Gönderi

432 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 32 days
“(...) Oysa biliyoruz ki insan için tek başına bir hücrede, sevgilisinin koynunda ya da narkoz altında geçirdiği aynı süreler birbirinden farklı zaman algısına yol açar. O halde saate bakıp herkesin içinden geçtiği bir tek zaman olduğunu varsaymak mânâsızdır. Zîra kendi koşulları içinde her hayat kendi zamanını yaşamaktadır. (...)” (Başar Başaran, Kör Pencereleri Açacak Rüzgâr) Anlatılan öyle bir dönem ki, sanki sürüyle etken bir araya gelip yüzlerce yılda yaşanabilecekleri çok kısa, belirli bir zaman dilimine sıkıştırmış, herkes, her şey hızla koşuyor, koşturuyor; hayat temposunun baş döndürdüğü vakitler… Anlatılan diyorum çünkü Vehbi Ersan Önsöz’de: “Bu haliyle çalışmanın, sosyalist hareketin ya da siyasi grupların eleştirisini değil, anlamayı ve anlatmayı arzuladığı kendiliğinden anlaşılır. Eğer bunu başarabilirse amacına ulaşmış olacaktır.” diye belirtiyor. Bunu başardığı söylenebilir. Peki, çalışmanın “bu hâli” nasıl oluşmuş, bakalım. Kitap yaklaşık on beş yıl süren bir çalışmanın sonucu. “Neden 15 yıl sürdü?” Sorusuna yazardan cevap: "Ulaşılması, elden geçirilmesi gereken malzeme çok fazla ve dağınıktı. Onları belirli yerlerde bulmak mümkün değildi, derli toplu arşivler yoktu. TKP tarihi için şu anda harika bir merkez haline gelen TÜSTAV bile o sıralar arşivi toparlamak için henüz büyük bir uğraşın içindeydi. Objektif olma kaygısı en önemlisiydi tabii. Son derece önyargılı, herkesin bir kanaate sahip olduğu bir alandı. Gruplar, olaylar hakkında yıllar içinde oluşmuş herkes gibi benim de yargılarım vardı. Bunların çalışmaya bulaşmaması gerekiyordu. Ayrıca her şeyi daha zorlu kılan yüzlerce, binlerce tanığın hâlâ yaşadığı yakın bir tarihi yazıyor olmaktı. Yazdıklarınızı hem çok iyi bilenler, hem de hiç bilmeyenler okuyacaktı. Bu ağır bir sorumluluk yüklüyordu." (Kürşad Oğuz, “1970’lerde Türk Solu” Ünü Kulaktan Kulağa Yayılan Kitap, HT Pazar, 10.11.2013). “(…) Bu yöntemsel kaygı, başlıca iki nedene dayanıyordu: Birincisi, son derece ideolojik önyargıların hüküm sürdüğü bu konuda, olabildiğince nesnel, mesafeli bir konum elde etmeye çalışmak. İkincisi, dönemin, örgütsel faaliyetlerin, olayların da tespit edilmesini sağlamak. Hafızalar geçmişi yalnızca keyfince yeniden kurmakla kalmıyor, olayları da başkalaştırıyor. Bu nedenle de tarihçeleri, sözlü anlatımlara değil yazılı belgelere ve olaylara dayandırmaya çalıştım. Sözlü tarihin değeri ve gerekliliği tartışılmaz, ancak bu çalışmada, onlarca görüşme yapmış olmama rağmen, çok önemli olsalar dahi, bir gazeteci olarak birkaç kaynaktan kesinleştiremediğim ya da bunun fırsatını bulamadığım anlatımları, izlediğim yöntem gereği, dışarıda tuttum. Çalışmada okurun sık sık karşılaşacağı, grubun etkin olduğu coğrafya ya da alan, eylemler, dergi tirajları, üye sayıları, mitinglerindeki sayısal kalabalık-vb. gibi verileri mutlak kesinliği saptanmış bilgiler saymak yerine, bunlarla bir fikir oluşturmanın amaçlandığını gözden kaçırmaması gerekiyor. (…) Örgütlerin fikirleri, eylemleri ve gelişim süreçlerini mümkün olduğunca olgulara dayalı ortaya koymayı arzuladım. Olguların ne söylediğinin, çoğu zaman ne söylendiğinden daha önemli olduğu kanısındayım. Siyasi-ideolojik önyargıların hüküm sürdüğü böyle bir konuda parçaların seçimi, incelemesinin ideolojik yargı ve sistemlerden ne kadar uzak olursa o kadar işe yarayabileceği inancıyla hareket ettim. Kuşkusuz her çalışma ne kadar mesafe konulursa konulsun yazanın öznel seçimlerinden, yargılarından kurtulamaz. Metnin dili konusunda başlıca ölçütüm ise okuru ideolojik-teorik kavram ve tartışmalara, olaylar yığını içine gömmeden kolayca okunabilecek bir metin sunmaktı.” (Önsöz, s. 13) Yazarın ifadeleri yerini bulmuş, ortaya, sözü edilen dönemin ilgili tarafının net bir genel görünüşünün göz önüne serildiği nesnel, sağlam bir ürün çıkmış. Kitap, yazarın sık sık söylediği gibi, büyük resmin ortaya çıkarılabilmesi için bir eskiz olarak da kabul edilebilir. (Mesele, Kitap Dergisi, Sayı: 91, Temmuz 2014) Yorumlama işinin okura bırakılması da olumlu. Böylece yazılanları çok iyi veya az bilen ya da hiç bilmeyen okuruna göre değerlendirme hakkı mahfuz kalıyor.
1970'lerde Türkiye Solu
1970'lerde Türkiye SoluVehbi Ersan · İletişim Yayıncılık · 201425 okunma
77 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.