Sezai Karakoç zamana adanmış sözlerde yitirdiğimiz zamanı ve içinde bocaladığımız bu zamanı şiire döküyor. "Sürgün ülkeden başkentler başkentine" şiirinde haykırışı yer alıyorken "Esir Kentten Özülkeye" şiirinde yitirdiğimiz o nurlu çağa duyduğu özlem kendini gösteriyor.
"Nerde kaldı o aziz o gün yüzlü saatler"
mısrası bunun en derin örneği olarak karşımıza dikiliyor.
Sonra iki şiirde de kendini gösteren kul olma bilinci ve bu edebe riayet eden mısralar Karakoç'a hayranlık uyandırıyor.
"Bir bâdısaba gibi es doğudan batıya
Hayatı yumuşattığın gibi ölümü yumuşat
Yağsın gönlünün nuru bu karanlık çatıya
Zehre batan ruhumu ışığınla aydınlat "
Mısralarındaki halini arzetme ve ardından gelen niyaz ve sürgün ülkeden başkentler başkentine şiirinde de
"Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim"
Mısralarındaki mahcubiyet ve hali arz derinden etkiliyor.
Birçok yönü yazılmıştır mutlaka ama bu yönünü vurgulamak beni en çok etkileyen tarafı olduğu için ayriyetten belirtmek gerekirdi. Şiirden öte nasıl dua edilir öğrenmek isteyenler buyursunlar.
Keyifli okumalar