Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

516 syf.
9/10 puan verdi
Orhan Pamuk'un  “ on yıl emek verdiğini on yıl boyunca müzecilik ve müzecilik tarihi hakkında derin araştırmalar yaptığını ülkemizde, Asya ve Avrupa’da birçok müzeyi gezmiş “  dediği aşk romanıdır.  ÖZET;   Roman zaman olarak 1975’li yıllarda geçen bir aşk olayına dayanır ve roman “ hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum. ” cümlesi ile başlayıp;  “ romanın ana kahramanı olan Kemal’in  “ herkes bilsin çok mutlu bir hayat yaşadım. “ cümlesi ile bitmiştir. Tekstil işleri ile uğraşan zengin bir ailenin çocuğu olan Kemal Basmacı, Sibel adlı bir kızla bir aşk yaşamaktadır. Sibel ile nişanlanma aşamasında olan Kemal, sevgilisi Sibel’e bir çanta almak için bir butiğe girmiştir. Bu butikte çalışan Füsun onu karşılar. Füsun onun bir uzak akrabasıdır ama Kemal onu yıllardır görmemiştir. Kemal’in yıllar sonra gördüğü bu akraba kızına birden kanı kaynamış her iki akraba birbirlerine çok sıcak davranmışlardır. Böylece Kemal,  butikte satış elemanı olarak çalışan Füsun’a âşık olur. Lakin Kemal çok zengin bir ailenin oğlu iken, Füsun, fakir bir ailenin kızıdır. Kemal, Sibel ile nişan hazırlıklarında iken sık sık Füsun’un yanına gelmeye başlar aralarındaki ilişki bir evde gizli gizli buluşmalara kadar ulaşmıştır. Ama Füsuna âşık olmasına rağmen Sibel ile nişanlanır. Nişanlanma süresince 46 gün merhamet apartmanında buluşan Kemal ve Füsün nişana kadar hoş vakit geçirmişlerdir. 18 yaşına yeni giren Füsün daha ilk buluşmalarda Kemal ile yatmış ve bekaretini kaybetmiştir. Kemal bu durumun aynısını 1 yıl önce Sibel ile de yaşamış onunla da " sonuna kadar " gitmişlerdir. Nişana doğru 18 yaşındaki Füsün'un  "Şimdi ne olacak " "Benim hayatım seninkine bağlı" gibi söylemelerine kulak asmayan Kemal Nişanda da güzel vakitler geçirmiş, davet ettiği Füsün'ün başka insanlar ile dans etmesini kıskanan Kemal, büyük aşk duyacağı Füsun'un tüm samimiyetine rağmen onu elinde tutamamış, onun için bir adım atmamış ve zaten elinde olan, kendini hiç düşünmeden kollarına atan Füsun'u kaybedeceğini hiç düşünmemiştir.   Nişandan sonraki gün yine onunla sevişmek için merhamet apartmanına çağıran Kemal, ertesi gün amacına ulaşamamış, Füsun gelmemiştir ve çalıştığı butikten de ayrılmış ortadan kaybolmuştur. Kemal çok arasa bile Füsun’u görememiştir. Füsun’u kaybettikten sonra Kemal hayatının hatasını yaptığını anlamıştır. Her ne yaparsa yapsın ondan kopamamakta hiçbir an Füsun’u aklından atamamaktadır. Füsun’un yokluğuna dayanamayan Kemal, nişanlısı Sibel’e bu olayı anlatır. Fedakar Sibel onun bu durumdan kurtarmak için, 6 ay boyunca insanların bu durumu eleştirmerine rağmen aynı evde yaşamış ve onu bu durumdan kurtarmaya çalışmıştır. Ama maalesef Sibel'in tüm çabalarına rağmen Füsun'u unutmamış, en sonunda nişanı da atmış ve tüm vaktini Füsun’un eşyaları üzerinde hayal kurarak geçirmeye başlamıştır. Çok büyük caba harcayan Kemal, Füsun'un arkadaşı ile mektuplaşmış ve Füsun'u bulmuştur. Fakat Füsun bir başkası ile evlenmiş (feridun) ve anne-babasıyla birlikte yaşamaya başlamıştır. Füsun’dan vazgeçmeyen Kemal çeşitli bahaneler ile Füsun’un etrafından ayrılmamaya başlar.  Kemal artık Füsun ve ailesi ile çeşitli münasebetlere girişmiş, sık sık onları ziyaret edecek çeşitli bahaneler üretmeye başlamıştır. Lakin Füsun ona pek yüz vermemekte, Kemal’in aşklından ve ilgisinden haberdar olmasına rağmen ilgisiz kalmaktadır. Çeşitli bahaneler ile Füsunların evine gidip gelmeye başlayan Kemal her seferinde Füsun’a ait bir eşyayı çalarak Füsun ile güzel anılar yaşadığı o eve getirmektedir. Bu ev artık Füsun’a ait eşyaların olduğu bir ev haline gelmiştir.   Kemal’in hayattaki tek gayesi Füsun’a yakın olabilmekten ibaret kalmıştır.  Füsun ile yeniden yakınlaşmak için her şeyi yapan Kemal’in her teşebbüsü başarısız olmuştur ama Füsun’dan çalıp getirdiği eşyalar da artık binlerce olmuştur. Bunların içinde Füsun’un attığı izmaritler, çoraplar,  mendiller, peçeteler vb de bulunmaktadır. Öyle ki  Füsun’un içtiği sigaraların tam 4213 adet izmaritini toplayıp bu eve getirmiştir.  Çeşitli bahaneler ile 8 yıl boyunca haftada ortalama 4 gün Keskinler ailesine gitmiştir. " Sekiz yıl füsunlar'a (Keskinler'e diyemiyorum bir türlü) akşam ziyaretine gitmeme hayret eden, bu büyük zaman parçasından, binlerce günden rahatlıkla söz etmeme şaşan okurlar için, zamanın ne kadar yanıltıcı bır şey olduğunu biraz anlatabilmek, bir kendi zamanımız, bir de herkesle paylaştığımız "resmi" zaman olduğunu gösterebilmek isterim. Bu, hem Füsunlar'ın kapısını sekiz yıl füsun'un aşkı ıçın aşındırmış olduğum için bana tuhaf, takıntılı, korkulacak bir kişi gibi bakan okurların saygısını kazanmam için önemli, hem de Füsunlar'ın evindeki hayatı anlamak için. "  Füsun’un kocası ile de dostluk kurmuş olan Kemal,  ona da çeşitli vesileler ile yardımcı olur. . Füsun’un kocasının kafasındaki film teşebbüsü için tüm imkânlarını dahi seferber etmekten çekinmemiştir.  Kocasının bu filminde Füsun başrolde oynamak istemiş ama Füsun’un eşi başrolü başka bir kadına vermiştir. Bunun üzerine kocasına içerleyen Füsun nerede ise kocası ile ayrılma eşiğine gelmiştir. Bu durum Kemal için önemli bir fırsattır. Kemal bu fırsatı kullanır ve Füsun’a olan ilgisinin devam ettiğini daha da bir belli eder.    "Aşk nedir?"  "Neymiş?"  "Aşk, Füsun karayolları, kaldırımlar, evler, bahçeler ve odalarda gezinirken ve çay bahçelerinde, lokantalarda ve akşam yemeği sofrasında otururken ona bakan Kemal'ın duyduğu bağlılık duygusuna verilen addır."      "Hmmm ... güzel cevap,"  derdi Füsun. "Beni görmediğin zaman aşk olmuyor mu?"     "O zaman fena bir takıntı, bir hastalık oluyor."       ''Bu da ehliyet sınavında ne kadar işe yarar, hiç bilemem!" derdi Füsun. Evlenmeden önce bu çeşit şakayı ve cilveleşmeyi daha fazla sürdüremeyeceğini hissettiren bir havaya bürünür, ben de bu türden bir şakayı o gün artık bir daha yapmazdım.     Yazılı sınav Beşiktaş'ta, bir zamanlar Abdülhamit'in deli şehzadelerinden Numan Efendi'nin ud çalan harem kızlarını dinleyip, em-presyonist Boğaz manzaraları resmederek vakit öldürdüğü küçük bir sarayda yapıldı. Cumhuriyet'ten sonra bir türlü iyi ısınamayan bir devlet dairesine çevrilen binanın kapısında Füsun'u beklerken, sekiz yıl önce o üniversite giriş sınavında terlerken, Taşkışla'nın kapısında da beklemem gerektiğini bir kere daha pişmanlıkla düşündüm, Sibel ile Hilton'daki nişanı iptal edip, annemi yollayıp Füsun'u isteseydim, bu sekiz yılda üç tane çocugumuz olurdu. Ama yakında evlendikten sonra da üç tane, hatta daha fazla çocuk yapacak kadar vaktimiz olacaktı. Bundan da o kadar emindim ki  Füsun "Hepsini yaptım!" diyerek sınavdan neşeyle çıkınca, ileride kaç çocuğumuz olacağını ona az daha söylüyordum, ama tuttum kendimi. (Ah Kemal keşke bu dediğini yapsaydın...) Füsun ile kocası boşanmış, Füsun bazı şartlar karşılığında Kemal  ile evlenmeyi kabul etmiştir. Bunun üzerine Kemal Füsun ve annesini tatile götürür. Mutluluktan uçmaktadır ama otelde kaldıkları günün sabahı sarhoş olan Füsun'un arabayla yaptığı kaza ile Füsun hayatını kaybetmiş, Kemal acısı ile kalmıştır. Romanın finalinde Kemal Füsun’dan topladığı eşyalardan bir müze yapmış ve yazar Orhan Pamuk’a bir mektup yazarak hikâyesinin bir roman olarak yazılmasını istemiştir.  Romanın son sayfasında Kemal, Orhan Pamuk ile bu konuşma geçmiştir. Ama ondan önce Kemal Basmacı'nın 2007 de yani Füsun'un 50. Yaş gününde, kendisi 62 yaşında gözlerini yumduğunu söyleyelim.   "Bende romanın sonundaki kahraman gibi, romanın sonunda okuyucuyla doğrudan konuşmak isterim. Böyle bir hakkım var mı? Kitabınız ne zaman bitiyor?"   "Sızın muzeden sonra " dedim. Bu artık aramızda ortak bir şaka olmuştu. "Okura son sözünüz nedir?"  "Ben, o kahraman gibi okurların bizi uzaktan anlayamayacagını söylemeyeceğim. Tam tersı muzemızı gezenler, kitabınızı okuyanlar bizi anlayacaktır. Ama başka bır sözüm var."  Bunu der demez, cebinden Füsun'un fotoğrafını çıkardı ve Merhamet Apartmanı'nın önündeki sokak lambasından gelen solgun ışığın altında, Füsun'a aşkla baktı. Ben de yanına geçtim.  "Güzel değil mi?" dedi tıpkı otuz küsur yıl önce babasının kendisine dediği gibi.     İki erkek, Füsun'un üzerine 9 numara işlenmiş siyah mayolu fotoğrafına, bal rengi kollarına, hiç de neşeli olmayan, tam tersi hüzünlü yüzüne, harika vücuduna ve fotoğrafın çekilişinden tam otuz dört yıl sonra bile bizi çarpan yüz ifadesindeki insani yoğunluğa, ruhsallığa hayretle, aşkla, saygıyla baktık.    "Bu fotoğrafı müzeye koyun Kemal Bey, lütfen," dedim.   "Kitaptaki son sözüm şudur Orhan Bey, lütfen unutmayın ... "  "Unutmam."  Füsun'un fotoğrafını aşkla öptü ve ceketinin göğüs cebine dikkatle yerleştirdi. Sonra bana zaferle gülümsedi.  ''Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.  İlk sayfasından itibaren insanı saran, okudukça merakta bırakıp bir sonraki sayfayı heyecan ile çevirten, muazzam bir aşk kitabı.   Kahramanların yaşadığı hüznü içinizde yaşayacağınız, genelde gözleri dolduran ve keşke böyle olmasaydı dedirten bir senaryo. Yazar Orhan Pamuk yine kalemini çok güzel bir hikaye ile konuşturmuş. Denilecek bir şey yok, roman bitince yani başımızdaki insanların eksikliğini, sevdiğiniz insanları kaybettiğini hissediyorsunuz, teşekkürler PAMUK.
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,2bin okunma
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.