Gönderi

Gökalp, Malta esaretinden kurtulduktan sonra gittiği Ankara'da, İttihat ve Terakki'nin önde gelenlerinden olduğu için dışlanmış, bu yüzden memleketi Diyarbekir'e gidip Küçük Mecmua'yı çıkarmaya başlamıştı (1922). Bu mecmuanın beşinci sayısında yayımlanan "Dine Doğru" başlıklı makalesinde, sosyal hayatın etrafında cereyan ettiği değerleri aşağıdan yukarıya doğru sıralayan Gökalp, dini en üst sıraya yerleştiriyor ve bir cemiyete şahsiyetini kazandıran yegâne kurumun din olduğunu söylüyordu. Ancak inanç sisteminin cemiyetleri terbiye edebilmesi için bir sosyal organizasyona ihtiyaçları vardı; bu organizasyon "ümmet"ti ve toplumların gelişmesinde milletten önce gelirdi. Bir ümmete mensup olan kavimler dil ve kültür bakımından farklı olduklarının şuuruna vardıktan sonra, bu farklılıklarını siyasi bağımsızlıkla tamamlayarak millet hayatına geçerler, ancak bu durum ümmet gerçeğini ortadan kaldırmazdı. Hatta bazı hallerde ümmet, milletten daha güçlü bir dayanışma kaynağı olabilirdi. Nitekim Trablusgarb ve Balkan felaketleri sırasında, acılarımıza Macarla, Moğollar, Mançular vb. değil, Çin'in, Hind'in, Cava'nın, Sudan'ın ismini bile bilmediğimiz Müslüman kavimleri ortak olmuştu.
Sayfa 113
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.