Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

85 syf.
·
Puan vermedi
"...filozof kendi ilik kemiğini kemirmek için diz çökmüştür."
Sivil itaatsizlik üzerine Kitabın Türkçe'ye çevrilmiş iki farklı çevirisinden giriş cümlesini okuduğumda biraz muallakta kaldım. Bu çeviride rastladığım, en iyi yöneten devlet en az yöneten devlettir cümlesiydi. Diğer çeviride gördüğüm ise en iyi hükümet en az hükmedendir cümlesiydi. Ardından orijinal metine baktığımda govern fiili kullanılmış olduğu için yönetmek fiilinin daha doğru bir çeviri olduğuna karar verdim ve kitaba giriş cümlesine muhalefet ederek başladım. Şöyle ki, bir devletin üst kademesinde bulunan iktidar yani yönetime muktedir olan kesimin görevi eğer yönetmek değilse nedir? Yazarla böyle bir münakaşaya girdikten sonra tek başına bir cümlenin bağlamından koparıldığında ne kadar çıplak ve anlamsız kaldığını farkettim. Ardından devletin bir sistem olarak işleyişinden ziyade onu yönetenlere karşı bir sitemi olduğunu düşündüm. Örneğin yazar devletin bir an önce ortadan kalkmasını değil daha iyi bir devletin kurulmasını istiyorum derken elbette belli yasaları sorgulamakla birlikte yönetici kesimi topa tutuyordu. Devletin kendisinden ziyade yazar ayrıca yönetim biçimlerininin meşruluğunu da sorguluyor. Örneğin çoğunluğun hâkim olduğu hükümetin adalet mefhumuna dayanmayabileceğini, bu yüzden doğru ve yanlışın kişi vicdanında tezahür edeceğini vurgulaması ve sık sık toplumu değil bir fert olarak insanı merkeze koyması bence bunu destekler niteliktedir. Burada bir alıntı yapmak yerinde olacaktır, yazara göre iyi bir yurttaş olmaktan önce iyi bir insan olmak gereklidir. Ancak ben burada tekrar yazarla bir münakaşa içine girdim ve insan kavramının tanımının muğlak olduğuna karar verdim. Elbette yanılıyor olmam pek muhtemeldir ancak iyi bir insan olmayı kastederken merkezi ne olarak almamız gerekecek? Eminim herkesin iyi insanı oluşturan düşünceleri farklıdır. İyi insanın tanımı üzerinde ortak bir mutabakat bulunamayacağı, hatta bu tanımın toplumun belirli kesimlerini çatışmaya sürükleyeceğine inandığımdan ötürü burada yazarın düşüncelerini eksik aktardığını düşündüm ve kendisine pek katılamadım. Bugün kendi tarihimizde de rastladığımız bir başka olayı daha dile getiriyor yazar. Her ne kadar uzak ve farklı coğrafyalarda olsak dahi bahsettiklerinden pay çıkartabiliriz. Bazı reformcuların devlete vicdanlarıyla hizmet etmeleri pahasına onun karşısına geçerek devleti daha yaşanır bir yer haline getirmeleri karşılığında kendilerinin devlet düşmanı olarak muamele görmesi bizim de aşina olduğumuz bir gerçektir. Yine burada yazarın üstü kapalı bahsettiği sistemden ziyade iktidarın gücü kötüye kullanma potansiyeli belli ki onu sisteme muhalif yapıyor. Ne kadar doğru bir çıkarım olduğunu bilmiyorum ama kişi vicdanını dinlediği için kınamaya maruz kalmamalı. Bunların dışında sivil itaatsizlik denemesinde değindi konular yaşadığı dönemi daha çok alakadar ettiği için değinmeyeceğim. Ancak yürümek ve sivil itaatsizlik denemesinde bir tezat olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Şöyle ki, ilk denemede yazar adil olmayan yasalardan yani oluşan bir eşitsizlik ortamından bahsediyor. İkinci denemede ise yaban hayatını uygarlığa tercih ediyor. Yazar kendisi için en canlı olan en yabani olandır diyor. İnsan kendini bilinçsiz bıraktığı takdirde doğanın, hangi yön olduğu önemsiz bir şekilde doğru yola kişiyi sevkedeceğini söylüyor. Bu romantik söylemler açıkçası benim için pek bir şey ifade etmedi, o yüzden ikinci deneme için fazla yorum yapmayacağım. Genel hatlarıyla beğendiğim, okurken keyif aldığım bir kitap oldu, okumanızı tavsiye ederim.
Sivil İtaatsizlik - Yürümek
Sivil İtaatsizlik - YürümekHenry David Thoreau · Zeplin Kitap · 2014374 okunma
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.