Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

232 syf.
10/10 puan verdi
·
10 günde okudu
ÖĞRETMENLİKTEN ÖĞRENDİKLERİM!
Mesleğe dair okuduğun en nitelikli kitap hangisidir sorusuna hiç düşünmeden vereceğim bir yanıt! Müjdat Ataman Öğretmen'in okuduğum üçüncü kitabı. Müjdat Ataman'ın en belirgin özellikleri kendi hatalarından beslenmesi, öğrenmekten korkmaması, değişime açık bir öğretmen olması. En önemli niteliği ise her koşulda çocukların hakkını savunan gerçek bir öğretmen olması... Böyle öğretmenlere öyle gereksinmemiz var ki! Kitapta mükemmel öğretmen imajı çizmemiş. Aksine yaptığı hataları cesurca paylaşmış. Ben de okurken satır aralarında "Özür dilerim çocuklar." diyerek birçok konuda aydınlandım. Özeleştiri yaptım. Notlar aldım. Doğru bildiğim birçok yanlışı kişisel tarihime gömdüm. O yüzden bu kitabın yazarına minnettarım. ÖĞRETMENLİĞİN İLK YILLARI "Ben nasıl büyük adam olacağım?" sorusunun yerini "Ben nasıl öğretmen olacağım?" sorusu almıştı. Yolun başındaydım. Çok heyecanlıydım. İyi niyetliydim. Kendime dağlar kadar sorumluluk yüklemiştim. Hayalim büyüktü. Tek başıma koca okulu bırakın atandığım ilçeyi değiştirecektim. Ben tam bir düşseverdim! Ben de Müjdat Ataman gibi bacaklarım titreye titreye atandığım okula gittim. Kocaman binanın karşısında minicik kalmış olmalıyım. Hemencecik dört elle sarıldım göreve. Her sınıfın bambaşka bir havası vardı. Her çocuğun bambaşka bir rengi... İlk dersimde aldığım soruyla kalakalmıştım: "Öğretmenim siz de bizi notla tehdit edecek misiniz?" Şimdi bu sorunun ne kadar önemli olduğunu görüyorum. Çünkü altında başka bir soruyu barındırıyordu: "Sen nasıl bir öğretmen olacaksın?" Haydi bir öğrencilik yıllarıma gidelim. Sancılı bir öğrenciydim. Okuldan kaçardım. Öğretmenlerin çoğundan nefret ederdim. Okulda anlamaz gelir uzaktan eğitimden yararlanırdım. Bir gün matematik öğretmenim: "Sınıfta sorularıma parmak kaldırmıyorsun. Nasıl bu puanı alıyorsun? Bir daha seni en öne oturtacağım, sen kesin kopya çektin." demesiyle çıldırdım. Ergenliğin isyankarlığıyla "Ben sizden hiçbir şey anlamıyorum. Eve gidip ekol hocadan dinliyorum. Siz sadece üç kişinin öğretmenisiniz." diye lafı yapıştırdım. Hem başaracağıma yönelik bir inancı yoktu hem de kişiliğime saldırmıştı. Bunun gibi çok sorun yaşadım. Edebiyat derslerinde konuşurdum sadece. Aruz ölçüleri devreye girince orada da sustum. Böyle yaşantılara sahiptim. Çocukluğumla aramda çok güçlü bir bağ vardı. Öğrencilik yıllarımın her sayfası belleğimde tazeliğini koruyordu. Dolayısıyla çocuğun gözleriyle bakabiliyordum. Ancak bir sorun vardı. Çocuklar korku kültürü ile yetiştirildiği için onlara gerçekten değer veren yetişkinleri istismar ediyordu. Ne yazık ki birçoğunun içine yetişkin kaçmıştı. Benim içimdeki çocuk da bu yetişkinlerin saldırısına zaman zaman uğruyordu. Kendimi korumalıydım, ancak kızdığım öğretmenlere benzemeden... Çok çaresiz kaldığım zamanlar oldu. Türkçe bilmeyen Suriyeli öğrencilerim savaşı içselleştirmişti. Okul yaşamın korkunç bir provasıydı. Çocukların arasındaki güç ilişkileri, iktidar savaşları, yakınmalar, şikayetler, dili işgal eden küfürler, ötelenen çocuklar vs. vs. Bir gün Efe adındaki bir öğrencim evden getirdiği bir sopayı bana uzattı. Şaşırarak "Bu nedir?" diye sordum. "Öğretmenim biz dayak yemeyince adam olmayız. Evde babam beni bununla döver. İşe yarıyor." dedi gülerek. Birkaç öğrenci "O zaman önce Efe'den başlayın." dedi. Canım öğrencim, benim acemiliğimi sezmiş olsa gerek, bana yardımcı olmak için yaşamındaki yetişkinlerin çözüm yolunu gösteriyordu. Üstelik o sopanın kendisini de hedef alma ihtimali olmasına rağmen... Bu anım beni hem gülümsetir, hem de içimi acıtır. Çünkü bu topraklarda şiddetin sızmadığı bir sevgi bulmak zordur. Şiddetli sevgileri nasıl da kanıksamışız. Kurban olmadan kimseleri sevemiyoruz. Bu paragrafı mesleğe yeni başlayan arkadaşlarım için yazıyorum. Ben de mesleğin başındayım. Yüz yıl da geçse başında olacağım. Her an öğrenen bir çocuk. Kendi eksiklerini fark edip çocukça utanan ancak bu utanma ile kalmayan SIRADAN bir insan. Evet evet utanç iyi bir duygudur. Ondan kurtulmak için adım atmamızı sağlar. Utanç kurtarıcıdır. Neyse konumuza dönelim. Hani bazı insanlar vardır. Onlardan destek beklediğinizi hissettiğinizde sağlam bir nutuk atarlar. Sanki gerçeği avuçlarında barındırıyormuş gibi bir kibir... Daha da kendinize kaçmanızı sağlarlar. Bütün bunların bilincinde biri olarak sözcüklerimi titizlikle seçiyorum. Çünkü ben de senin gibiyim. Salt kuramsal bilgilerle yetiştirilip sahaya salınan bir öğretmen... Sınıflarda, o korkunç sorunlarla yalnız kalan binlercesinden sadece bir tanesi... Naçizane kendi öğrendiklerimi paylaşacağım: İşe en başta çocukları tanımakla başlayalım. Çünkü onları tanımak işimizi çok kolaylaştırıyor. Onların isimlerini mutlaka öğrenelim. İsimleriyle seslenelim. Onlara gerçekten değer verelim. Başarısızlık duygusunu tattırmak yerine iyi olduğu konulara destek verelim. Bir çocuğu sınıfta övdüğünüz zaman, elbette çabasını ve öne çıkan iyi davranışlarını, gözlerindeki mutluluk ışığı ve arkasındaki olumlu davranış değişikliği görülmeye değer doğrusu. :) Onlara tutamayacağımız sözler vermemek çok önemli. Güvenleri zedelenmesin hiç. En önemli noktalardan biri de sınıf içerisinde onlara adil davranmak. Sık sık adalete vurgu yapmak öyle önemli ki. Bir yerden sonra kendileri sorguya çekiyor sizi "Bu adaletli mi? Şu adaletli mi?" Bırakalım çeksinler. Demokrasi kültürünü ediniriz. Bu mesleğin anahtar sözcüklerinden biri de SABIR! Sakin kalmayı başarmamız gerekiyor. Biliyorum bu çok zor. Çünkü şiddeti öyle kanıksadık ki çözüm yolu olarak doğrudan ona yöneliyoruz. (Fiziksel şiddete kesinlikle hakkımız yok. Bir insana yapılacak büyük kötülük budur. Bunu burada vurgulayayım.)Şiddet derken sözel şiddeti söylüyorum. Farkında değiliz ancak çocuklar bununla da karşı karşıya. Çünkü kültürel kodlarımızda sorun var. İçselleştirmişiz, farkında bile değiliz. Bunu aşmak için kendimizi sık sık sorguya çekmeliyiz. Gerekirse her ders sonrası... Bir diğer konu ise çocukları asla kıyaslamamak... Kıyaslamak rekabet ve hırsı doğurur. Oysa gereksinmemiz olan şey AZİM! Bu süreçte çocukların hata yapmasına izin verelim. KENDİMİZİN DE! Hata yapmak hepimizin hakkı! Düşmeden, emeklemeden kim yürüdü? Bu hatalarımız korkunç yanlışlar olmasın. Bir çocuğun gözyaşları olmayalım yeter. Her şey geçiyor ancak bu sızı geçmiyor... Okulun ilk haftaları çatışmanın en yoğun olduğu zaman dilimleridir. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak dayanıklı olmak için gerekli besinleri edinelim. Sabır ve hoşgörü kotamız sınırsız olsun mümkünse! Çünkü bu sürede bizi deniyorlar. Eğer bağırma, kızma gibi öfkeli tutumlarla karşılık verirsek onlar için bir fark yaratamayız. Hayatında zaten bundan fazlasıyla var. "SEN DE YENİ DEĞİLSİN ONUN İÇİN." Sorunlar yaşayacaklar. Bol bol şikayet edecekler. Şikayet tahtası olacaksınız resmen. Onları dinlemek gerek. Çözüm yolları önererek rehberlik edebiliriz. Biliyorum bunun için teneffüs yetmiyor. Eee biz de robot değiliz, karşılamamız gereken gereksinimlerimiz var. Bunun için şöyle bir yol buldum. Çocukların sorunlarını yazarak bana iletmesi... Böylece uygun olunca okuyup onlara dönüyordum. Kendi çözebilecekleri sorunlara karışmamayı yeğliyorum. Ancak ortada bir akran istismarı varsa gereken hemen yapılmalı. Öğretmenlik de şöyle bir durum da söz konusu. Herkes sizi yönlendirmeye çalışıyor. Özellikle vurgulamak istiyorum. Bizler eğitim fakültesinden velilerin "kişisel" beklentilerini doyum noktasına ulaştırmak için mezun olmadık. Çocuklara vermemiz gerekenler öğretim programlarında mevcut. Çoğu çocukların sadece test çözmesini istiyor. Kitap bile almıyorlar. Çocuğun edinmesi gereken becerileri gel de anlat. Biraz doluyum. Neyse. :) Sevgi bu süreçte kendiliğinden oluşur. Çocukların da bizlerin sevgi boşlukları olabilir. Sevgisiz eylem de boştur zaten. Ancak sevgi sarhoşu olmamak gerek. Yani bir çocuğun sevgisini kazandıktan sonra iş bitmiyor. Ona yönelik sorumluluklarımız var. Çocuğa dürüst olarak gelişimine odaklanalım. Çocukların duygu dünyaları çabuk değişir. Beni canı gibi seven öğrencilerim gün geliyor selam vermeden geçiyor. Alınıp küsüp tavır almayalım. Çocuktan sevgi bekleyerek öğretmenlik yapılmaz. Sevgi kendiliğinden var olur. Ne de güzel olur. :) Bir diğer konu ise günlük planlar ve bir öğretmenin kendi arşivini oluşturması. Bu gerçekten bir öğretmenin gelişimi için olmazsa olmaz unsurlar. Müfredatta yok ancak ben vurgulamak istiyorum. Çocukların özgüven kazanması için elimizden geleni yapalım. Bir kuşun kanatlarını yolarak uçmasını sağlayamazsınız. Özgüveni okullarda yitiriyoruz. Bunu test etmek için herkes kendi okul yıllarına bakabilir. Benim özenle üzerinde durduğum konu bu. Memleketi sen mi kurtacaksın? Çalış çalış nereye kadar! Hayatını yaşamıyorsun! Gibi gibi saldırılara açık olmak gerekir. Çünkü bizler fabrikada herhangi bir nesne üreticisi değiliz. Karşımızda çocuk var. Ürünümüz çocuk. Sorumluluk ağır. Tabii yaşamamız gerekenleri de yaşayalım. Çünkü kişisel hayatında mutsuz olan bir öğretmen ister istemez taşır bunu sınıfa... Ama yine de biz içimizdeki kopan fırtınalara inat derse gülerek girelim. Sanırım bu bizi usta bir oyuncu da kılar. ÇOCUKLAR ASIL ÖĞRETMENLERDİR. KEYİFLİ OKUMALAR!
112 Öğretmenliğime Notlar
112 Öğretmenliğime NotlarMüjdat Ataman · Elma Yayınevi · 20141,247 okunma
·1 alıntı·
165 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.