Anna Karenina’nın Bir Varoluş Serüveni Olarak Yorumlanması“Uzun süre tasarlanmış bir intihar, diye düşündüm, umutsuzluğun birden ortaya çıkarttığı bir eylem değil.” / Thomas Bernhard
Çılgın Bir Doğacı, Reformist ve Ahlak Kuramcısı Kont Tolstoy
Kont Lev Tolstoy dünya yazarlık tarihinin şüphesiz en kültürlü ve kabına sığmaz kişiliklerinden birisidir. Dönümlerce toprağı ve yüzlerce kölesi olan bir babanın oğlu olarak dünya gelmiş henüz küçük yaştayken hem annesini hem de babasını kaybetmiştir. Üniversite öğrenimine doğa bilimleri okuyarak başlamış bu bölümden kısa sürede sıkılmış, hukuk bölümüne devam etmiş bu bölümü de yarıda bırakmıştır. Rus ordusuyla beraber savaşa katılmış, Rusya’nın meşhur balolarında bir asilzade ve centilmen olarak boy göstermiş ancak henüz genç yaştayken her şeyi arkasında bırakarak bir köye yerleşmiştir.
Yerleşik kurumlara ve kilise doktrinlerine olan karşıtlığı ile bilinmektedir (Kiliseye olan eleştirileri sebebiyle Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmiştir). Kendisine yeni bir ahlak düzeni oluşturmuş, aynı zamanda da kamu yararına ilişkin olarak yenileşme ve reform çalışmaları yürütmüştür. Ahlak düzenine ilişkin görüşlerini içeren ciltlerce kitap yazmış ancak yine kendi kitaplarında kendisiyle çeliştiği için daha yaşarken ciddi eleştiriler almıştır. Yenilik çalışmalarına ilişkin olaraksa; gelişimin kaynağını köylülerin eğitiminde gördüğü için, köylülerin eğitimini okullarda kendisi vermiş , bu eğitimi geliştirebilmek için Avrupa gezilerine/gözlemlerine çıkmış ve topraklarının bir kısmını köylülere dağıtmıştır.
Nihayet hayatının sonuna kadar bu çarpıcı ve kabına sığmaz hayatı yaşamış, 82 yaşındayken bir daha geri dönmemek, hayalindeki ideal doğaya dönüşü gerçekleştirmek üzere yerleştiği köyden ve ailesinden kaçmış, uzun bir tren yolculuğuna çıkmıştır. Ancak bu yolculuğa sağlığı dayanmamış ve tren yolu üzerindeki bir köyde vefat etmiştir.
Anlam Arayışının Yansımaları ve Eserin İrdelenmesi
Hayat hikayesinde de görüldüğü üzere Tolstoy hayatı boyunca var olan doğruları kabul etmemiş, sürekli bir gerçek ve anlam arayışı içerisinde olmuştur. Bu arayış eserlerinde de açık olarak görülür. Savaş ve Barış’daki Piyer ile Anna Karenina’daki Levin bunun birer örneğidir.
Yine Anna Karenina’nın Anna’sında da bir anlam arayışı, yerleşik olana açık olarak başkaldırı, kabuğuna kırma, varolanı aşma, değerlerin sorgulanması kitap boyunca işlenmektedir.
Anna kitabın girişinde gördüğümüz üzere, sosyete hayatından bir kadındır ancak balolar ve çevresinde yer alan aristokratlar ona sıkıcı ve yapmacık gelmektedir. Evliliği tekdüzedir bir anlam taşımamaktadır. Anna sıkışmışlık içinde tekdüze, anlamsız bir hayat sürmektedir. Kendi tekdüzeliği ve monotonluğu içinde bu hayatın anlamsızlığının çok da farkında değildir. Bu hayatın anlamsızlığını aşabileceğini, bunun dışında bir hayat olduğunu düşünmemektedir. Anna da varlık farkındalığı ve bir anlam arayışı bulunmamaktadır.
Vronski ile tanıştıktan sonra Anna bu zamana kadar yaşadığı hayatın anlamsızlığını fark eder. Vronski Anna için bir kıvılcım, anlama giden yol, kendi varlığını bir aşma, kabuğunu kırma girişimidir. Önemli olan burada Vronski değil, Anna’nın kendi varlığının ve hayatının anlamsızlığının farkına varmasıdır. Vronski yerine bir başkası olsa yada Anna hayatın anlamını aşk yerine başka bir unsur olarak görse de durum çok değişmeyecektir. Anna hayatının anlamsız olduğunu görmüştür ve kişilik olarak bu aşma girişiminin kaçınılmaz olduğu bir yapıdadır. Nitekim sosyete hayatındaki çoğu kişinin da Anna’ya benzer bir aile yapısı ve aşıkları bulunmaktadır. Ama hiçbirisi Anna gibi bir girişimde bulunmamıştır. Bu husus Anna’nın zeki, kültürlü, dürüst, iradeli bir karakter yapısında bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Anna anlam yolunda tüm koşulları aşmış ve kabuğunu kırarak yeni bir duruma geçiş yapmış, hayatın anlamı olarak gördüğü aşka sıkı sıkıya sarılmıştır. Bulunduğu yeni duruma adaptasyon, yeni bir ortamın varlığı, çevresinde bulunan kişiler onun yeni durumunu sorgulamasına imkan vermemiştir. Ancak yalnızlaştıkça yanıldığını fark etmiş ve derin bir huzursuzluğa gömülmüş, aşkın düşündüğü gibi hayatın anlamı olmadığını anlamıştır. Nitekim bir anlam çökmesi yaşamış ve kaçınılmaz sona doğru ilerlemiştir. Anna için hayal kırıklığı Vronski’nin ona karşı davranışları yada karşılaştığı diğer problemler değildir. Onun asıl hayal kırıklığı hayatın anlamı olarak gördüğü aşka ilişkin görüşlerinde yanılmış olmasındadır. Nitekim Vronski’nin davranışlarında bir olağanüstülük olmamasına rağmen Anna’nın sürekli artan bir huzursuzluğu vardır. Diğer sorunlarıysa aşılamayacak konular değil Anna’nın huzursuzluğunu artıran, buhranını değiştiren ancak gerçekleşen hayal kırıklığının özüne dokunmayan konulardır.
Kanaatimce, Anna Karenina’nın Levin ve Anna’sı karakter olarak ne kadar farklı olurlarsa olsunlar özünde Tolstoy’un kendi anlam arayışının yansımalarıdır. İkisinin de hayata yüklediği anlamlar ve arayışları farklı yönelimlerde olup Levin intihar seçeneğini tercih etmeyip huzura kavuşmuş Anna ise hüsrana uğramıştır.
Eserin Dili ve Çeviri
Kitabı ben Hasan Ali Ediz çevirisinden okudum. Elbette edebiyatımızın en büyük çevirmeni olarak çevirisinden şüphe edilmezdi.
Tolstoy’un doğa anlatımları muhteşem. Eseri ise döneminin kültürünün bir yansıması, aynası. Sanırım Tolstoy’un Savaş ve Barış ile Anna Karenina eserlerini okuyan bir okur, 1800-1870 dönemi Rusya’sının sosyal-kültür ortamına ilişkin olarak epey bilgi sahibi olur. Ot biçme sahnesi efsaneydi onu demeden geçemeyeceğim, bildiğin burnuma taze ot kokusu geldi.
Kitabın dili çok iyi. Tolstoy tüm tahlillerinde insan ruhunun derinliklerine inmiş. Bazı cümleleri tekrar tekrar keyifle okudum. Şu ana kadar AHT’nin Huzur’u ile beraber en keyif aldığım kitaptı diyebilirim.
Herkese keyifli okumalar dilerim.