Gönderi

472 syf.
·
Puan vermedi
Özgürlük mü O da Ne
Giovanni Papini'nin "Gog" adlı kitabının başlarında, kahramanın deliliğin ardına sığınarak 'edebiyatın şaheserleri' denilen bazı eserleri alaya aldığı bir pasaj vardı. İsmet Özel de adını hatırlayamadığım bir kitabında, "Gog" u referans göstererek; etraflarında büyülü bir hale yaratılan, tabiri caizse uçurulan büyük edebiyat eserlerinin hayattan dışlanmasının üzerinde durmuştu. Bu kitabı okuduğumda aklıma nedense "Gog" geldi. Deli falan değilim. Ancak mesafemi biraz koruyarak roman hakkında bir şeyler yazma hevesindeyim. Romanın atmosferi, kişiler, diyaloglar bana fazlasıyla teatral geldi. Siyah beyaz bir Fransız filmi yahut bir tiyatro oyunu seyrediyormuşum hissine kapıldım. Bu durumu olumsuz bulmuyorum, muhtemelen de benim kişisel hikayemle alakalıdır. Kitabın meselesi 'özgürlük' kavramı etrafında dönenip duruyor, söylem olarak güzel. Özgürlüğü herkes olumlar, herkes sever çünkü. Sartre'nin varoluşçuluğuna dair az çok fikri yoksa okuyucunun ya 'özgürlük' kelimesi etrafında oluşturulan halenin cazibesine kapılacak ya da özgürlükten ne anladığını sorgulayacaktır. Sartre'ye dair az çok bir fikri var ise o daha fena, metin özgürlük fikri etrafında oluşturulan kurgusal içeriği ile değil, varoluşçuluğa dair okuyucunun şartlanmalarıyla okunmasını dayatıyor. Benim bu yazıyı yazmam biraz da bu dayatmadan kurtulmak içindir. Anlamın öldüğü, kültürün posa halini aldığı bir çağa yönelik doğal bir tepki olarak görülebilir bu özgürlük meselesi ve varoluşçuluk. Avrupa'nın o döneminden itibaren, Türkiye'de ise son on beş, yirmi yıldır insanlar bayılırlar böyle bir özgürlüğe. Marjinaldir çünkü. Bu tür özgürlük, o tür bir kültürün dayatmasıdır bir anlamda. Nasıl bir paradoks ise... Kitaba dönersek, anlatı olarak güzel ancak bir fikir olarak belirsiz, derinliksiz, içi boş, altının yeterince doldurulmamış olduğunu düşünüyorum romanın. Mathieu'nun özgürlüğü, bütün meselemiz bu. Mathieu'nun özgürlüğü diline dolamasından başka diğer karakterlerden herhangi bir farkı var mıdır? Hayır. Karakterler arasında kesin bir çizgi yok yani. Öteki karakterler de en az Mathieu kadar dışta bir zorlayıcı olmama, istediğini yapma anlamında bir özgürlük fikri içerisinde yaşıyor zaten. Ortada bir zorunluluk, net bir şekilde bir şeye karşı özgürlük gibi bir fikir oluşturacak alt yapı ve durum da yok. Karakterlerin istediklerini yapmasına engel olan bir şey de yok. Çatışma, Marcell'in kendisinden gebe olduğunu öğrenen Mathieu'nun çocuğu aldırma veya Marcell'le evlenme fikri üzerine bina edilmiş. Başka kültürel, toplumsal v.s. bir zorlayıcı yok açıkça görülebilen. Sevişme, her şeyi yapma ama sonuçlarına katlanmama özgürlüğü bu. Belki de Sartre şunu demek istiyor: Özgür olmak istiyoruz ama bizim dışımızda gelişen birtakım olaylar bizi çerçevelemeye gebe. Spinoza olsa bu duruma gülerdi herhalde. Belki de özgürlüğün mümkün olup olmadığını sorguluyordur. Böyle olsa bile kurgu içinde çok cılız bir şekilde hissettiriyor kendini. Sartre herhalde yukarıda sözünü ettiğim türden bir şartlanmaya yaslanıyor, öyle bir bilinç bekliyor okuyucularından. Anlamı metinde kalarak değil de, metin dışı göndergeleriyle almamızı istiyor. Şöyle bir fikir edindim, zorla: Özgür olmak isteyen insan, kendini insanlardan yalıtarak yaşamalıdır. Çünkü her ilişki az veya çok, insanın kendisinden feragat edeceği bağlayıcı bir hükümle geliyor. Çünkü ağızdan çıkan her söz, yapılan her eylem bir birikim olarak yerleşiyor bünyeye ve bir sonraki davranışına, tutumuna, düşüncesine etki ediyor insanın. Söyledim ve kurtuldum. Özgürüm artık...
Akıl Çağı
Akıl ÇağıJean-Paul Sartre · Oda Yayınları · 19942,213 okunma
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.