Gönderi

Mehmed Âkif'in Mısır'a son gelişi diğerlerinden farklılık arz ediyordu. Hilvan bilmediği bir yer değildi. Fakat bu defa geliş sebebi, uhdesine aldığı Kur'an tercümesi üzerine çalışmak içindi. Kendisi de bu gurbeti arzu edince on yılı aşkın sürecek bir vatan hasretini bünyesinde barındıran bu şehrin kollarına bir gurbetzede atıldı. Önceleri Hilvan'da yalnızdı. Bu yalnızlığın yüreğindeki memleket hasretini derinden derine körüklediğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Tercümeye burada başlamış, burada bitirmiş ve yine burada tercümeyi vermekten vazgeçmişti. Zaten ruh dünyasında Osmanlı'nın istikbaline ve memleketin gidişatına dair fırtınalar kopan Âkif, kendisini Mısır'ın sıcağına, Nil'in âsude yeşilliklerinin ortasında atmıştı. Aslında bu bir kaçıştı. Korkuyla karışık bir kaçış... Osmanlı ve İtihâd-ı İslâm'a dair mefkûre edindiği ideallerinin, hayallerinin ortasında yapayalnız ve bir başına kalmıştı. Bu yüzden Mısır'a gittiği ilk yıllardan (Ocak 1926), Bir Gece şiirini yazdığı 28 Ağustos 1928 yılına kadar derin bir sessizliğe gömülmüştü. Hilvan'a geldikten bir buçuk ay sonra Mahir İz'e yazdığı mektupta Âkif, "Geleli beri eline kalem almadığını, çünkü'biraz okumak niyetinde olduğunu" söylüyordu. Ardından sıraladığı cümleler Akif'in ruh dünyasının ne kadar derinden sarsıldığının ipuçlarını verir gibiydi: "Vâkıa haylice okudum, lâkin kyamete kadar okusam, bizim karihaya küşâyiş geleceği yok. Mâmafih zor zor yazmaya çalışacağım. İyi kötü bir mahsûl zuhür ederse, hediye olunmak tabiidir. Artık ne çıkarsa bahtınıza."
Sayfa 21
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.