlamaya küçük düşürmeye çaba gösterecektir. Yapacak tek bir şey var bu durumda: Daha fazla okumak... Daha fazla öfkelenmelerine yardımcı olmak.. Onlar istediği için herhangi bir eylemimizden vaz geçersek "ortalama bir adam" olup çıkacağız. Ve o şöyle bir şeydir: "Tıpatıp ortalama adamın yüzüyle aramızda dolaşanlar vardır. Uzlaşmacı ve fırsatı ganimet bilen kişilerdendir bunlar. Korkak mıdırlar, ödlek müdürler? Eh, yerine göre. Yiğit olurlar mı? Yiğitlik tasladıkları zamanlar yok değildir. Ne Batılı, ne Doğuludurlar. Bir parça ondan, bir parça ondan. Kravat ve fötr şapka kadar Batılı, la havle çekmek ve nargile tüttürmek kadar Doğulu. Yoksa ne El Gazali'yi ne de Hegel'i merak etmiş; ne Kur'an'ı, ne de İncil'i okumuştur." Bu ortalama adamdan kurtulmanın yollarını vermiştim önce şimdi de kim olduğuna baktık. Artık Ortalama adam olamamak için ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Çok okumak, çok düşünmek, çok sorgulamak ve sadece kendi aklımızla hareket etmek.... Okuyan herkese teşekkür ederim. Mutlaka okunması gereken bir yazar Ergin Günçe hem bu kitabı hem de Türkiye Kadar Bir Çiçek kitabını okuyun şiddetle tavsiye ederim. Şiir kitabına incelemem burada: #72655112 "Durum işte budur saygıdeğmez düşmanları şiirimin ve Cumhuriyetçi dostları kahkahamın Ben sakallı söylerim sözü Yarına inanmasam bugünü kurcalamam"
Pi Sayısı ve Özgürlük
Pi Sayısı ve ÖzgürlükErgin Günçe · Edebi Şeyler Yayınları · 201812 okunma
··
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.