Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

132 syf.
9/10 puan verdi
Delilik var olan bir aklın yitirilmesi midir yoksa var olan aklın, toplum normlarının baskı ve dayatmalarına tahammül edemeyip kabuğuna çekilmesi mi? Kendi kişisel algımızla olageldiği şekliyle yargıya varılıp ötekileştirilen ve sıyırmış denilen bir kitle midir deliler? Yoksa yaşamayı bildiğimizi sandığımız biz akıllı,parlak zekalı ve eşsiz bir dimağa sahip insanların yaşamayı bilmiyor denilip aklımızı, zekamızı kanıtlamak istercesine ve sanki "Bakın onlar akıl hastanesinde ve deliler, biz ise dışarıda ve akıllıyız" demek istermiş gibi tımarhanelere tıktırdığımız bir kitle midir? Kendini tamamen akli dengesi yerinde olarak nitelendirmeyecek kadar akıllı insanların olduğunu ve bu konu üzerinde düşüneceklerini umarak yazıyorum bu incelemeyi. Tüm bu soruları siz "akıllı" insanlardan kendinize sormanızı ve samimi bir şekilde cevaplamanızı istiyorum. Bu soruların cevapları eminim ki kitabı okuduktan sonra değişecektir ki yazarın amacı da tam da bu. 1961-1964 yılları arasında Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde, personeli yetiştirme amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen Bedia Tuncer hocamızın oradaki hastalara kendi deyimiyle "...onların sisli bulutlu dünyalarına nurlu ve ışıklı küçük bir pencere açabilmek..." amacıyla yazdırdığı şiirleri derlediği bir kitap İnilti. Unutulmuş ve gözden çıkarılmış bu insanların aslında unutulmaya mahkûm olmadığını şöyle açıklıyor Bedia Tuncer: "Onların dünyasını tanımak, bana onların hiç de sanıldığı gibi tamamen unutulmaya mahkûm insanlar olmadı gerçeğini kabul ettirdi." Bu masum kitlenin "İnilti"lerini bizlere iletmeyi amaçlayan Bedia hocaya ne kadar teşekkür edersek az açıkçası. Çünkü genelde karşılaştığımızda hızlı adımlarla onlardan uzaklaşma gereği hissettiğimiz ve vahşi bir hayvanın önünden geçiyormuş gibi yolumuzu değiştirdiğimiz duyulmaya ihtiyaç duyan bu insanların ilgi, samimiyet ve umut taşıyan iniltilerine kalender bir tavır takınıyoruz çoğunlukla. Bu bakımdan kitap onların da aslında kaçılması gerektiği kadar deli olmadığını, bizim de onlardan kendimizi soyutlayacak kadar akıllı olmadığımızı hatırlatıyor bizlere. Carl Lung'un dediği gibi:" Bana akıllı bir adam gösterin, sizin için onu iyileştireyim." Bir Bulgar özdeyişi de şöyle destekliyor Lung'u: " Delilere çan takmaya kalksalar, demirin kilosu yüz milyon olur." Beni etkileyen ve bir tımarhane ile bizim normal şehir ortamının tersliğini gözümün önüne seren bir -hasta demek istemiyorum- hastane üyesinin biz akıllılara verdiği öğütlerden oluşan şiirinden bir kesit paylaşmak istiyorum: " Sakın üzülmeyeceksin haline şükredeceksin Yolunu şaşırmayıp doğru yoldan gideceksin Fazla coşarsan eminim buraya geleceksin İnan ki kahredip kendi kendini yiyeceksin Pişman olup neden buraya geldim diyeceksin." Bir deli için deli olduğunu kabul etmesi ve ondan öncesi birbirinden ince bir çizgiyle ayrılıyor. Tıpkı deha ile deliliğin ince bir çizgiyle ayrılması gibi... Bizler de bu çizgiyi silmemiz gerektiğini savunan Oscar Levant gibi bu çizgiyi silip deha ve deliliğin aslında bir bütün olduğunu ve bu sentezin dahilik için bir avantaj olduğunu kabul edebiliriz. Avantaj diyorum çünkü yaşadığı döneme göre kilisenin yalan dayatmalarından sıyrılarak doğruyu arayan Galileo de deli sayılıyordu. Çünkü herkesin düşündüğü gibi düşünmüyordu. Eğer Galileo'nun onu kilisenin karşısına çıkaracak ve sonunda onu idama götürecek bu " deli cesareti " olmasaydı insanlık tarihi yıllarca kilisenin yalanları üzerine yaşayacak ve kilisenin itibarı uğruna doğrular ve bilimden uzak kalacaktı. Arapların Hz. Muhammed'e mecnun(deli) demesine o zamanki toplum inansaydı, şimdiki delilere yaptığımız gibi tımarhaneye tıksalardı günümüzde müslüman nüfusu 1.57 milyar olabilir miydi? Tüm bunları delilik durumunun da herkesçe kabul edilen bir durum olmayabileceğini açıklamak için anlatıyorum. Deli dediğimiz insanlar ilkin deliliğini inkar etmeye ve beyinlerini bunun olup olmayacağına dair bir ikilemle temize çıkarmaya çalışıyorlar. Biz ise akli dengelerini yitirmeleri sürecini hızlandırmak için onları tımarhanelere kapatıyor ve buna da gerekli bir tedavi yöntemi gibi bakıyoruz. Oysaki onların ihtiyacı olan şey akıl hastanesine alıştırma ve bu alıştırma sırasında giderek kotüleşmelerini ağır depresyon ilaçlarıyla önlemeye çalışma evresinden önce sevdikleri tarafından beyinlerindeki bulanıklığın sevgi ve alaka ile giderilmesi. Yakınımızdaki aklı az da olsa bulanmış insanlara hepimiz depresyon ilaçları ve psikiyatri bölümünü önermeden önce böyle davranabilirsek tımarhanelere gerek kalmayacaktır ve bir delinin "Artık sen ağlatma güldür Allahım Derdimi dertsize bildir Allahım Buraya düşmüşü güldür Allahım Ben yaralı bir kuşum Bana çok çektirme öldür Allahım." şeklindeki feryatlarıyla karşı karşıya kalınmayacaktır. Kitap dili pek ağır olmadığı ve uzun olmadığı için sıkılmadan hemen bitirebileceğiniz bir kitap. Bazen güldüren, bazen hüzünlendiren, bazen karamsar bir hale sokan, çokça da düşündüren ve çok şey öğretebilecek bir kitap. Bana göre iki saat ayrılıp okunması gereken ve o iki saati ayırmaya kesinlikle değer bir kitap. Bazı şiirlerin bir deli tarafından nasıl bu kadar güzel yazıldığını hayret ve biraz da şaşkınlıkla karşılıyorsunuz. Çünkü kendinizin bu kadar güzel yazabileceğinizden şüpheleniyorsunuz hatta bazı şiirlerin altına Orhan Veli yazıp paylaşılsa dahi pek fazla dikkat çekeceğini sanmıyorum. Tabii ki Orhan Veli kadar olduklarını iddia edemem ama küçümsenecek gibi de değiller. Ve tüm bunlardan sonra delilerin o bulanık fakat kesinlikle aptal olmayan dünyasını merak ediyorsunuz. Peyami Safa'nın şu alıntısıyla incelememi bitirmek istiyorum:" Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok." Ayrıca deliliği konu alan Beautiful Mind(Akıl oyunları), Shutter İsland(Zindan Adası) ve One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu) filmlerini de izleyebilirsiniz. Bu konu hakkında oldukça bilgilendirici filmlerdir. Buraya kadar okuduysanız gerçekten teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biraz uzun bir inceleme oldu:) Umarım faydalı olabilmişimdir. Keyifli okumalar.
İnilti
İniltiBedia Tuncer · Matbaa Teknisyenleri Basımevi · 19641,362 okunma
··
32 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Turgut özben okurunun profil resmi
@Nihaventt bu kitabı okumama vesile olduğunuz için çok teşekkür ediyorum.☺☺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.