Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

724 syf.
·
Puan vermedi
·
121 günde okudu
Selamlar canım insanlar... Üniversitedeyken okumuştum 'Tutunamayanlar' ı. Sevgili hocam Alemdar Yalçın sayesinde. O zamanlar biraz görev gibi gelmişti sanki ve ileride tekrar okuyacağım, demiştim. Evet altı sene sonra @pakizece_ desteğiyle başarmış olsam da hatta fazla uzun bir sürece yaymış olsam da tamamıyla iyi ki dediğim, çok keyif aldığım bir okuma oldu. Hoş bazen tutunmaya çalıştığımı da itiraf edeyim. Çıkardığım notları, düşüncelerimi elimden geldiğince sizinle paylaşmaya çalışacağım şimdi.Roman, gazetecinin önsözü ve yayımcının açıklamasıyla başlıyor. Aslında bunlar bize romanın hikayesini veriyor. Geri kalan kısım yani Selim ve Turgut'un hikayesi ise romanın kendisidir. Kitabın en sonunda Turgut'un mektubunu okuyoruz. Yine bu mektup da bize romanın hikayesi hakkında bilgi veriyor. Bu kısımların hepsini bir bütün olarak düşünmeliyiz. Yani romanımız aslında bunların toplamıdır her ne kadar ayrı bir parçaymış gibi dursa da. Bir tren yolculuğu var hikayemizde ancak sonuna doğru anlayabiliyoruz. Her şey aslında tam da oradan başlıyor. 'Biri' nin gazeteciyle karşılaşması, kartını alıp ona bir takım notlar postalaması ve sonrasında kaybolmasıyla devam ediyor. Gazeteci de isimleri değiştirerek yayımcıya veriyor. O ise gerçekliğine inanmasa da basıma alıyor. Buradan Turgut'un mektubuna geçiyoruz. Bize kitapta yazan hiçbir şeyi atlamamamız gerektiğini öğütlüyor. Benim de hep yaptığım gibi. Buradan da yazarın aslında bunu istediğini ve bu yüzden sonuna bir mektup başına bir önsöz şeklinde parçalar eklediğini, okurdan bunları okumasını istediğini söyleyebiliriz. Kitaba baktığımızda çok savruk, dağınık görülebilir. Bunu bizzat istiyordur hatta ama aslında müthiş bir kurgu var bütününde. "Beni çok daha dikkatli okuyun!" diyor adeta. Romanı,  anlatımı bakımından dilimlere ayırabiliriz . İlk olarak düz anlatımla başlar. Sonra bir bakmışız ki cümleler kafiyeli bitmeye başlamış tıpkı bir şiir gibi ve sonra serbestleşmiş. Birden tiyatro metni okuyorken buluruz kendimizi devamında. Dikkatimi cümlelerin uzunluğu çekmedi desem yalan söylemiş olurum. Bazen sonunu okurken başını kaçırdığım ve ikinci bir kez okuduğum da oldu ne yazık ki. Bir de şu çok mühim konu var  ki kitapla birlikte yazım kuralları konusunda çok zorluk yaşıyorum. Tüm bildiklerim karışmaya başladı. Asıl olanlar bile... Mesela birçok ayrı mı yazılıyordu ya da hiç bir şey birleşik miydi, birkaç ayrı yazılmalıydı dmi, ya da yok yok birleşik olmalı. Amanın! Kitap alt üst etti kurallarımı! Bunları tekrar beynime yerleştirmeli olacağım sanırım bittiğinde. Yazılış tarzına geri dönecek olursak sayfalar sonra tiyatro metninin bir dini kitap şekli aldığını fark ediyoruz. Marksizmi böyle anlatıyor. Sonra menakıbname karşılıyor bizi. Velilerin daha çok kerametlerinin anlatıldığı eserlerdir menakıbnameler. Böyle devam ederken bir bakıyoruz ki ansiklopedi tarzı hakim oluyor kitaba. Sonra bir anda şiirler kesiyor önümüzü, tıpkı antoloji sayfalarında gezer gibi. Sanki tekrar insiklopedik bir tarz alıyor... Günlüğe dönüyor ve olanları öğrenmeye başlıyoruz. Sonra iki sayfalık dev cümlelerle nefesimiz kesiliyor noktayı ararken. Yoruluyoruz biraz. Nefes nefese kalıyoruz hatta. Kitabın sonuna kadar neredeyse günlük tarzı devam ediyor. Bilinçakışı tekniği dikkatimizi çekiyor daha çok. Sonra duruluyor, sakinleşiyor, düz bir anlatımla nefesi kesiliyor... Tıpkı Selim gibi... Ya da Turgut... Ya da tüm Tutunamayanlar... Turgut, Selim'in kendisini o listeye almamasına çok içerleyince, ben dayanamayıp alıyorum... Ama onun tutunup tutunamadığından hala emin değilim. Tutunamayanlar... Ne olmuş bunlara, neden tutunamamışlar ki, derken Selim'e göz gezdiriyoruz. Babası ve annesinin arasında kalıyor hep. Onların arasında işbirliğinin olmaması, tutarsızlık Selim'in kafasını karıştırıyor. Tutunacağı birini arıyor sürekli. Saffet abisine bakıyor ama onda da çelişkiler görüyor. Sabri'yle beraber yanlış din algısını izliyor. (Biz de onunla beraber izliyoruz tüm bunları ve gerçeklikle bağdaştırıyoruz.) Burhan abisiyle tanışıyor, evlilik karşıtı ama ertesi gün evleniyor. Kendini tiyatroya kaptırınca Metin ve Zeliha giriyor perdeye. Sosyalleşeceğim derken onların arasındaki aşkı öğreniyor Metin'in başkalarına yönelmesiyle Zeliha'ya aşık olup ilk aşk acısını yaşıyor. Yine tutunamıyor, insanlara güvenemiyor. Üniversiteye sol görüşle devam ediyor, özgürlükleri savunuyor fakat burada da tutarsızlıkların olduğunu görüyor. Nihilizme başvuruyor onda da bulamıyor çareyi. Egzistansiyalistler de yetmiyor, İsa ile devam ediyor ve onun da en büyük tutunamayanlardan olduğunu düşünüyor. İnsanlara olan güvenini tamamen kaybediyor artık. Bunun gibi birçok şey yaşamaya devam ediyor. Asosyalleşiyor iyice... Tek bir çözüm yolu buluyor kendine, intihar... Turgut tüm bunları öğrendiğinde anlıyor Selim'i, onun gördüklerini görüyor. Toplumdaki bozuklukları, kendi hayatındaki çelişkileri görüyor ve yalnızlaşmaya başlıyor o da. Olric doğuyor buradan. (Hamlet'teki Osric geliyor aklımıza.) Selim gibi intihar edemiyor Turgut, her şeyden vazgeçiyor ve bırakıp gitmeyi seçiyor. Hani o baştaki tren yolculuğundaki 'biri' işte Turgut. Giderken de Selim'le tanıştırıyor herkesi. Tutunamayanların sözcüsü olmayı seçiyor. Belki de buna tutunuyor Turgut. Turgut tutunuyor bana göre... Tutunamamaya tutunuyor. Yazar, içinde bulunduğumuz dünyanın dejenerasyon ve bozukluklarını, bunların ruh dünyamıza etkilerini, her türlü çelişkiyi taraf tutmadan anlatmış bizlere. Toplumsal çelişkilerin fazlalaştığı bir toplumda dürüst insanların yaşaması zordur, diyor. Tüm bunlar hassas insanları en çok etkiler, diyor. Böyle gelmiş böyle gider diyenler, üç maymunu oynayanlar yaşar, diyor. Yine ne varsa anlattım dimi? Yok yok hala her şeyi anlatmadım. Siz yine de okuyun... 3 ay da sürse 5 ay da sürse değiyor gerçekten. Tutunmaya çalışmaya devam...
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202061,6bin okunma
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.