Gönderi

RAŞİT RIZA: “AKTÖR TAŞI ÇATLATIP ÇIKAN BİR AĞAÇ GİBİDİR” Raşit Rıza Samako (1890-1961) Kaç bin alkış, gözyaşı ucu Sarmaş dolaş arkadaşlık papucu Aynaların bu kaçıncı öpüşü Bu gece mi bu yağmurun yağışı? Bir oyuncu geçiyor iki büklüm, sus Yaşadığı günlerin doruklarından. Kala kala bir yağmur gözlerinde kalan, Aynalarca uykusuz. Sene 1935. Edirne’den, okuldan durmadan Muhsin Ertuğtul’a mektuplar yazıyor, fotoğra􀄘arımı gönderiyordum oyuncu olmak için. Henüz çocuk denecek yaştaydım. O, nazik bir cevabında bana şu öğüdü veriyordu: “Oğlum önce okulu bitir, sonra gel beni gör.” Laf mıydı bu, o zamanlar benim için? Bir taşra çocuğuydum, dilim diyalekte kaçıyordu. Düzelir miydi? O, “Düzelir” diyordu cevaplarında. Günlerden bir gün bir tiyatro a􀄕şi donatmıştı Edirne sokaklarını: “Raşit Rıza ve Arkadaşları”. Tutabilene aşk olsun, durur muyum hiç, soluğu kaldıkları otelde aldım. Yoklar, provadaymışlar. O zamanlar Cumhuriyet Sineması diye bir sinema vardı, holünde prova yapıyorlardı. Soğuk bir gündü unutmam. Othello provasıydı. Ertesi gün de Tahsin Nahit’in Rakibe’sini provaya koymuşlardı. Bugün gibi hatırlarım. Daha ertesi günü de Alexandre Dumas’nın Aktör Kean ’ini. Kadroda Yaşar Özsoy, İbrahim Delideniz, Kemal Tözem, Avni Dilligil, Lebibe [Teker] Hanım, Nezahat [Tanyeli] Hanım, Seniye Perran Hanım ve şimdi hatırlayamadıklarım. Tiyatronun jönü Avni [Dilligil] Bey’di. Onu yakın bulmuştum kendime. Aldı beni Raşit Rıza Bey’e götürdü. Yakışıklı bir adamdı Raşit Bey. Sağ eli sağ kaşında, yolacakmış gibi oynuyor da oynuyor, gözlerini gözlerime dikmiş, sanki kendi kendine mırıldanıyordu: “Oğlum, önce okulu bitir, sonra gel beni gör.” Söz birliği mi etmişlerdi Muhsin Ertuğrul’la? O zaman anladım: Bu işi alaylılıktan kurtarmak, haysiyetli bir sanat yapmak, bir kültür işi yapmak ödevleriydi sanki onların. Raşit Rıza Bey o yıl beni tiyatrosuna almadı. Ama oyunlarını kulisten seyrettirdi. Böylesine büyük bir aktörü ilk defa seyrediyordum. Hem de kulisinden. Daha dünmüş gibi hatırlarım, gelini öpüp ayrılırken: – Okulu bitir, çok oku, eğer aktör olmak istiyorsan Molièr’i tekrar tekrar oku. Ama sana aktör olma derim. Gerçek aktör olursan çok çekersin sonunda. Bu iş nankör bir iştir. Sen kuvvetli oldukça çekemezler seni. Bu sanat çekememezlik sanatıdır. Mesut olmak istersen sanatkâr olma, aktör olma. Tiyatroda saadet yoktur evladım. Ama olacağın varsa olacaksın, önüne de geçilmez. Üstüne taşlar da yığsalar, olacağın varsa olacaksın. Aktör, taşı çatlatıp çıkan ağaç gibidir. Bu sözler o zamanlar bir kulağımdan girip öbüründen çıkmıştı. Bir yaz günü o günlerin sevimli Taksim Bahçesi sahnesinde O Gece piyesi prova ediliyordu. Raşit Rıza Bey gazetelere ilan vermiş, genç elemanlar arıyordu. O Gece’nin provasında Şehir Tiyatrosu’ndan ayrılmış Hüseyin Kemal Gürmen, Şaziye Moral, Halide Pişkin, Hadi Hün, Zihni Rona, Yaşar Özsoy, Mehmet Karaca, Lebibe [Teker] Hanım, Seniye Perran Hanım. Bir elemeden sonra beni de aralarına aldılar. En gençleri bendim. Raşit Rıza, devrinin en büyük aktörlerinden biriydi ve büyük bir sanatçı olarak öldü. Bir aktöre lüzumlu bütün hasletler vardı onda. Fizik yapı, ses rengi ve güzelliği. Her aktöre nasip olmayan sahne zenginliği, sahneyi dolduruşu. “Kumarı içkisi olmasaydı dünyanın en büyük aktörleri arasına girerdi,” derler, sanki dünya aktörlerinin kumarı içkisi yokmuş gibi. Ben Raşit Rıza ile o gençlik günlerimde altı ay turne yaptım. İlk tiyatro hocam odur. Altı ay Anadolu’yu karış karış, adım adım dolaştık. Hepsi keder, adım başı felaket, ıstırap ve sefalet. Gezginci tiyatrolarda her kadının bir erkeğe ihtiyacı vardır. Bu erkek bu kadına yolculuk boyunca paratoner vazifesini görür. Dışardan gelecek her olaya bu erkek göğüs gerer. Böylece kadın dışardan birine takılıp tiyatroyu bırakamaz. Bir kadının tiyatrodan biriyle yaşaması kampanyanın selameti için elzemdir. O günkü gezginci tiyatroların bir anlayışıydı bu. Yanlış doğru, böyleydi. Raşit Rıza çok para kazandı, çok kaybetti. Güzel günler yaşadı, çok sıkıntı çekti, gördüm. Bir gün gözleri dolu dolu ağladığını gördüm: Ankara’daydık. Zamanın dahiliye vekili Şükrü Kaya, Raşit Bey’in en yakın arkadaşlarındandı. Raşit Rıza bu kanalla Ankara Şehir Tiyatrosu’nu kurmak üzereydi. Yeni Sinema’da perde açılmasına bir saat vardı. Seyirci salonu tıklım tıklım doldurmuştu. Raşit Rıza’ya bir haber geldi: “Aktörlerin kaçtılar.” Raşit Bey vurulmuşa dönmüştü, arkadan vurulmuşa. Kaçanlar: Halide Pişkin, Hadi Hün, Yaşar Özsoy, Mehmet Karaca, Zihni Rona vb. Kalanlar: Hüseyin Kemal, Şaziye Moral ve ben. Oyna oynayabilirsen. Raşit Rıza o gece gözleri dolu dolu perde önüne çıktı: “Muhterem seyircilerim,” dedi, “lütfen gişeden paralarınızı alınız, bu gece perdemizi açamıyoruz, arkadaşlarım beni yalnız bıraktılar, hiç habersiz kaçtılar, bizi affediniz, beni affediniz.” Tıkanacaktı nerdeyse ağlamaktan. Sonra perde arkasında bir iki dolaştı. Makyaj masasına çöktü. Uzun zaman konuşmadı, konuşamadı. Sağ kaşını sağ eline aldı, aynaya baktı: – Ya koca Raşit, işte yalnızsın, sür bakalım Shakespeare’in tarlalarını, dedi. Gözlerini sildi. 1890’da doğmuş, 1941’de öldü. Akşam, 16.7.1968, s. “Son Yalnız” şiirinin sondan ikinci dizesinin son sözcüğü Irgatın Türküsü ’nde “biriken” biçimindedir (s. 151). Alexandre Dumas-Fils’in oyunu Aktör Kean , İBŞT’de ilk kez –1925-1926 sezonunda– Şahinyan’ın çevirisiyle sahnelendi. Lajos Zilahy’ın oyunu O Gece, İBŞT’de ilk kez – 1933-1934 sezonunda– M. Feridun’un çevirisiyle sahnelendi. ..
·
55 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.