Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ayna dediğin...
 Bakmak... Görmek miydi? Görmek... Hissetmek mi? Bilmiyor, bilemiyor her defasında kendi karanlığına gömülüyordu. Bütün varı yoğu aynasıydı... Tüm serveti o... Vasiyeti dahi o ayna üzerineydi... Olur da yaşarken kendimi aynada, aydınlığı kendimde göremeden ölürsem; bu ayna kefen bezimin teminatı olsun... Yokluktaki varlığa,toprakla tekrardan bütünleşmeye, ölümün aydınlığına, beyaz bir kefenin berraklığında uğurlanayım diyordu... Duyanlar anlıyor muydu, anladığını zannedenler yürekten hissediyor muydu bilinmez... Zaten ne bilinir ki şu üç günlük dünyada, onun değeri bilinsin. Aynaya olan bu düşkünlüğünden kimisi deli kimisi veli zanneder, zannının karanlığında yaşardı insan. Kimse hakikatin özüne inme zahmetinde bulunmaz, kendi karanlıkları ile onun aydınlığını kirletirlerdi. Ama o hiçbir şeye aldırış etmez kendi içinde var olmanın savaşını verir, çırpınır dururdu. Yıllar geçti... Güneşin aydınlığında, yüreğinde karanlıklar taşıyordu. Geceleri biraz daha kendisi oluyor, yıldızların ilhamından mı bilinmez umut ile doluyordu. Artık her daim yanında o büyük ayna ile yaşamıyor, insanlara kendilerini tanımaları gerektiğini anlatma savaşını sürdürmüyordu. Vaz mı geçmişti? - Hayır. Belki bi nebze de olsa ruhunda hissettiğini, aynaya baktığında gözlerinde gördüğünden olsa gerek, artık daha farklı şekilde yol alması gerektiğini düşünüyordu. Daha çok okumaya tutunuyor, yazıyor, çiziyor, besteler yapıyor kendini keşfetmeye koyuluyordu. Belki, işte belki o zaman insanlara ayna tutabileceğini ümit ediyor, insanlığa özlerindeki güzelliği yansıtmaya, hissettirmeye çalışıyordu. Biliyordu, insan kendinden bihaber ömür geçirir, günleri ziyan eder de asrı dahi hiç ederdi. Nerden mi biliyor? -Kendinden efendim kendinden... Kendini bilirse insan, insanlığı keşfetmiş demektir. Her insan nisyan dolu olduğundan ve nefsinin esiri olduğundan, kendi geçmişinden biliyordu. Onu, bu süslerle bezenmiş karanlık dünyadan, aydınlıktaki karanlığa götüren aynadan biliyordu. Yıllar önceydi... Yaşını sormayın o dahi bilmiyor ki size söyleyebilsin. Sahi yıllardan gelen yaş mıydı insana değer katan, gözlerden akan yaş mı? -Aman efendim bu da soru mu?, diyebilirsiniz. Hak veririm. O dahi hak verirdi. Zira geçen zaman ne katabilir ki insana, insan kendini zamana katmadıktan sonra. Yıl olsun asır yaşasın ne fark eder. Görmemişse yüreğindeki güzelliği, iyilikteki efsunu hissetmemişse  ne mânâ  çıkar ki, bu adına ömür denen lakin, sadece geçmekle kalmış olan zamandan. Koskocaman bi boşluk... Neyse efendim konumuza dönelim... Çok yıllar evveldi, o dünyaya geldiğinde, hayatın ona sunduğu tek hediye bu aynaydı... Tabi bu ayna, hangi ayna ona da değinmek gerekir değil mi... önce onu anlatayım o vakit. . . Siyah, yuvarlak kapaklı küçük bir ayna... avuç içine sığabilecek kadar küçük, katrede deryayı sunabilecek kadar engin bir ayna... Ona büyük büyük büyük büyük babası Mustafa'dan kalmıştı... Hey gidi mustafa hey... O da az savaşmadı dünyayla ve dahi kendiyle... Aynalar, ahh aynalar. İnsanlar, gördüklerini zannettikleriyle yanıldılar. ... Anne ve babası, o doğduğunda küçücük ellerine aynayı tutuşturmuş, ilk defa o zaman kendini görmesini sağlamışlardı. Zira ayna, sırdı.  Aile sırrıydı.  Zannetme ki aynanın üzerindeki, yansıtmayı sağlayan sır gibi zamanla dökülen, belki parça parça yokluğa karışan bir sır değildi. O her geçen yıl değil, her geçen an'da yeni bir sırra şahit oluyor, varlığı bu sırlarla mana bulduğundan olsa gerek sırrı hiç dökülmüyordu. ... Aradı, aynada kendi sırrını aradı. Varlığın manasını, yaşamın gayesini aradı. Anne ve babasının bu kutsal hediyesini miras bildi, başına bir iş gelir mi diye düşünüp durdu. Sonra bir gün bir dükkanda bir ayna gördü büyüktü biraz ama olsundu, büyüklüğünden mütevellit daha çok sırrı ifşa eder diye düşündü, harçlıklarını biriktirip o aynayı satın aldı. Yanında taşıyıp durdu, insanlar zaten acımasızdı bunu biliyordu, onların sözlerine kulak kapayıp yüreğinin sesini dinleyerek kendini aradı. Buldu mu? Belki o tam manası ile kendini bulamamış olabilir, gerçi kim bulabilmiş ki neyse, konumuz bu değil. Ancak çoğu insan onda kendi sırrını buldu. Önceleri sözlerini kulak ardı edenler şimdilerde bir söz söylese de naisiplensek diye etrafında pervane oldu. O büyük aynayı, çalışma odasına sahte insanların arasında kendisi de aynası da kaybolmasın diye astı. O küçük aynayı ise her daim yanında taşımaya, tekrardan karar verdi. Bu ayna sırdı. Ve kim bilir daha hangi sırlara şahitlik edecek, kendi sırrı ile bir edecekti.
··
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.