Prag’dan Fransa’ya sığınmacı olarak giden İrena, yıllar sonra Soğuk Savaş’ın bitimiyle kaçtığı yere geri dönmeye başlar. Bırakıp gittiği Prag’da İrena’da eskisi değildir, aradan yıllar geçmiş birbirlerine yabancılaşmışlardır. Prag’ı sık sık ziyaret etmeye başlayan İrena bir yandan da kendi iç dünyasına seyahat eder, kendi yalnızlıklarını, yabancılaşmasını, varoluşunu sorgular.
Prag yolculuğu esnasından geçmişsinden Josef’le karşılaşan İrena, Josef üzerinden geçmişe kapı aralar, onunla hayallere dalar, Josef içinse İrena ismini bile hatırlayamadığı bir geçmiştir.
Josef’de tıpkı İrena gibi ülkeyi terk etmiştir ve yıllar sonra istemediği halde Prag’a küçük bir seyahate gider. Bu ziyaretle her şeye ne kadar yabancılaşmış olduğunu fark edecek, Prag’ın belleğinde ki izinin okuduğu lise günlüğüyle ne kadar da silindiğine tanık olacaktır.
Aradan geçen uzun yıllar, her ikisini de yaşadığı yerlere bağlamış ve artık Prag bıraktıkları yer olmaktan çıkmıştır. Bir öğle sonrası otel odasında her ikisi de fark edecektir ki artık hem geçmiş hem de memleket onlar için yabancıdır.
Yazar kitapta bir kaç kişi üzerinden romanı anlattığı için dikkatle okunması gerekiyor. Kitabın başında Çek’ya hakkında ki tarihi bilgiler vererek kahramanlarımızın psikolojilerine ön hazırlık yapmıştır.