Haydi kadınlar! Lütfen kitabı okuyun, okutun.Sizce kaç yaşındadır ataerkil dünya? İnsan(oğlu) dediğin hangi yüzyıldan itibaren daha eşitlikçi yaşamaya başlamıştır ya da başlar?
Erkeklerin savaşı, erkeklerin siyaseti, erkeklerin tarihi...
Kadın? Çoğu defa atlatılmış, unutulmuş, itilmiş, kakılmış...
Bir gün yeryüzünün tüm ülkelerinde kadın sokağa çıkarken arkasına bakma ihtiyacı hissetmediği taktirde gerçek medeniyetten bahsedebiliriz. Sizce bunun üzerine bir kitap yazılsaydı türü ütopya mı olurdu distopya mı? (:
Benim annem eskiden çok dayak yerdi babamdan. Küçükken kendi kendime söz vermiştim, ben babam gibi olmayacağım, diye. Olmadım.
Büyüdüm.
Öğretmen oldum.
Şimdilerde annem gurur duyuyor benimle.
Bizim evde artık annemin borusu öter. Yeri gelir babama bağırır çağırır, hafiften tedirginlik hissetse de...
Burada bu kısmı kısa keseceğim. Kötü günlerdi, tekrar hatırlamak istemiyorum. Yer yer değineceğim.
Üniversitede psikoloji bölümü okuyan kız arkadaşım vardı. Onun da sayesinde feminizmle alakalı bir çok seminere gittim. Kendimi geliştirdim. Kitaplar okudum. Bana kazandırdığı bakış açısı için teşekkür ediyorum. Zira bu bir bayrak yarışı gibi. Öğrencilerime kadının önemini anlatırken o bayrağı öğrencilerime kendisi vermiş olacak.
Kitap...
"Kadın yok savaşın yüzünde."
Son yıllarda okuduğum en iyi 5 kitap arasına girer. Baştan sona tüylerim diken diken oldu. Hayır, salt kadını anlatmasından kaynaklanmıyor bu denli etkilenmem. Kadının ne olmadığını da anlatıyor zira. Gelenekselliğinden kurtulamamış, bağnaz, gerici, dini kendisine kalkan olarak kullanan insanların yüzüne tokat gibi vuruyor belgeleri.
İnsan kendi tarihinden, savaşından bahsederken övünülecek yerleri bir başka anlatır. Parlatır, yüceltir, milli duygularla şahlatır duyguları. Yazarımız Svetlana Aleksiyeviç, kendi yayın evlerinden sansüre uğrasada, otosansürlerini dahi yayınlamış kitapta. Tarihini yüceltmek yerine savaşı lanetlemiş. İşte bu yüzden de eline Nobel 'i tutuşturmuşlar. Ve kadını anlatmış tabi. Sıradan kadını. Cephedeki askerlerin kamyon kamyon kirli çamaşırlarını yıkamak durumunda olan kadını, kendi çocuğunu doğumundan 2 dk sonra suda boğmak zorunda kalan kadını, çocuklarını doyurmak için kedi köpek avlayan kadını, 3 yıl boyunca erkek iç çamaşırı ve kıyafeti giymek zorunda kalan kadını, yaşadıkları acılardan ötürü yıllarca regl olmaktan kesilen kadını...
Benim kendi tezim şu ki kadın, dünyaya acı çekmek için gelmiştir. İlk cinsel ilişki, doğum, uykusuz geceler, dayak, şiddet, regl dönemleri, diş çıkaran bebeğini doyurmak zorunda olan kadının yara olan meme uçları, gece rahatça gezme özgürlüğü olmaması...
Sizce de kadın dünyaya yaşamı boyunca ne kadar "yaşamak" için gelmiştir ki?
Erkek, kassal büyüklüğün hükmünü sürer azizim. Hepsi bu.
Kassal büyüklük... Komedi. Benim vücudum avcılık - toplyacılıkdan dolayı asırlardır evrimleşti ve bu yüzden ezil, sürün...
Kitapta dikkatimi en çok çeken kısımlardan biri, Stalin dönemindeki kadın askerlerin bir dönem yazara röportaj vermek istememeleri, eşlerinin kadınlara röportaj öncesi şanlı tarih kitaplarını ezberletmeleri oldu. Korkuyorlardı. Savaşta yaşanılanların bilinmesinden korkuyorlardı. Naziler yenilmiş başarı gelmişti. Onca yaşanılan şeylerin konuşulması iktidarlara gölge düşürürdü. Kolu bacağı kopmuş gazilerin savaş sonrası geçimlerini sağlamak için dilenmelerinin bilinmesi gerekmiyordu, istenmiyordu. (?)
Yazarımızın Nobel konuşmasından: [Ben kocamla savaşta tanıştım. Tank subayıydım, Berlin’e kadar gittim. Hatırlıyorum, duruyorduk, daha o zaman kocam değildi. Reichstag’ın orada duruyoruz, bana diyor ki, ‘Gel evlenelim. Seni seviyorum.’ Benimse bu sözler bir ağrıma gitti ki! Tüm savaş boyunca kirin, tozun, kanın içindeydik, etrafımızda her şey mat. Şöyle dedim ona: ‘Sen önce benden bir kadın yap, bana çiçekler ver, şefkatli sözler söyle. Cepheden geri yollanınca kendime bir elbise dikerim ben de.’ O kadar dokunmuştu ki sözleri, ona hatta vurmak istemiştim. O da hissetti hepsini. Bir yanağında yanık yarası vardı, dikişlerle kaplı, o dikişlerin üzerinde göz yaşlarını gördüm. ‘Peki, evlenirim seninle’ dedim ve ne dediğime kendim de inanamadım. Etrafımız kırık, dökük, tek kelimeyle, etrafımız savaş.]
Kadın, tarih kitaplarının söylediklerinin aksine hayatımızın her köşesinde ve biz erkekler kadının gücünden hep korkmuşuzdur. Bize kadının merhameti lazımdır. Bunu da söyleyemeyiz çoğu defa.
Umarım bir gün...
Ama ütopya ama distopya...
Umarım.