Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

192 syf.
9/10 puan verdi
"Nomen est omen!"
(Tamamen spoiler içerir.) “Tarih sahibi" Sadrazam Cevat Paşanın kardeşi, tarihçi-yazar-vezir Mehmet Şakir Paşa Girit'te sefirken, eşi İsmet Hanım, 16-17 Nisan 1890 gecesi bir oğlan doğurdu. Çocuğa, anasının o gece düşünde Musa Peygamberi görmesi dolayısıyla "Musa", amcasının ve babasının adlarından ötürü "Cevat Şakir" adları verildi." Nasıl bir başlangıç yapacağımı bilmiyorum. Belki "Aganta Burina Burinata! " diye başlamak daha etkileyici olurdu, ancak Balıkçı bu başlangıcı tercih etmezdi, çünkü yazdığı eserleri sonlandırdıktan sonra eserlerine isim verirdi... Yakın zamanda Azra Erhat ve Balıkçının mektuplarını okuduğum için tanıdık olduğum bu ruhun, kurgu eserlerine ön yargılı başlama olumsuzluğu içerisindeydim ancak bu kitabıyla -1946'da yazdığı ilk romanıdır- bana edebi bir tür olan "roman"ın işlevinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Roman Mahmut adlı bir çocuğun hikayesini geçmişe dönük anlatımıyla şekilleniyor. Benim incelemem ise Balıkçının hayatı ve romanın işleyişindeki parelelliklerle ilerleyecek. Balıkçının hayatına buradan
Halikarnas Balıkçısı
Halikarnas Balıkçısı
bakabilirsiniz. Kim yazdıysa ona sormak istiyorum: "İstemeden öldürdüğümüz bir insanın katili olur muyuz?" , yine sormak istiyorum: "Hayatınızın en büyük travması hikayenizin başına yazılsa ne hissederdiniz?" Buralardan uzaklaşıp bir an evvel doğmasını istiyorum balıkçının.. Osmanlının son demlerinde sanatla iç içe bir ailede dünyaya gelen Musa, oldukça iyi bir eğitim alır. Çocukluğunda kitaplara olan düşkünlüğü onun dünyaya açılmasının başlangıcıdır. Eğitimini Oxford Üniversitesi Yakın Çağlar Tarihi bölümünde tamamlamıştır. Yurt dışında bir evlilik yapmış bebeğini İspanyol Savaşı döneminde yitirmiştir. Ülkesine döndüğünde resim ve yazarlık üzerine parlak kariyerine adım atmıştır. Fatal Gece: Balıkçı hakkında "Nomen Est Omen" "Adınız Kaderinizdir" başlığı ile yazmaya başlama sebebim aslında o gece ile ilgilidir... Annesinin gördüğü rüya ile Musa adıyla doğar Balıkçı, hayatı da Hz. Musa ile benzerlikler taşır. Hz. Musa gibi o da istemeden bir yaşamı sonlandırmıştır. İki yalnızlık, iki sürgün, iki mücadele... Eserindeki karakterler peygamber isimleridir; Davut, Süleyman, Mahmut (Anadolu'da Muhamed isminin türevlerinden)... Fatma, Ayşe ehlibeyt isimlerindendir yine. Bu eseri başka bir ülkede okuyan için spesifik isimleri tercih etmiştir. Ana karakterler tek isimle anılırken yan karakterler sıfatlarıyla adlandırılmıştır... Anadolu tarihini, tanrılarını, peygamberleri çok iyi tanıyan balıkçı bir çocuğun gözünden sunarken öyküsünü, Musa'nın izlerini, Mahmut'un hikayesine de katmıştır... O gece ile hislerini kimseye açmaz, Azra Erhat dışında... "İnsan hayatında yolların ayrıldığı bir noktaya gelir. Bir yolda giderse Lucifer olur, şeytan olur insan, öteki yoldan giderse melek, evliya ve martyre olur. Amma yolun sağında veya solunda gitmeği seçmek tamamen iradenizde olmayabilir. Bir çöp, terazinin bir kefesine ağır basabilir. Bu cümlem, büyük bir tecrübenin neticesidir." İmgelerde boğulmayı istemezsiniz şu ifade çok daha açıktır, Afyon'da Kabaağaçlı Çiftliğinde babası ile girdiği bir münakaşada silah patlaması ile istemeden babasının ölümünü yaşar. "Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtuldu. Korkunç bir acı duydum — hane buna olmaz da neye olur? Amma vicdan azabı duymadım. Ondan daha korkunç bir şey oldu. Kendi kendime olan güvenimi kaybetdim. Yani kendimi o gün bugün yalan sanıyorum. Beni methetdikleri zaman kızarım. Mamafih olanlar üzerine yürürsek şöyle : Hapishanede gece rüyamda çocukluğumu görürdüm. Uyanınca rüya imiş deye sevinirdim, hapishanede olduğum halde. " Balıkçının hayatının en büyük travmasıdır o an, romanına da bu travma doğrultusunda başlar, küçük Mahmut, hikayenin baş rolü ve anlatıcısı deniz ve denizciliğe aşık bir çocuktur. Aile fertleri, yaşadığı toplum geçimini denizden kazanan insanlardır. Bir gün babası Süleyman, bir deniz seferinde istemeden kardeşi Davut'un ölümüne neden olur. O gün babası yalnız kardeşini kaybetmemiştir, Balıkçı da bir katil olmadığını, istemeden bu olayı yaşadığını dile getirmek için çırpınmıştır... Ve Mahmut'un deniz sevdasına vurulan ilk darbe, babası ile arasındaki ilk çatışma tohumları o günlerde atılır. Babası Mahmut'un bir eskici yanında çırak olarak çalışıp, kara meslekleri ile uğraşmasını ister. Romanın bu bölümünde eskici dükkanı bir mağara karanlığındadır tıpkı Platonun mağara alegorisindeki gibi dükkandaki insanların ışıkla tanışamamış gözleri vardır ve hayatlarını aynı döngüye kaptırmaları Mahmut'u daha o yaştan rahatsız eder. "Nusret Ağanın iki gözü de körelmiş olduğu için dükkânın karanlığının pek farkında değildi." Küçük gözleriyle dünyayı keşfe koyulan Mahmut'un gördükleri, çevresindeki dar gelirli insanların hayat mücadelesidir. Aklında ise hala deniz vardır, ona denizi anlatan, denizcilik terimlerini öğreten insanların peşini asla bırakmaz. Kahvehane duvarlarında Otello ve Kristof Kolomb'la tanışır. Kolomb'tan etkilenir pektabii etrafındaki insanların neden böyle keşifler yapmadığına sitem eder. Çıraklık işinden sonra babasının onu okula yönlendirmesiyle dini içerikli bir eğitime başlar. Okuma yazma öğrenir, Peygamberlerle tanışır, ezberlemekten yorulsa da Yunus ve Nuh Peygamberlerle daha iyi geçirinir, ne de olsa onlar da denizcidir... Mektepteki dayak, ilgisini çekmeyen konular onu büsbütün oradan soğutur ama Fatma'yı hayatının en büyük dostunu orada kazanmıştır... Mahmut ne eskici dükkanına, ne de mektebe esir olmak ister, onu deniz çağırırmakta olan denizdir... Balıkçının en sevdiğim tarafı ağlamak gereken yerde gülmesi, mutluluk içerisindeyken gözlerinden yaşlar süzülmesi olmuştur, Mahmut gibi. Mektebin gerici eğitimini eleştirken Fatma yanına kâr kalmıştır. #72997557 Benim içinde hayatta köpüren ağızlarla kavgaya girmek değil, güzeli alıp çirkine sırtımı dönmek vardır. Çünkü kavga etmeye değecek çok az şey var... Neticede kimse durduramaz Mahmut'u, deniz alır bağrına basar küçük denizciyi ve hayat asıl şimdi başlar. Balıkçının hayatının ikinci dönüm noktası ise "Halikarnas" eski bir Anadolu dilinde günümüz Bodrum'u ile tanışmasıdır; sürgünle... Mahkumiyeti tek değildir balıkçının birden çok mahkumiyet yaşamış bu akıl Edward Said'n Entelektüel'idir belkide kim bilir? Halikarnas'la tanışınca kendine yeni bir isim koyar, baştan itibaren söylediğim "Halikarnas Balıkçısı"... Hayatının bundan sonrası Kızıldeniz'in ötesine geçişi andırır. Denizdedir, ait olduğu yerde herşeyin mükemmel olacağını zannederken denizin zorlukları ile firavunların sömürüsü arasında yıpranır. Mahmut'un Gaddar amcası, yıllar boyu balıkçıyı sömüren insanlara ne de benzer... Bizler için de yaşamımızın karasından uzaklaşmak gerekir bazen, evler küçülür, insanlar küçülür, ağaçlar küçülür, düşüncelerimiz büyür... Denizde özgürsünüzdür, sessizlik ve deniz kokusu eşliğinde hayatı gözden geçirme fırsatını yakalarsınız. Balıkçının bu romanı bir kayıkta yazdığı rivayet ediliyor, hızlı hızlı denize içini döker gibi.. Ama nereye giderseniz gidin hayatta olduğunuz sürece mücadele etmek gerekir. Bu durumu şu sözlerle açıklar: "Her zaman bulunduğumuz yerde değil başka yerde pek mutlu olacağımızı sanıyorduk." yıllar sonra Nazım'ın Balıkçıya övgü dolu sözler söyleyip kendi şiirine eklediği bu dizeler muhtemelen Baudelaire'ye aittir: "Bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir. Kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere yanında iyileşeceğine inanır. Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu."... Deniz, toprak, deniz, toprak, göç, sürgün, mücadele... Nereye gitse zordur hayat, nerden baksa fukaradır insan. Daha fazla kazanmak isterken, yolcu gemisindeki insanlarla arasındaki gelir eşitsizliğinin acı tadı damağına yapışır. Genç bir delikanlı olur, kadına susar... Odysseus gibi sularda çok yorulmuştur, kendini Nausica'nın kollarına atmak ister... Hayatımıza kattığımızdan çok azalıyor insanlarımız.. Her geçen gün daha çok vazgeçiyoruz dostlardan... Çok az insanı bıraktığımız gibi buluyoruz... İthaki'ye dönmek üzere yola çıkan Mahmut'un da dönüşü yazık ki acı olur... Ona balıkçılığı öğreten Ateşoğlu da Fatma da bıraktığı gibi değildir... Ve Balıkçı eserinin en etkileyici sesini doldurur kulağımıza #73206227 ... Eserle ilgili yanılgı diyebilirim ki sadece Deniz'i, balıkçıların sıkıntılarını anlattığı konusu.. Oysa en az Deniz kadar kara insanlarının sıkıntısını da dile getiriyor. Rüzgar nasıl gerekirse denizciye, çiftçiye de yağmur gerektiğini anlatıyor... Geri kafalı insanların her çağda olduğunu, emek sömürüsünün vatan dinlemediğini, kadının her çağda ezildiğini, hapsedildiğini... Mahmut'un çocukluk düşü hep yakasında, bu insanlar neden Kolomb olamıyor? Sorusu büyüyünce yanıt buluyor, Kolomb'un mücadelesi zordu yadsınamaz ancak savaşın gölgesindeki Anadolu insanı karnını doyurmakta dahi güçlük çekiyor... Nereden baksak Baudelaire... Her yerde, her an arayış içerisinde Mahmut. Sevgi, özgürlük, mutluluk, umut arayışı... Sevdiğinin, Anadolu kadınının maruz kaldığı baskıcı zihniyete değinirken , sevmenin vazgeçmek olabileceğini de bize gösteriyor; Fatma'yla... Sonra Ayşe, onu karaya hapsetmek isteyen kıvrak beden... Tıpkı gerçekteki eşi Hamdiye Hanım gibi onula da arasına deniz giriyor.... Eserdeki karakterlerin bir çoğu gerçekten Balıkçının arkadaşları. Onların resimlerini Azra Erhat'ta görmüştüm. Sürgün döneminden sonra ruhunu bir tekkede dinlendirmesinden dolayı bu semavi dinlerden seçilme isimleri tercih ettiğini düşünüyorum. Zehra'da Venüs'ü belki de Odysseus'un sirenlerini görüyordu. Yolcu gemisindeki çalışması öğrencilik yıllarıydı. Nitekim ekonomik olarak daha iyi durumda dünyaya gelen, kaliteli okullarda eğitim gören, dünyayı tanıyıp ona yabancı bir diyar gözüyle bakan, Anadolu'un doğasını bu kadar iyi bilip de bunları bilmezcesine bir çocuğun ağzından bize okutan Balıkçı'ya sevgimi sunuyorum... Hapishanelerden uzak sevdiğin yerde uyurken sen, her gün yeni zindanlar inşa ediliyor, bizlerse kendi zindanlarımızda kuş seslerini özlüyoruz... Ve denize doğru yeniden yol alıyor Mahmut, Balıkçı; Ayşe'yi, Hamdiye'yi terk ediyor... Aganta Burina Burinata! Tut, Zaptet! Şimdi Sefer Zamanı! ve daha bir çok anlam ihtiva ediyor... Bana göre hayatı sürgünde, esarette geçen insanlara bir ikaz... Ait olduğunuz yeri aramaktan vazgeçmeyin, hayatınızın iplerini kimseye vermeyin, özgürlükten asla vazgeçmeyin. ... Eserden yola çıkarak Parmak Damgası adlı 1985 yapımı bir dizi yapılmış, Düş Sokağı Sakinleri tarafından da bir şarkı, ama kitap hepsinden kıymetli, okuyanlara ne mutlu! Onunla veda ediyorum, anlattığın ruhlar, daldığın sular, diktiğin fidanlar, kalbimizde... youtu.be/3fIfUKxL8JE
Aganta Burina Burinata
Aganta Burina BurinataHalikarnas Balıkçısı · Bilgi Yayınları · 19834,801 okunma
··
2.694 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Baştan sona herşeyiyle çok güzel, teşekkür ederim :)
Psyche okurunun profil resmi
Çok şeyi birbirine bağlama çabası, haliyle yamalı ve bozuk dikişli. Materyallerimi iyi bildiğiniz için güzel :) Teşekkür ederim.💙🛳
Adem okurunun profil resmi
"Spoiler" kelimesini oldum olası sevmedim ve hiç kullanmadım. Edebi metinler üzerine yazılmış eleştiri ya da inceleme kıtapları genelde okunmadığı için toplumda inceleme dışında bir 'inceleme' üslubu oluşmuş. Yazar kendi hayatını, acılarını, arkadaşlarını esere katmışken biz onlardan soyutlanmış bir yazı mı kaleme alacağız? İnceleme çok güzel olmuş eline sağlık. Her ne kadar kara insanlarını anlattığını söylesen de ben balıkçının denizle dertleştiği bölümleri daha çok seveceğim sanırım. Okumayı düşündüğüm bir kitaptı. Teşekkürler..
Psyche okurunun profil resmi
Buradaki " inceleme " kavram karmaşası ve sınırlılık benim için oldukça rahatsız edici ancak Balıkçı için eksik de olsa gönlüme göre yazdım... Haklısın kelimeyi ben de sevmiyorum aslında ama önsöze bile tahammülü olmayan güruhla uğraşmak istemediğimden oyunu kuralına göre oynadım. :) Vakit ayırıp okuduğun için asıl ben çok teşekkür ederim. :) İnceleme okuma öğrenildiğinde herşey daha güzel olacak..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.