Gönderi

Âkif sessiz ölmüştü. Hastalanıp Mısır'dan Istanbul'a döndüğünde geç farkedilmişti. Fark edildiğinde de pek bir şey değişmemişti. Bu garip adam hasta yatağında dalgın gözlerle mübtelâsı olduğu İstanbul'u seyrederken kim bilir neler geçirmişti içinden... Pek merak edeni olmamıştı... Sevenleri hep olmuş ama, suçlayanların suçlayıcı nazarları, kelâmları bu muhabbeti gölgelemişti sanki... Vefatında -muhtemelen böyle bir şey istemezdi zaten- devlet töreni yapılmamıştı. Sıradan, fakir, gariban bir adam gibi derme çatma bir tabutla hamalların omzunda hastaneden Beyazıt Camii'ne getirilmiş, o esnada çevreden bulunan bir Türk bayrağıyla tabutu örtülmüş, sonra bir yerlerden Kâbe örtüsü gelmiş, o da tabutun baş kısmına itina ile yerleştirilmiş, birden nereden çıkageldikleri belli olmayan her sınıftan halk ve kalabalık bir üniversite kitlesinin elleri üzerinde nașı Edirnekapı mezarlığına taşınmıştı. ... Akif...sessiz göçmüştü koca şair. Özlediği o uzak beldeye, taa ezelden aşinası O dosta sessizce gitmişti: Her şey eninde sonunda sessizdir zaten, değil mi?...
··
14 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.