Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

72 syf.
·
Puan vermedi
AH YA RAB YEHOVA YA DA SAHİBİNİN SESİ
“1931’de, İstanbul’da doğdum. 21 yaşıma kadar Kuzguncuk’un tepesindeki evimizde babaannem ve büyükbabamla geçirdim. Bu yüzden çocukluğumla büyüklüğüm arasında büyük fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok yaşlı komşular, yaşlı akrabalar bulunduğu için, onların arasında, yaşlı bir insan gibi yetiştim. İlkokulu Kuzguncuk’ta, ortaokulu Tünel’deki Alman Lisesi’nde bitirdim. Öğrenimim bu kadardır.” Ne öğrenimi o kadardır, ne de anlatacakları… Sevim Burak’ı okumak ne kadar güçse, anlamak kat be kat daha güçtür. Onun amacının herkesçe anlaşılmak mı olduğu sorusu ile meşgulüm. Eğer onu okumadıysanız ve okumak istiyorsanız doğduğu dönem, ailesi, yaşamının önemli noktalarını bilmeniz gerekmektedir, anlamak için. Sevim Burak’la tanışmam Sahibinin Sesi eseriyle oldu çünkü bir tiyaro metninin bana vereceği çok şey vardı. Ardından Yanık Saraylar adlı kitabındaki öykülerini okudum ve Sahibinin Sesi’nin bu kitaptaki “Ah Ya Rab Yehova” adlı öyküden, yeniden dikiş darbeleriyle oluşturulmuş bir tiyatro metni olduğunu gördüm. Sahibinin Sesi 1985’te Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiş, peki anlaşılmış mı? Bu noktada görev okuyucuya düşüyor, çünkü Burak’ın düğümlerini çözmek özen istiyor. Ah Ya Rab Yehova öyküsü ya da Sahibinin Sesi tiyatro metnini kesmek ve dikmek istiyorum tıpkı o AYKIRI KADIN gibi. Sevim Burak bir yazardır, ancak öncesinde bir model ve dikimevi sahibidir. Silahı bir daktilo aynı zamanda bir dikiş makinasıdır. Onun için kumaş- kağıt, iplik-harfler, arasında fark yoktur ve elinde bir makas vardır ki kağıdı da kumaşı da istediğince keser ve harikalar yaratmak için kalıplarını çıkarır. “Bir devri daim işidir yazmak, boyuna kelimeler ve sen yer değiştireceksin.” sözleri de bunu ispatıdır. “Niye yazıyorum bunları size biliyor musunuz? Küçücük bir kızken burnum çok havalardaydı, şimdi yerlere, yerin dibine indi. Yahudilerden, annemden utanırdım, nefretle karışık.. Annem hep bir gün anlayacaksın der, ağlardı… İşte şimdi bu bir avuç Yahudi, iki tanecik ev, bana anamdan kalanlar… Onun için yazdım Yehova’yı… Gerçek olduğu için gün geçtikçe daha da anlamlar kazanıyor.” Bu sözler Sevim Burak ‘ın söz konusu eserinin merkezidir diyebilirim. Ancak makasa ihtiyaç duyduğum bir nokta Tevrat meselesidir. Ah Ya Rab Yehova öyküsünde Tevratsal satırlar daha çok ve kutsal kitap daha merkezdeyken, Sahibinin Sesi “ötekinin kimlik arayışı” konusuyla şekillenir. İkinci bir makas darbesi de Zembul Allahanati adlı kadın baş karakter ile Bilal adlı erkek baş karakterin oyunlardaki ağırlıklarını belirlemek için gerekli. Öyküsünde Zembul Hanım’a tiyatro metninden biraz daha fazla yer verir Burak. Özellikle girişte, Müslüman bir erkekle olan izdivacı hakkındaki satırlar, oyunda yer almaz. “Çünkü ben Bilal’in yüzünü gördüğüm zaman RAB’BİN yüzünü gördüm … RAB bana şöyle dedi -Sen bir Yahudi kızısın, fakat oğlun Müslüman olacaktır … Ve böyle oldu.” Sahibinin Sesi tıpkı Sevim Burak’ın büyüdüğü çevrenin insanları gibi Osmanlı’nın sona erip TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurulduğu dönemle birlikte MÜSLÜMAN ve YAHUDİ kültürlerinin birlikte yaşadığı ortamda geçen bir oyundur. ZEMBUL Allahanati ve Bilal Bey YAHUDİ-MÜSLÜMAN birlikteliğini evlilik bağıyla BAĞLAMAMIŞ bir çifttir. Bir Yahudi mahallesinde, yaşamlarını Yahudi halkla iç içe geçirirler. Oyunun merkezi ve esas sesi Bilal Bey’e aittir. Öyküde GÜNLÜK halinde anlatılan düşünceler ritim kazanıp diyaloglaştırılmıştır. Bilal Bey korkunç bir buhran halinde adımlarını sürekli kontrol eden, yaptığı harcamaları, gittiği durakları, görüştüğün insanları bir dedektifçesine kaydeden DÜRBÜNLÜ bir tiptir. Hayatının kontrolünü elinde tutma çabasını yitirmek EN BÜYÜK KORKUSUDUR; bir kadına bağlanmak, bir çocuk sahibi olmak gibi. Aynı zamanda asker kaçağıdır, bu korkusundan kurtulmak adına bir KİMLİK arayışına çıkar ve MUZAFFER SEZA adında bir şehidin kimliğini satın alır. O artık Bilal değildir, Muzaffer Seza’dır, BİR KAHRAMAN!. Burada hayatlarımıza dönüp bakmamız gerekiyor, bizler adımız, kullandığımız mahlaslar, mesleklerimiz, kazandığımız paralar, birlikte olduğumuz insanlar, inançlarımız ya da inançsızlığımız, en basiti okuduğumuz kitaplar mıyız? Yoksa her biri sonradan kazanılmış birer “KİMLİK” midir? Peki ya gerçekler nelerdir? Ne kadar iyiyz mesleğimizde, okuduğumuz kitapları ne için okuyoruz, ne kadar anlıyoruz? Tanıştığımız insanlar bizi Muzaffer Seza olarak, Sümbül Hanım olarak mı tanıyor yoksa Bilal ve Zembul dan ibaret miyiz? Eser bu soruların yanıtlarını aramıyor, veriyor. Bilal Bey satın aldığı kimlikle korkusundan kurtulacağına daha kötü bir halde Muzaffer Seza’nın akıbetini yeniden yazmaya mecbur hale geliyor. KORKU oyunda son derece hakim bir duygu, ÖLÜM ise Sevim Burak’ın çantasında hazır duruyor her daim. Bilal Bey, etrafındaki her şeyi kontrol altında tutarsa, mesafelerini hesaplarsa korkusunu yeneceğini sanırken, kimlik sorununu çevresindekilerde yeniden kucaklıyor. Birlikte olduğu kadın bir Yahudi, Müslüman olduğunda adı değişip SÜMBÜL oluyor, komşularının her biri Yahudiyken yeni kimliklerini oynuyorlar. İşte burada Sevim Burak annesini anladığını anlatmak, ona borcunu ödemek için nasıl kalemini konuşturduğunu yine bir “İĞNE” yardımı ile gösteriyor. Bilal’in vücuduna babasının ölümüyle, yeni kimliğiyle saplanan bir iğne. Ve Yeni kimliğinde, her kimlik uyanışında ona aldırıp biriktirdiği litrelerce “gaz”. Yeni kurulan devletin, yeni insanlarının KİMLİKSİZLİĞİ, ÖTEKİLİĞİ, kadının evlilik bağıyla GÜÇLÜ BİR KİMLİK KAZANMA HAYALİ ve en önemlisi dönemsel yakınlıktaki toplama kamplarındaki KİMLİKLERİ SİLİNMEK İSTENEN İNSANLAR… Ve “ATEŞ” Yehova’nın ATEŞİ.. “Benim hocam, tanrım KAFKA’dır, bilirsin, o’nu hiçbir zaman aşamayacağım için böyle kötümser yazıyorum ama, bu da büyük bir güç bana Kafka’dan gelen.” ve Beckett onu okurken alınan lezzetler bu isimlerden çok fazlasıydı benim için. Bilal’de hem Peter Schlemihl’i hem Gogol’ün Burun arayışındaki kahramanını andım. Ama Sevim Burak için çok daha önemli bir nokta vardı, Annesi ve onu anlamak; “Çok ıstırap çekiyorum bilemezsin. Yazamayacağım diye. Nefret ediyorum Dostoyevski, Beket, Kafka ve Joyce’dan gayrısından. Asıl Tevrat’a âşığım. Tevrat, dünyanın başını ve sonunu bir arada veriyor. Tevrat’ı oturup yeniden yazacağım, karar verdim.” Bir tiyatro metni yazmanın ve okumanın oynamak kadar zor olduğuna inanırım. Ve ÖTEKİNİN, anlaşılma arzusuyla YENİLİKÇİ -öykülerinde bilinç akışı tekniği kullanır ve tiyatro oyunu da postmodern çizgidedir – adımlarla hareket etmesi CESARET ister. Bu yüzden SEVİM BURAK “Mevcut edebiyat topluluklarının hiçbirinin içinde yer almamış, kendi edebiyat dilini oluşturmaya çalışmış bir yazardır” VE sevim burak AYKIRI CESUR GÜÇLÜ BİR –kadın– YAZARDIR. Kaynaklarım: tr.m.wikipedia.org/wiki/Sevim_Burak oggito.com/icerikler/sevim... Ve Sevgili
Adem
Adem
, Seninle çok sevdiğim Güngör Dilmen eserleri aracılığıyla karşılaştık, zamanla o kadar çok kitap biriktirdik ki artık "seveceğini biliyorum" dediğin kitapları şüphe duymaksızın okuyorum. Aklın, kalemin, emeklerin için çok teşekkür ederim.
Sahibinin Sesi
Sahibinin SesiSevim Burak · Yapı Kredi Yayınları · 2020196 okunma
··
538 görüntüleme
Adem okurunun profil resmi
Eline sağlık. Sevim Burak'ı anlamış ve anlatabilmişsin bana göre. Sevim Burak ve Leyla Erbil 1965 Sait Faik Abasıyanık hikaye ödülüne aday olan iki kadın öykücüdür. Birçok kişi ödülü Sevim Burak'ın alacağını tahmin ediyordu. Çünkü yeni bir tarz ve Sait Faik anlayışı yeniliği desteklemeyi gerektiriyordu. Lakin jüride bulunan erkek yazarlar bu tarzın kendi edebi çizgilerinin çok üstünde olduğunu anladıkları için Ödülü bir daha eser üretmeyen bir erkeğe verdiler. Böylece Sevim Burak'a neşteri vurdular. Keşke durumlar çok daha farklı olsaydı. Sevim Burak'ı bugün çok daha popüler bir yazar olarak görecek ve adına okuma etkinliği düzenlemeye ihtiyaç duymayacaktık. Yine de her durumun ayrı bir güzelliği var. Daha az kişiyle ve daha değerli bir buluşma Sevim Burak'ı daha çok özümsemek adına faydalı da olmuştur. İncelemeyi çok beğendim. Katkın için teşekkür ederim.
Psyche okurunun profil resmi
Sevim Burak'ın çok okunması, ödüllü bir yazar olması benim için birşey ifade etmezdi. Amacım onu anlamaktı, dileği anlaşılmaktı ve neticede iyi anlaştık. Ona yapılanlar onun gibilere yapılacak ama altın ve piritin ayrımı için bir sırsız porselen yeter. Ve Yanık Saraylar incelemen, okuyabilseydi Sevim Burak'ı son derece mutlu ederdi bunu bilmelisin. Rica ederim.
9 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.