Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
“Maocu olduğunu söylüyorlar. Ve bir işler çeviriyor.”
yahut “Bir ölü fazla oldu yalnız, Generalim.”... Kitap büyük ihtimalle ilk çıktığı zamanlarda ya da çıkacağı zamanlarda dikkatimi çekmişti sanırım, geçen yılın ilk zamanlarında. Dikkatimi çekti dediysem daha yazar hakkında filan önceki duyduklarımdan yahut bu türe özel bir ilgi duyduğumdan filan değil. Sadece kapağını çok sevdim kitabın, daha doğrusu kapak resmini. Yarı gölgede yan görünüşü itibariyle görünen bir adam, Teksas şapkası ve trençkotlu, silahı sol elinde omuz hizasına kaldırmış ve sağ eli de sol elini destekler vaziyette. Kitabı unutmayıp almak için ara ara yayınevinin sayfasına girip baktım, sebebini bilmiyorum ama yirmi iki ay olmuş almadım. O kadar sık kitaba bakmama ve tanıtım yazısına göz gezdirmeme rağmen geçen süre zarfında aklımda kalan şeylerle gidip kitabevine gidip şu cümleyi kuramazdım: “Teksas şapkalı ve trençkotlu bir adamın elinde silah tuttuğu kırmızı bir kitabı arıyorum”. Belki bilirlerdi, hatta bence bilirlerdi lâkin denemedim bunu. Aklımdan çıkmamış bir kitabı arıyorum lâkin ne yazarının adını biliyorum ne de kitabın adını, içinden Meksika devriminin de geçtiğini biliyorum ama. Yazar hakkında bilgi edinmeye çalışmak aklıma gelmedi bile bu sürede, zaten adına da dikkat etmedim dedim ya… Bu türün hastalık derecesinde takipçisi yahut uzmanı değilim, profesyonel bir arşivci de sayılmam baştan söyleyeyim. Bundan sonra kendimce ahkâm keseceğim belki lâkin bu sadece kendi biriktirdiklerimle ve kendi saplantılı saptamalarımla ilgili olacak. Kendimce epey bir saplantı biriktirdim işte çizgi romanlardan, avantür filmlerden, westernlerden (film ve roman babında), kara filmlerden, devrimcilikten vs. vs. Hem saydığım türlerde bir şeyler bulmanız ne içerik, ne biçim, ne yapılabilecek çıkarımlar, ne de dünya görüşünüze katkısı gibi sebeplere dayanır. Bu türlerden heyecan duymak da yeterli açıklama olmayabilir hatta. Eğer kendinize has saplantılarınız yoksa uğraşmayın geçin gitsin; sanatsal yahut felsefi bir yücelik arz etmiyor buralarda geçenler, bulan olursa da yine kendi hüsnü kuruntusudur, arada benim de yaptığım gibi lâkin esas takıldığım şey bunlar değil yine de. Bunlar için yapılacak bambaşka şeyler var. Kitaba girelim şimdi, ne var elimizde: Meksika devriminden çıkmış bir tetikçi polis, Maocular, ABD ve SSCB ajanları, Küba’da Maocu devrim, Meksika’da dünya barışına suikast, kendi Meksika devrimini yapmaya devam edenler (ki daima sürmeli)… Geri kalanına açıklamalı biçimde girişeceği için yazmıyorum buraya şimdilik… Meksika Devrimi ve Maoculuk bile hangi düzeyde ele alınırsa alınsın, bir kara romanın da konusu oluyorsa gözüm kapalı atlarım zaten. Bitiş aşamasında ise şunları söyleyebilirim; kara filmlerin, spagetti westernlerin ve avantürün ne olduğunu gerçek manasıyla bilen de atlasın benim yaptığım gibi. *** İtalo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu romanında geçiyordu, kitabın elektronik dökümünü yapıyorlardı. Sözcüklerin yinelenme sayıları üzerinde saptamalar ve türlere, yazarlara dair formüller geliştirilebilir mi? Her ne kadar mümkün olacağına pek inanmıyorsam da (açıkçası bunu umursamıyorum pek) aşikâr olan şey şu ki; az önce bahsettiğim türlerdeki eserler için önemli olan şeylerden bir tanesi de yinelenen kelimeler ya da cümlelerdir. Bu kitapta en sık kullanılan kelime kesinlikle “sıçtığımın…” kelimesi. Muhtemelen de en az sayfa başına üç-dört kez geçiyordur, muazzam bir sıklık derecesi. Burada daima sıfat babında kullanılmış. Ardından gelen kelimeler Çekikleri (çekik gözlüleri), Çinlileri, gringosu, Rus’u, Dış Moğolistan’ı, albayı, sadakati vs. vs. Yazarın argo kullanmaya çalıştığını ya da sinirli bir adam etkisi oluşturmak için bunu yaptığını söyleyemem sadece. Kullandığı argo sözcüklerin neredeyse yüzde sekseni bu kelimeden ibaret ve bu yüzden muazzam bir saplantı bu ve öyle ki gına getirebildi neredeyse. Bundan başka yinelenen cümleler ve düşünceler de var yine elbette, elektronik döküm fikrini tek başına yukarıdaki sebeple söylemedim. Asıl üzerinde duracağımız yineleme bu: “Hem hiçbir Çinli hatunla yapmadım”. Bu cümlenin gerek kendi bağlamıyla alâkalı olarak içsel biçimde kurulması, gerekse de kendi bağlamıyla alâkasız biçimde bambaşka bir konunun ortasında aniden ortaya çıkıvermesi saplantıların en muazzamlarından, üstelik sadece bu kitap için değil bu. Hepimiz yaşamışızdır, birileriyle konuşurken konunun orta yerinde ya da kendi kendimize düşünürken düşüncenin orta yerinde, konu ya da düşünce ile hiç ilgisi olmayan bir fikir, ışık hızında çakıp kaybolur; o artık cümle ile özdeşleşen ya da normal zamanda düşünürken yaptığımız gibi inşa edilen bir fikir değildir, o bir katı cisim gibi bütünlük hâlini almıştır ve onun bileşimini oluşturan parçalara hiç kafamızı yormadan onu saf bir bütünlük, imge olarak algılarız, onu sadece tanır ve biliriz, ansızın gelir ve yerleşir, çekip gider. Kendini oluşturan harflerden, seslerden ve kelimelerden ayrı hissettiğimiz konuk bir fikir, düşüncelerimizin ortasında gelip bizi bulan… Kitapta yazar bunu defaten yineliyor, başkaları ne bulur bilmem ama ben bunu seviyorum ve muazzam buluyorum. Yineleme cümlelerinden (ya da fikir diyelim artık bunlara esas olarak, çünkü dediğim gibi bunlar düşüncede bile kelimeye dökülmeyen katılaşmış imgeler) bir diğeri ise kahramanın hayatında sıklıkla geçtiğini düşünebileceğimiz lâkin kitapta sadece iki kere yinelenen :” Hem böyle durumlarda ölen kişi olmayı hiç istemem.” Yinelemeye dair saplantılara örneklerin en güzellerinden birini Onları Yükseğe As filminde Clint Eastwood sunuyor galiba, çiğnenmiş tütüne dair tükürükle, aslında birçok filminde var bu. Dikkatli gözlerle izleyenler bilirler avantür ve spagetti western filmlerinde yinelenen davranışların, mimiklerin defalarca kameranın odağında yer almasının nasıl bir güzellik katabildiğini. *** Kitabın anlatım biçimi hayli tuhaf: roman üçüncü tekilin anlatımıyla sunulurken, sunum birden kahramanın anlatımına geçiyor ve birbirinden ayrılmadan bu geçiş. İç konuşmalar, çarpan düşünceler ve eylemler, üçüncü tekilin anlatımıyla aynı paragraf içinde sürükleniyor ve bu güzel de oluyor hani… *** Bu tarz kitapları da filmleri de güzel yapan şeylerden bir tanesi de içlerine fazla girmeden karakterleri belirgin kılacak biçimde yaratmak. Bu her yerde aynı diyecek olabilirsiniz lâkin hiçbir yerde öyle değil. Bu türlerin karakterlerini çok iyi tanırsınız çünkü karakterler sınırlı özellikleriyle yüzeye çıkarlar; salt kendilerine has olabilecek davranışlarıyla, mimikleriyle, dış görünüşleriyle, meslekleriyle, konuşmalarıyla vs. vs. Hatta topluluklar bile homojenlik sergiler bazen. Karakterleri iyice bilirsiniz çünkü onları niteleyen şeyler çok fazla değil, hatta kitabın merkezinde yer alan kahramanın bile öyle. Hiçbir zaman derin psikolojik tahlillere girilmez, karakterin iç dünyasındaki çalkantılar, karakterler arasında özdeşlik yaratacak uzun olaylara girilmez. Girilmez dediysem hiç girilmez değil; girilir lâkin bilindik manasıyla değil aynı yüzeysellikle. Buradaki yüzeysel sözcüğü olumsuz anlam ihtiva etmesi için kullanılmıyor bilesiniz, sadece karakterlerde katı bir belirlenim oluşturulduğunu belirtmek için ve karakterlerin bilinecek ya da bilinmesi gereken tüm özelliklerinin onların dış çeperlerinde, yüzeylerinde mevcut olduğunu aktarmak istedim. Düşünceler de savrulur, psikolojik saptamalar da, politik çıkarımlar da yapılır, aşklar da yaşanır lâkin yüzeyde. Yüzeyde olması ve katı bir çeper çizmesi ise özdeşlik kurmamıza izin vermez, izleyici/okur konumunu terk edemeyiz, eserin bizden istediği de bu dahası bizim yapmamız gereken de bu. Düşüncelerin katı hâli ağdalı aforizmaları çağrıştırmasın bu arada, ilgisi bile yok. Bu konuda derdimi anlatabildim umarım. Bu yüzden sıklıkla süt içen Rus ajan, içki otlanan avukat, az konuşan Çinliler, sigara ikram etmen albay, saplantılı fikirleri kafasına çarpıp duran polisimiz gibi her karakter için sayabileceğimiz belirgin ayrım noktaları önemlidir. Çinlilerin konuşmalarını da onların aksanına uygun biçimde yazmak önemlidir. Çizgi romanlarda sık rastlanırdı bu Çinli aksanı meselesine, önemli olan konuşmasının içeriğinden ziyade bu aksanın yer almasıdır hatta. Zenciler için de yapılırdı bu… Ani ilginç çıkarımlar yapmak ve içinden düşünceler geçirmek, filmsel sahneleri yazmak da önemlidir bu yüzden, yüzeyi içte ve dışta belirgin çizmek zorundasınız. Bunların sıklığı bu türlerin roman hâlinin güzelliği işte… Bunu okuyarak deneyimleyin derim sadece… Neyse yahu lafı çok uzattım yine ve anlatacağım şeylerin çok azını anlattım. Okuyun kendiniz uğraşın şair burada ne demek istemiş diye ve neden Meksika Devrimi hep olmak ve sürmek zorunda diye ve ne diye ahmak generale sıkılmak zorunda bir kurşun? Son olarak bundan muazzam bir Yılmaz Atadeniz filmi çıkardı diyeyim haydi. Başrolde de kesinlikle Cüneyt Arkın ya da rahmetli Behçet Nacar olmalı. Bu filmi kesinlikle en güzel o çeker; Meksikalıyı, Çinliyi, Kübalıyı, Rus’u, Amerikan’ı bir araya getirip komplo üzerinden bir araya getirip işin içine Meksika Devrimi’ni de katabilecek üstelik bunların hiçbirinin olmadığı yerde bunu yapabilecek bir başkası yeryüzünde yoktur efendim. Şair ne demek istemişti burada: “Çocukken okula gittiysem Ve büyüdüğümde askere Evlenip boynuzlu olduysam Ve ölürken mahkûm Ne borcum var güneşe Beni ısıttı diye"
Moğol Komplosu
Moğol KomplosuRafael Bernal · Ayrıntı Yayınları · 201527 okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.