Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Google amcaya, "sosyolojinin babası" diye yazarsanız Auguste Comte (1798-1857) ile karşılaşırsınız... Oysa ki; Comte Efendi'den yaklaşık 400 yıl önce yaşamış, Arap ve Berberi tarihi ağırlıklı bir çeşit İslâm Tarihi sayılabilecek eserine (Kitab'ül İber) yazdığı, eserin kendisinden daha şöhretli "Mukaddime"sinde; Tarih, toplum, umran, ırk, ahlâk ve dinin doğuşu, bedevilikten hadariliğe (medeniyet) geçiş, Devletin (mülk ve asabiyet) şekillenmesi ve iktisadın (ekonomi) prensiplerine kadar hemen her konuda akli delileri kullanıp, tecrübe ve gözlemlerine dayanarak ortaya koyduğu çıkarımlarla, modern sosyolojinin temellerini atan, sade İslâm dünyasında değil tüm dünyada ilk sosyolog kabul edilecek kişi İbn-i Haldun'dur... Öyle ki; Aristo'dan bu yana tarih ve toplumsal ilimler "bilim"den sayılmazken, ilk defa İbn-i Haldun, "doğanın yasaları olduğu gibi toplumsal olaylarında yasaları olmalı" diyerek "umran ilmi"ni kurmuştur. Bu bakımdan modern sosyolojide toplumsal yasa arayıcıları olan Comte, Durkheim ve Marx'ın öncüsüdür. Öte yandan, "umranın kanunlarını bulma" noktasında bir Rönesans aydını gibi düşünen İbn-i Haldun, Rönesans'ın sonucu olan modernitenin insan ahlâkı üzerinde etkileri konusunda da post-modern söyleme yaklaşır ve J.J. Rousseau ile aynı kanaate ulaşır. "Modernite (hadarilik) insan doğasını (ahlâkını) bozar ve zarar verir." Ancak her iki düşünür de bütün kötü/olumsuz sonuçlarına rağmen moderniteyi bir olgu olarak kabul eder. Bu kötü durumdan kurtulmanın yolu olarak eskiye dönmeyi, fakat medeniyetin tersine çevrilmesinin imkânsız olduğunu, bu sebeple şehirde doğallığı korumak gerektiğini savunurlar. Devletin görevi; insanın doğallığını (özgürlüklerini ve haklarını) korumaktır ve bu da devlet ve toplum arasında bir sözleşmeyle mümkündür. Devlet doğal olmayana başvurur, baskı ve korkuya dayanırsa; halkın metanetini kırar, mukavemet kabiliyetini yok eder, zulme maruz kalmış insana tembellik ve bezginlik çöker... Bu durum şehirli hadariyi kaypak, kurnaz ve ürkek yapar... Çinli filozof Lautse der ki; "Baskıcı ülkelerin insanı riyakar olur!" İbn-i Haldun'un "Mülkün (devlet) ortaya çıkışı tabiidir." görüşü, Huig de Groot'un "doğal devlet" görüşüyle, "İnsanlar şehirdeki iş bölümüyle, vahşi hayvanların ve hem cinslerinin tecavüzlerinden korunmak için kudretli bir elin himayesine (devlet/hükümdar) ihtiyaç duyarlar." görüşü, John Locke'un "hukuk devleti" görüşüyle, "Coğrafya'nın (iklimin) insan karakteri üzerinde etkisi vardır" görüşü, Montesquie'nun "Kanunlar milletlerin manevi yapılarına göre olmalıdır. Her milletin yaşadığı coğrafyanın etkisiyle oluşan manevi bir tabiatı vardır" görüşüyle örtüşmektedir. Bu kısa incelemede de görüldüğü gibi İbn-i Haldun, çağının çok ilerisinde bir düşünür/filozof ve kendisinden sonra çığır açan düşünürlerin de öncüsüdür. Bu nedenle; hayatı ve eserleri hakkında yapacağımız her yeni okuma ile kendimize yeni ufuklar açacağımız gibi, üstada da hak ettiği saygıyı göstermiş olacağız... Ne dersiniz?
İbn Haldun
İbn HaldunRecep İhsan Eliaçık · Tekin Yayınevi · 201812 okunma
·
23 görüntüleme
Edip Ferhan Çiftci okurunun profil resmi
İncelemeniz çok güzel olmuş. Elinize yüreğinize sağlık... :')
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.