Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Manhu-man (deneme yazım)
Manhu-man Başka bir galakside yeni bir dünya oluşmak üzeredir. Her şey tıpkı Samanyolu Galaksisi gibi yıldızların doğuşuyla başlar. Uzun ve sessiz evrende yaşamın yeniden başlaması için gereken her şey bir araya gelmektedir. Güneş Sistemi’ndeki gibi bir yıldız doğar ve gezegenleri etrafında oluşturmaya başlar. Büyük kargaşa büyük güzellikleri de beraberinde getirir. Eskiden var olduğu gibi insanoğluna benzer canlılar bu yenidünyada hayat buluyorlardı. Uzak gezegende yeni bir gün doğuyor. Yeni güneş her zamanki gibi güzelliği ile karşımızda. Daha önce görülmemiş ağaçlar, bitkiler bu yeni gezegende hayat bulmaya başlıyor. Düşünen canlılar milyonlarca yıl evrimin ardından ortaya çıkıyor. İnsanlara benzeyen bu varlıkların adı Manhulardı. Manhular kararlarını alırken demokrasiyi kullanıyorlar medeniyetlerini uygar bir şekilde idare ediyorlardı. Doğayı koruyup teknolojiyi doğa için geliştiriyorlardı. Manhuların medeniyeti her geçen uzay yılında daha da çok ilerliyordu. Oluşturdukları bu güzel medeniyetlerinde her şey kuralına göre çok çalışmakla ve özveriyle ilerliyordu. Keşfetme duyguları insan denilen canlılarda olduğu gibi onlarda da vardı. Kendi gezegenlerini ve yıldız sistemlerinin keşfini tamamlayan Manhuların bundan sonraki hedefi yıldızlar arası yolculuktu. Yıldızlar arası seyahati iple çeken Manhu Uygarlığı bir gün yola çıkmaya karar verir. Geliştirdikleri inanılmaz teknoloji ile yıldızlar arası bir yolculuğa çıkarlar. Nereye mi? Eski bir uygarlığa bir zamanlar insan denilen canlıların yaşadığı yere Dünya’ya doğru. Dünya’ya doğru hareketleri geliştirdikleri olağan üstü teknoloji ile çok da uzun sürmeyecekti. Sabırlı oluşları onları pekte zorlamıyordu. Kısa bir bekleyişten sonra sorunsuz bir şekilde Samanyolu Galaksisi’nde bulunan Dünya’ya vardılar. Gördükleri manzara pek de iç açıcı değildi. Atmosfer çok kirliydi gökyüzü mavi değil sarı bir renk almıştı. Hava çok kirli ve ağırdı. İnsanlar dünyayı çok kirletmişlerdi. Denizler okyanuslar çöp yığınlarıyla doluydu. Etrafta hiçbir canlı görünmüyordu. Etrafı gezen Manhular şaşkınlık içerisindeydi. Sanki kıyamet kopmuştu. Dünya’ya ne olduğunu anlamaya çalışan Manhular geliştirdikleri yüksek teknoloji laboratuvarlarını kurmaya başladılar. Her yerden örnekler toplamaya ve incelemeye başladılar. Ne olmuştu ki milyarlarca yıllık Dünya Uygarlığı böylesine büyük bir yıkıma uğramıştı. Cevaplanması gereken çok fazla soru vardı. Bir grup araştırmacı Manhu etrafı gezmeye başladılar. İnsanlardan kalan beton yığınları arasında geziyorlardı. Bu garip yapıların ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bu yapılar insanların evleri, iş yerleri, tiyatroları ve daha bir sürü betondan yapılardı. Medeniyetlerinin ilerleyişini böyle göstermeye çalışıyorlardı ne yazık ki. İnsanlar karmaşık canlılardı geliştirdikleri onca teknolojiyi ve bilgi birikimini sadece kişisel hırsları ve para adını verdikleri o şey için harcıyorlardı. Manhular dünyaya baktıkça yıkımın nedenini daha iyi anlamaya başlamışlardı. Dünyayı gezmeye devam eden Manhular insan denilen varlıkların teknolojisini ve yaşayış şekillerini anlamaya çalışıyorlardı. Gördükleri kadarıyla kendilerini ileri bir uygarlık olarak gösteren insanların aslında çok da ileride olmadıklarını anladılar. Kurdukları düzenlerin hepsinde kusurlar vardı. Bu kusurlar diğer iyi bilince sahip olan insanlar olsa dahi ne yazık ki kapatılamamıştı. İnsanların kütüphane dedikleri bilgilerini biriktirdikleri muazzam yapıları vardı. Manhular burayı keşfettiler. Çeviri programları sayesinde kitapları süper bilgisayarlarına taratıp insanları anlamaya başladılar. Okudukları kadarı ile insanlar önceleri muazzam bir dünyaya sahiplerdi. Fakat bunu değerlendirme konusunda çok tecrübesizdiler. Kısacası evrenin kullanma kılavuzunu iyi anlayamamışlardı. Üretime dayalı muazzam bir dünya inşa etmişlerdi. Herkes durmadan üretiyor ürettikçe de tüketiyorlardı. Tüketimi toplumlarının merkezine yerleştirmişlerdi. Devletler sürekli bir yarışın içerisindeydiler. Teknoloji, ham madde ve sayısız konuda sürekli bir savaş hâkimdi. Barış ortamının sürekliliği sağlanamıyordu, insanlık tarihi kanla yazılıyordu. Bunları öğrenen Manhular çok şaşırdılar. Araştırmalarını genişlettikçe genişlettiler daha da ilginç bilgiler bulmaya devam ettiler. İlerleyen insanlık tarihini okumaya devam eden Manhular çok enteresan bir bilgiye ulaştılar. Bu bilgi insanlık tarihini değiştiren bir olaylar zincirini anlatıyordu. İnsanlık en yüksek seviyesine geldiğinde (kendilerince) kibirli bir hal almıştı. İnsan ömrü uzamıştı, yapay zekâya sahip her şey insanları tembelleştirmişti buna bütün eşyalar dâhildi. Dünya atmosferine saldıkları karbon miktarı muazzam seviyelere ulaşmıştı. Her şey kötüye gidiyordu. İşin en kötü yanı ise insanların bunların hiçbirine aldırış etmemesiydi. Onca kötü giden şeyi görmezden gelen insanlar hayatlarına devam ediyorlardı. Bir kısmı bunların iyi belirtiler olmadığının farkındaydı bunlar için filmler çekiyor, kitaplar yazıyorlardı ama nafile, bir türlü dünya insanları bütünlük sağlayıp bu kötü gidişe dur demiyorlardı. Saat artık onlar için işlemeye başlamıştı. Yıllar geçtikçe insanlar düşünememeye ve konuşamamaya başlamışlardı. Beyinleri gittikçe küçülüyordu. Nedeni ise her şeyi yapay zekâya bırakmalarıydı. Düşünme denilen eylem insanı insan yapan şeydi. Peki, bundan sonra ne olacaktı? İnsanlar düşünemezlerse diğer varlıklardan ne farkları olurdu? Aslında insanların anlayamadıkları şey onlara verilmiş muazzam bir yetenekti. Eski zamanlarda yaşayan insanların doğa ile ne kadar iyi geçindiklerini onu nasıl koruduklarını ve şekillendirdiklerini okudu Manhular. Eski insanlar akıllarını çok iyi kullanabiliyorlardı. Maalesef modern insanlar bunu yanlış algıladılar. Para için daha fazla güç için hırslarına yenik düştüler ve dünyayı bir yok oluşa sürüklediler. Bu çok acı verici bir hikâye idi. Bu insanların kendi elleriyle yazdıkları bir hikâye idi. Görmezden geldikleri her şey artık insanları görmezden gelmeye başlamıştı. Dünya insanlara bütün verdiklerini geri alıyordu. Denizlerden balıkları, atmosferden temiz havayı, topraktan yiyecekleri, derelerden suyu ve hayvanları. Artık koca dünyada yalnızdılar bu halde yaşamaları imkânsızdı. Geriye son bir insan topluluğu kalmıştı. Ellerinde son yiyecekleri ve suları kalmıştı. İşte şimdi düşünebilselerdi keşke düşünme yetenekleri olsaydı farkına varacaklardı ki hayat bir bütündür herkes her şey bu bütünün parçasıdır ve hiç bir şey o bütün olmadan var olamaz ve son kalan insan topluluğu da yok olur. Manhular insanlar hakkında öğrendikleri bu bilgileri toplayıp süper bilgisayarlarında bir simülasyon oluşturmaya karar verirler. Dünya üzerindeki bütün kütüphaneleri gezerler, bütün veri bankalarını bulurlar ve bu verilerin hepsini süper bilgisayarlarına yüklerler. Kısa bir süre bekledikten sonra simülasyonu çalıştırırlar. Bu simülasyonun amacı, bu kadar bilgiye sahip olan insanların eğer bilgiyi doğru yönde kullansalardı nasıl bir dünya olacağını görmekti. Simülasyonun sonuçları göstermeye başlıyor ki eğer insanlar onca yıllık tecrübelerini ve bilgi birikimlerini doğru yönde kullansalardı, öncelik olarak parayı ve gücü seçmeselerdi dünya dedikleri gezegenin muhteşem bir uygarlık seviyesine ulaşacağını gösteriyordu. Uygarlıkları, dünyayı ve onun içindekileri koruyarak milyonlarca yıl var olmaya devam edecekti. Ne yazık ki bu gerçekleşemeden insanlık yok oldu. Anlaşılmıştı ki insanlık var olsa da olmasa da dünya dönmeye devam edecekti. Manhular böylesi güzel bir gezegeni bu şekilde bırakmaya kıyamadılar. Burada bir uygarlık sistemi kurmaya karar verdiler. Bir koloni için kollarını sıvadılar hazırlıkları hızlandırdılar. Dünya onların değildi fakat ona sırtlarını dönmediler. Kim bilir, belki insanlar doğru yere bakmayı bilselerdi var olmaya devam edebilirlerdi. Yazan: Ömer Ali TAŞKIN
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.