Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

209 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
He's Not a Tame Lion But He Is Good
İncelememe başlamadan önce, fazlaca SPOILER içereceğine dair uyarı yapmak isterim. Kitabın kapağını henüz açmadıysanız lütfen okumayın. Emin olun, sizin iyiliğinizi düşünüyorum. İlk olarak size kötü bir alışkanlığımdan bahsedeyim, genelde yeni bir kitap aldığımda ilk okuduğum cümlesi, aynı zamanda son cümlesidir. Genel olarak kitapların son cümlesini okuduğunuzda pek bir şey anlamazsınız ve bu da kitabı bitirip ne olduğunu öğrenme isteğinizi güçlendirir. Daha önce bu durumdan dolayı dilim yanmış olsa da kendimi yine tutamadım ve parmaklarım son sayfayı çevirirken, gözlerim yanlışlıkla iki yüz sekizinci sayfadaki bir cümleye takıldı. Cümle aynen şu şekildeydi: "Gerçek bir tren kazası oldu." Gözlerim istemsizce sonraki cümleyi de takip ettiğinde daha fazla dayanamayıp hızla kitabı kapattım ve yatağımın üzerine fırlattım. Şimdi, bu benim kitaptan aldığım zevki azalttı mı? Tabii ki hayır. Hâttâ kitabı okurken öğrenseydim, beni çok daha fazla etkileyeceğinden belki de sona odaklanamazdım. Ancak yine de kitabı okurken öğrenilmesi taraftarıyım, o yüzden bu incelemeyi okuyan kişiler umarım SPOILER uyarımı ciddiye almış ve bu haberi benden öğrenmemişlerdir. Şimdi incelememize başlayalım. Öncelikle elimizde oldukça problemli bir kitap duruyor. Diğer Narnia kitapları gibi dostane, huzurlu bir havası yok. Daha karanlık temaları olan, arada minik cinsiyetçi ve ırkçı düşüncelerin de gözüme takıldığı bir kitap. Şimdiden söyleyeyim, kitabın yazıldığı dönemi düşünerek konuşursak, anlaşılabilir problemler olduğunu düşünüyorum. Bu küçük birkaç nokta için tüm kitabı yakıp yıkmamız da doğru olmayacaktır. Ancak yine de bahseden geçmek istemiyorum. Örnek vermem gerekirse, Trian'ın, Jill'in ve Eustace'ın Calormenler'in arasında fark edilmeden dolaşabilmeleri için yüzlerine sürdükleri, tenlerini koyulaştıracak bir sıvının var olması pek hoşuma gitmedi. Bir paragraf altında Narnialılar'ın "beyaz tenli" oluşlarının altının çizilmesi de beni biraz rahatsız etti. Birkaç sayfa ilerisinde de, Eustace'ın Jill'i överek yaptığı, "erkek olsaydı şövalye olurdu" şeklindeki yorumuna Trian'ın, "erkek olsaydı bunun için kırbaçlanırdı'' şeklinde cevap vermesi de biraz garip geldi. Zaten Son Narnia Kralı Trian'ın, diğer krallardan farklı olarak bir tık daha şiddete meyilli olduğunu ilk sayfalarda, Cevher'le birlikte iki Calormen askerini vahşice öldürmelerinden anlayabiliyoruz. (Trian, askerin kafasını keserken, Cevher ise kalbini boynuzuyla deliyor.) Bu noktada okuduğumuz kitabın serinin diğer kitaplarından çok daha vahşi olduğunu anlıyoruz. Ayrıca savaş sahnelerinde Eustace'ın heyecanı ve korkusu yüzünden pek ne yaptığının farkında olmadığını, şans eseri kılıcını sallayarak kurtulması da çocukların savaşta yeri olmadığını anlatır nitelikte. Sonraki bölümde Jill'le konuşurken "sürekli titremelerine ve kusacak gibi hissetmelerine" sebep olan şeyinse, Travma Sonrası Stres Bozukluğu olduğunu düşünüyorum. Kitapta gözüme takılıp beni rahatsız eden noktalar bunlardı. Genel olarak bahsetmemiz gerekirse, savaşın sonucunun kesin olmayışı da insanı biraz rahatsız ediyor. Aslan, Cadı ve Dolap'taki betimlemeleri tercih ederdim. Ancak kitabın kötü kahramanları gayet iyi seçilmişlerdi. İnançsızlıklarından önlerindeki ziyafeti göremeyen Cüceler, üçkağıtçı maymun Külyutmaz, şeytani tanrı Taş, Rishda Tarkaan, çoğu zaman beni bile huzursuz ettiler. Ayrıca Lewis'in tüm baş kahramanlarını öldürmesi de içimde kocaman bir yara bıraktı. Özellikle Polly, Digory, Lucy, Jill ve Eustace trenin içindeyken, onları istasyonda beklerken trenin çarpmasıyla ölen Peter ve Edmund'ı düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Daha sonra bunu Edmund'ın ağzından "bir şeyin bana çarptığını hissettim ama acı yoktu" şeklinde okuyoruz. Baştan sona haksızlık olan bu ölümlerin yüzüme tokat gibi çarptığını söylesem abartmış olmam. Altı kitap boyunca bağlandığımız bu karakterlerin tek bir kitapta öldürülüşünü okumak canımı çok yaktı, doğrusu. Ancak Aslan'ın Ülkesi'nde tekrar genç halleriyle dönmeleri ve "gerçek" Narnia'nın kuruluşuna şahit olmalarını okumak da bir o kadar güzeldi. Özellikle eski dostları Kunduzlar'la, Bay Tumnus'la, Prens Kaspiyan'la, Cor ve Avaris'le tekrar karşılaşmalarını da gözyaşlarıyla okudum. Lafı çok uzattım biliyorum, ama son kitap olduğu için tüm hislerimi, atlamadan aktarmak istedim. Aslan'dan bahsedecek olursak, yine diğer kitaplarda da olduğu gibi İsa tasviri burada da devam ediyor, inancını korumadığı için Susan'ın cennete yani ''Aslan'ın Ülkesi"ne alınmayacağını ve artık Narnia'nın dostu olmadığını öğreniyoruz. Şahsen bunun üzerine bir de tüm ailesini bir tren kazasında kaybeden Susan'ın ne tür bir acı yaşadığını hayal bile edemiyorum. Lewis'in Susan'ın bu kadar üzerine gelmesinin sebebini tam anlayamadım, belki de kendi inancını kaybettiği yılları Susan üzerinden anlatmak istemiş. Ancak Lewis'in sonradan Tanrı'yı tekrar bulduğu düşünülürse, Susan'ın da Aslan'ın Ülkesi'ne alınması için hâlâ bir umut olduğunu söyleyebiliriz. Yine de Aslan'ın ne yapacağını kim bilebilir? Ne de olsa, o uysal bir aslan değil. Mükemmel bir seriye, nereden bakılırsa bakılsın, unutulmayacak bir son yazmış Lewis abimiz. Kalemine sağlık, iyi ki de yazmış. Narnia, her çocuğa okutulması gereken bir seri, gerçi belki son kitap için biraz büyümeleri beklenebilir. Hem böylece, hikayenin sonunu hemen bitirmemiş olurlar. Tabii, bu kahramanlarımız için aynı zamanda yeni bir başlangıç demek oluyor. Ben Lewis'in yalancısıyım. O zaman ne diyoruz, For Narnia, and for Aslan!
Son Savaş
Son SavaşC. S. Lewis · Doğan Egmont Yayıncılık · 20121,009 okunma
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.