Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

536 syf.
1/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Kitabın kısa bir özetini aşağıda yapacağım. Ama öncelikle konu hakkında altyapısı olmayan birinin asla okumamasını öneriyorum. Yazarın kullandığı kaynak oldukça fazla olmakla birlikte oldukça kaynak bozma yapmış. Belgede geçmeyen kelime ekleme, olmayan eseri dipnotta kullanma, daha önce kullanılmış ve yorumlanmış belgeye alakasız yorum katma gibi birçok akıl bulandırıcı durum mevcut aşağıda okuyacaklarınız benim fikrim değil kitabın kısa bir özeti olacaktır. Yazar, eserin başında bu eserin daha önce kaleme almış olduğu ‘’İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918)’’ adlı çalışmasının devamı olduğunu belirtmektedir. Devam niteliğindeki bu eserin inceleme alanı diğer eserde incelenmemiş olan, Bulgar, Ermeni, Rum, Süryani-Keldani ve Yahudileri gibi gayrimüslim azınlıkları içine almaktadır. Artı olarak diğer eserde incelenmiş olmasına rağmen bu eserine de yeni belgelerin eklenmesi ile Kürtleri de eklemiştir. Yazar, Kürtlerin Türkleştirme politikasının, İttihatçılardan, Cumhuriyet’e kalan bir miras olarak görmektedir. Bundan dolayı da Kürtler bölümünü yeniden ekleme ihtiyacı duyduğunu belirtiyor. Yine bu bölümde konunun sınırlarını ve yönteminden bahsederken asıl kaygının, İttihatçıların Türkleştirme politikalarının sürecini ve bu süreçlerin nüfussal yanını anlatmak olduğundan bahsediyor. Uzun bir girişi olan eserde yazar, Ermenilere yönelik politikaların üç aşamadan oluştuğunu belirtiyor. Bu ayakların sırayla: 1)Politik Takibat, 2)Tehcir, 3) Katliam, Balkan Savaşlarının, Türk-Yahudi ilişkilerinde az da olsa bir kırılma yaşandığından, İttihatçıların Anadolu’ya çekilmeleri sonucu unutulan Osmanlı Yahudilerinin arasında Siyonizm’in taban bulduğundan bahsetmektedir. Cemal ve Talat Paşaların, Siyonizm’i ezme ve Filistin’i Türkleştirme projelerinin olmamasının, Anadolu’ya verdikleri öncelikten dolayı gerçekleşmediğinden bahseder. Nasturi ve Süryani-Keldani topluluklarına yönelik çalışmaların, şifreli telgrafların incelenmesinin yetersiz olacağından bahseder. Çalışmanın temel kaynağı, Alyans Okulları arşivi olmakla birlikte; Osmanlı, Fransız ve Britanya arşivlerine başvurulmuştur. Fransız ve Britanya arşivleri, Bulgar ve Rum azınlıklar için genişçe kullanılırken, Yahudi araştırmaları için Alyans Okulları arşivi ve Kürt araştırmaları için de Osmanlı arşivleri ile Ziya Gökalp kullanılmıştır. Bu kaynaklar harici dönemin üç paşası, Enver, Cemal ve Talat Paşaların anıları esas alınmıştır. Bu kaynaklar harici, Kemal Karpat, McCarthy, Osmanlı Dâhiliye Nezareti, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, İskân-ı Aşair ve Muhacirîn Müdüriyeti ve Toprak İskân Genel Müdürlüğü arşivlerinden faydanılmıştır. Bu kaynaklar içinde en tartışılan ve yazarın üzerinde durduğu kaynaklar ‘’Şifreli Telgraflar’’dır. Türk tarihyazımının, Çanakkale Savaşları dışında ilgi görmediğini bunun Türk diplomatlarına yönelik cinayetler ile bozulduğunu dile getiren yazar, bu alanda da çok çalışma yoktur demektedir. 90’lı yıllarla birlikte diasporanın faaliyetleri Türkiye’deki çalışmaların hızlanmasına neden olduğunu ve özellikle 91’den sonra Özal ile birlikte şifreli telgraflar arşivinin yeninden açılması daha da hız katmıştır demektedir. Yazar günümüzde neredeyse tüm üniversitelerin Ermeni konusu hakkında konferans yapıldığı, makale yazdığını söylüyor. Fakat bu yapılan akademik çalışmaların küçük bir kısmı haricinde bilimsel yöntem ve tarafsızlıktan uzak olduğunu söyler. Diğer taraftan Ermeni tarihyazımına bakan yazar, 24 Nisan 1915’in Ermeniler için tarihlerinin sonu olduğunu ifade eder. İki tarihyazımını da bir bütünlük içinde görmez yazar. Osmanlı’nın kuruluş yıllarında her fetih sonrasında ki güttüğü nüfus ve kolonizasyon politikası gereği, fetih bölgesinin etnik ve dinsel yapısına etki ederdi. Balkanlar’da güdülen bu politika gereği bölge de iskân ve sevk uygulamaları yapılıyordu. Bu iskân ve sevk için nüfus Anadolu’dan Balkanlar’a bir akış söz konusudur. Bu bölgelere gönüllü gelip yerleşme, insan sayısının arttırılması amacıyla bazı ayrıcalıklar tanınıyordu. Bedava arazi, askerlikten ve vergiden muafiyet gibi ayrıcalıklar sayılabilir. Bu ayrıcalıklar istenilen nüfusu o bölgeye taşımaz ise bu sefer sürgün yönetimi kullanıyordu. Gerileme dönemine boyunca kaybedilen topraklar aynı zamanda o topraklar yaşayanların da muhaceretine sebep oluyordu. Her kaybedilen toprak sonrası o toprakta yaşayan Türk ve Müslümanlar geri dönüşe başlıyordu. Bu kayıpların sebebi, Rusların gücü ve gerileme ile başlayan zayıf Osmanlı siyaseti idi. Yazar, iki karasal imparatorluk olan Osmanlı ve Rus savaşlarının asıl sebebinin nüfus savaşı olduğunu belirtir. Bu iki imparatorluk elden çıkan topraklarında kalan tebaalarını ülkelerine almayı hedeflemiştir. Osmanlı, Müslüman nüfusu ülkesine göç etmesini temin etmeye çalışırken, Rusya’da Hıristiyan tebaayı almayı hedeflemiştir. 1889’da kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’nden 1908’i gerçekleştirilen Hürriyet İlan’ına kadar ki dönemden bahseder. Sonrasında İttihatçıların organize ettiği Trablusgarp Savaşı ve bu savaşı bırakıp İstanbul’a dönüşü zorunlu kılan Balkan Savaşlarından bahseder. Bu savaşlar sonrası Cemiyet’in Anadolu’ya çekilmeye başlandığını vurgular. Sonrasında 1913 Bab-ı Ali Baskını ve bu baskın sonrasında devletin 5 yıllık kaderini elinde tutacak olan Enver, Cemal ve Talat Paşalardan bahseder. Abdülhamid zamanı iki yıllığına Harbiye Mektebi yetkilisi olarak atanan Goltz Paşa’nın fikirlerinin İttihatçıları etkilediğinden bahseden yazar Paşa’nın yayınladığı makalesinden bölümler vererek dediklerini desteklemeye çalışır. 1913 baskını sonrası başlayan Balkan muhacereti ile Anadolu güçlendiriliyordu. Bu göçler sonrası çıkan sınır sorusu ise Batı’da az çok belli idi. Fakat Doğu sınırları belli değildi. Güney sınırları ise, Goltz Paşa’ya göre Şam’da, Ahmet Ferit ise Halep’te sonlandırıyordu. Halep’in güneyinde Arap çoğunluğu mevcut idi. Goltz Paşa’nın Türk-Arap İmparatorluğu önerisine benzer bir tespiti Ziya Gökalp yapar. Goltz Paşa’nın bir başka düşüncesi olan asker millet idi. Bu düşüncede İttihatçıları etkilemiştir. İttihatçılar bu düşünce minvalinde, Türk milletini asker toplum yapmak için zorlanmamışlardır. Bunun sebebi, Cemiyet’in yarı askeri bir karaktere sahip olmasıdır. İttihatçıların çıkardığı dergilere de bakarsak bunu görebiliriz. Yine Cemiyet’in 908 nizamnamesine bakıldığında sert kurallar içerdiğini görürüz. Bu dönemde, Ahmed Rıza’da ‘’Vazife ve Mesuliyet’’ler: Asker adlı çıkardığı broşürler Goltz Paşa’nın eserinin neredeyse kopyasıdır. Yani Ahmed Rıza’da, Goltz Paşa’nın eserinde ki fikirleri birebir katılımcısıdır. Bu dönemde yine Türkçülük üzerine Gökalp-Akçura tartışması görülmektedir. Türkçülüğün bazı kaygıları, Akçura’nın; ‘’Üç Tarz-ı Siyaset’’ makalesi ile tartışmaya açılmıştır. Bu makalede üç fikri masaya yatırmış ve Türkçülük fikrinin üç yararından bahsetmiştir. Buna karşı Ahmet Ferit, bu üç fikrinde terk edilmeden, vazgeçilmeden hepsini Türklüğün çıkarı için kullanılmasını ifade eder. Gökalp ile Akçura’nın arasındaki en büyük farkın sebebi birinin sosyolog diğerinin tarihçi olmasıdır. İki arasındaki ayrım, Türkçülüğü kavramsallaşması ve uygulaması idi. Akçura, genel bir Türkleştirmeden söz ederken Gökalp Kürtleri baz alıyor. Anadolu’nun İslamlaştırma ve Türkleştirme sırasında 3 aracın kullanıldığını ifade eden yazar bunları: 1)Etno-istatistik, 2)Etnografik Harita, 3)Etnografik Araştırmalar olarak ifade eder. Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarda yaptığı sayımların vergilendirme amaçlı olduğunu ifade eden yazar bu dönemi ‘’tahrir defterleri’’ dönemi diyor. İkinci dönem ise, 1831’den itibaren yapılan üç sayımdır. Ve üçüncü dönem olarak 906-07 tarihli son Osmanlı nüfus sayımı dönemi olan 1907-1918 dönemi olarak görür. Tüm devletlerin uygulaması olan fetih sonrası tarımsal alanlar olmak üzere tüm yeraltı ve üstü zenginliklerin kaydının tutulmasıdır. Bunları tahrir defteri adı verilen defterlere kayıt edilirdi. Bu defterler tam bir bilgi sağlamıyor olsalar da önemli bir yere sahiplerdir. Tahrirler, nüfusu insanları etnik şekilde kayıt ederdi. Bu defterlerin kalktığı dönemlerde ise nüfus için bakılacak defterlerin cizye ve avarızlardır. Daha modern şekilde nüfus sayımı yapıldığı dönemlerde bu işler için Nezaretler kurulmuştur. Bu dönemlerde yapılan sayımların ileride ne kadar önemli olduğunu anlatan yazar. Bu sayımlar sırasında insanların nasıl sınıflandırıldığını, isimlendirildiğini anlatır. Yine bu sayımların hangi bölgede kimler mevcut ne kadar mevcut şeklinde ki bilgiler içerdiği için Devlet’te uygulanan, uygulanmaya çalışılmış reformları nasıl ve nereye uygulayacak gibi azınlıklara bakış açısını da yansıttığını ekler. Yazar, ilk başta saydığımız azınlıkların nüfusları hakkındaki tartışmaları tek tek ele alıyor, bu tartışmaların sebebi ise Devlet’in kayıtları ile azınlıkların kayıtlarının arasında büyük farklar olmasıdır. Yazar bu durumun devletin o bölgelerde meşruiyetini devam ettirme, elden çıkmaması çabası olarak görüyor. Sayım sisteminin önemi kadar önem arz eden diğer bir konuda harita hazırlanması konusunu ele alıyor. İttihatçıların, bir propaganda aracı olarak kullandıkları logo-haritalardan bahsetmektedir. Bu bahse örnek amacıyla verdiği 1912-13 bastırılan Türklerin yaşadığı bölgeleri gösteren ırk haritasını gösteriyor. İttihatçıların, Anadolu’ya heyetler göndererek saha araştırması yaptırmalarını etnik gurupları etnik grupları hedefleyen nicel ve nitel araştırmalar yaptırdıklarından bahsediyor. Yazar, Almanların Osmanlı’yı keşfetme arzu ile İttihatçıların Anadolu’yu keşfetme arzusunun kesiştiğini ifade eder. Yazar, İttihatçıların Rumlara yönelik girişilen hareketlerin sebebini, çoğunun Balkan kökenli olduğunu ve Cemiyet’in üssü olması olarak görüyor ve Anadolu Rumlarına yapılanların Yunanlılara kaybedilen toprakların karşılığı olarak ifade ediyor. Bununla beraber diğer bir sebebin Yunan Krallığı’nın varlığıdır diyor. Rumların, Ermeniler ile aynı kaderi görmemelerini ise, Yunanistan’ın olmasına bağlamaktadır. Diğer bir neden olarak Osmanlı ekonomisinde ki Rumların etkisi olarak veriyor. Rumlara uygulanan politikanın bir diğer nedenini sahil kesiminde Rumların yaşaması istenmiyor. Kıyı bölgelerinin Müslüman ve Türkler çevrili oluşu politikaya daha uygun olacağıdır. Rumlara yönelik uygulanan son nedeni ise adalar meselesi olarak ele alıyor yazar. Yazar, Ermeni Meselesinin çözümü için ‘’Kesin Çözüm’’ ifadesini kullanır. Ermeni Tehcirini iki açıdan okunmalıdır diyen yazan, Ermenilere uygulanan politikanın Türkiye için yeniden iskan anlamına geliyor demekte iken bunun Ermeniler için tehcir, iktidarın öncesinde aldığı planlı yok etme kararı olarak ifade olur demektedir. Yazar, Ermeniler için kullanılan ‘’Ermeniler isyan ettiği’’ tezinin sonradan ortaya atıldığını, kanıt olarak gösterdiği Emniyet arşivlerinde ki bilgiler ışığında, Ermenilerin bir ihtilal hareketi içinde olmadıklarını, buna cesaretlerinin olmadığını ifade etmektedir. 1915’te başlatılan Ermeni operasyonunun da şifreli telgraflarda da isyan olmadığını, bunu Talat Paşa’nın da ifade ettiğini söyler. Osmanlı Devleti’nin, Ermenilere bakış açılarını fesad ocakları görünümünde olduğunu ifade eder. Bu tehcirin üç aşamada geçirdiğini ifade eden yazar bunları: 1)Polisiye Takip, 2)Kitlesel Tehcir, 3)Katliam olarak ifade eder. İlk aşamayı B.Şakir’in, Ermeni komitacılar ile görüşüp anlaşmaya varamaması ardından başladığını söyler. İkinci aşamayı, Cemal Paşa’nın idaresi altında bulunan Adana bölgesinden tetiklendiğini ve ilk sürgünün bir kısım Ermeni azınlığın Konya bölgesine sürülmesini gösterir. İttihatçıların, komitacı ruhu ortadan kaldırmak, kişisel ve kurumsal temsiliyetleri yok etmek ver geri kalanları da ıslah amacıyla çöllere sürüp faydalı hale getirmek politikası güttüklerini ifade eder. Yahudiler için ise yazar, başlarda sıcak bakılan bu azınlığın özellikle Abdülhamit zamanında bu sıcaklığın kalmadığını, baş zamanlarda Yahudilerin istekleri karşılanırken bu sonrasında tersine döndüğünü bahseder. Yine aynı padişah döneminde Kürtlerin durumuna bakan yazar, Abdülhamid’in Kürtleri dinsel olarak kullanmayı hedeflediğini böylece Ermeni bölgelerinde taleplerin önüne geçeceğini söylemiştir. Kürt iskânının bir diğer sebebi Kürtlerin Osmanlı’ya döndürülmesi idi. Kürtlere yönelik askeri politika uygulaması olarak Hamidiye Alaylarını gösteren yazar, Eğitimde ki düzenlemenin görünen kısmı Araplar olsa da asıl hedef Kürt aşiretlerinin çocuklarına eğitim yoluyla devlete bağlılık olduğunu söyler. İttihatçıların Kürt politikaları ise Gökalp merkezli olarak işliyordu. Bu politika dört adımdan oluşuyor: 1)Sorunun Tanımlanması, 2)Sosyolojik Araştırmalar, 3)Politikanın Uygulanması, 4)Resmi Bir İdeoloji Yaratma, Gökalp’in yazdığı bir yazıda hastalık olarak ifade ettiği sorunun, bölgelere hakim olan Kürt aşiretlerinden bahseder. Bunun kırılmasını sağlayacak bir dizi önerilerde de bulunur. Bu önerilerle birlikte kanun altına alınmaları içinde bir Aşiret Nizamnamesi önerisinde bulunuyor. Gökalp etkisiyle Cemiyet, aşiret idaresi, iskanı konularında bazı kararlar alır ve bir iskan nizamnamesi çıkarır. Yazar, Cemal Paşa’nın politikaları sebebiyle azınlık meselelerinin geri dönülmez bir hal aldığını ifade etmektedir. Sonuç olarak yazar, askeri geçmiş, zihniyet ve savaş seneleri İttihatçıların nüfus ve vatan tanımlarında değişiklikler olduğunu ifade eder. Ülkenin savaş alanı halkın ise asker olarak algılandığını, savaş halinde olunduğundan ülkenin sınırlarının sadık insanların olmasına dikkat edilmiştir. Buna örnek olarak da, Ege ve Anadolu kıyılarının Rumlardan temizlemişlerdir. Yine aynı mantık ile demiryolları ve güzergahları askeri alan sayılmış ve buralardan da Türk harici unsurlar çıkartılmıştır. Etnik sınırlar yeniden düzenlenmiş yeni mülki haritalar çıkarılmıştır. Belli oranda gayri Müslim ve Türk unsurları asimile amacı ile değil askeri gereklilik amacıyla Müslim ve Türk köylerine yerleştirme politikası güdülmüştür. Yazar, Sarıkamış ve Kanal yenilgilerinin dönüm noktası olduğunu, bu yenilgilerin savaşın cephede değil etnik nüfusun etkili olacağını anladıklarını ve böyle gizli milli mücadele başladığını iddia eder.
Modern Türkiye'nin Şifresi
Modern Türkiye'nin ŞifresiFuat Dündar · İletişim Yayınları · 20086 okunma
·
195 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.