Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

244 syf.
·
Puan vermedi
·
33 saatte okudu
Kitapta kısaca, zulmet düzeninin baş aktörü olarak sermaye sahipleri gösterilmiş, kaynakların adil dağıtılmamasının sosyal adaletsizliğe sebebiyet verdiğinden bahsedilerek, bu düzenin Hz. Peygamber (sav) tarafından yıkıldığı anlatılmış. Kur'an ayetlerinden yapılan alıntılarla konu desteklenmeye çalışılmış. Yazarın, Kur'an ayetlerini yorumlarken, Allah'ın sanki sadece sermaye sahiplerini uyardığı gibi bir çabaya girdiği hissediliyor. Mülk sahibinin Allah olduğu belirtilerek, bireysel mülkiyetin dinen yasaklandığı, sermaye ve kaynakların herkese eşit olarak dağıtılması gerektiğinden bahsediliyor. Mülk sahibinin Allah olduğu tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Nur Suresi 42. Ayette bu husus açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla, ayetlerin zorlama yorumlarla bağlamından koparılarak, tüm adaletsizliğin faturasının sermaye sahiplerine çıkarılmak istenmesi fazlaca sosyalist bir tutum olmuş. Evet, Mekke'li müşriklerin Allah Resulü'nün mesajını kabul etmemeleri, türlü planlarla bu mesajın yayılmasını engellemek istemelerinin sebebi stotükolarını korumak amacıyladır. Bu stotükoyu sadece paranın sahibi olanlar değil, toplumun her bireyi destekleyebilir. Nitekim, ölüm döşeğinde, kendisinden sonra Uzza'ya (cahiliye dönemi meşhur putlarından) tapılmayacağı endişesiyle hüngür hüngür ağlayan kişiler de vardır. Allah Resulü'nün mesajını kabul etmeyenlerin; itibar kaybına uğrama endişesi, kıskançlık (Ebu Cehilin iman etmemesinin en büyük sebebidir), ırkçılık (yahudilerin ekseriyetinin bilmesine rağmen iman etmemesi gibi), dinsel bağlılık (uzza için ağlayan adam gibi), özgür olma ve benzeri birçok bahanesi olabilir. Dolayısıyla, dini kabul etmeme ya da kabul ettiğini ikrar etmesine rağmen dinin hükümlerini kendi çıkarlarına göre yorumlama davranışı, sadece sermayenin el değiştirmesi kaygısından kaynaklanmamaktadır. Ayrıca, İslam'ın mutlak anlamda eşitlik getirdiği, paranın/sermayenin/mülkün eşit olarak dağıtılması gerektiğine inanılıyor ise, Kur'anda birçok yerde namazla birlikte anılan infak etme/zekat verme ayetlerinin ne anlamı kalıyor. Allah çok kestirme yoldan, bütün mallarınızı eşit paylaşacaksınız derdi ve herkesi bununla yükümlü tutardı. Dolayısıyla, infak etme fiili, mümin kişinin kendi iradesine bırakılmış ve bir imtihan vesilesi kılınmıştır. Bunun yanında, devletin sosyal adaleti sağlamak için, cebren, zenginden alıp fakire verme yetkisi de vardır. Nitekim, Halife Hz. Ömer (ra) kıtlık zamanında bu yetkisini kullanmış ve zenginin vereceği zekatı artırmıştır. İslam'ın emrettiği üzere; çalışanın hakkının verilmesiyle, adalet önünde herkesin eşit olmasıyla, devletin olanaklarından eşit şekilde yararlanılmasıyla, ırk, akraba, parti, grup, cemaat, tarikat ve benzeri bir ayrım yapılmaksızın herkese hayat hakkı tanınmasıyla, ülkeyi yönetenler dahil herkesin hesap verebileceği bir düzen kurulmasıyla adalet sağlanır. Yoksa, mülk Allah'ındır (amenna), dolayısıyla bu mülk eşit olarak herkese dağıtılmalıdır demek, mutlak anlamda eşitliği gerektirir ki, bu da en büyük eşitsizliktir. Tabi, bir de imtihan sırrını unutmamak lazım. İnfak edin dendiğinde, Hz. Ebubekir gibi malının tamamını verenle, Karun gibi zengin olup kese doldurmaktan başka amacı olmayanın farkı nasıl anlaşılacak? İmtihan boyutu ne olacak? Velhasıl, çok yerde haklılık payı olmasına ve yeni birşeyler öğrenmiş olmama rağmen, fazlaca politik bulduğumdan kitabı beğenmedim. Yine de, yazara emeklerinden ötürü saygı duyuyorum. İyi okumalar dilerim.
Devrimci Peygamber
Devrimci PeygamberEren Erdem · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2014121 okunma
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.