Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

(Hangimizin yok ki arka bahçesi?)
Geçenlerde Bakırköy'de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde bir doktor arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Orada, bir koğuşta, kendilerine elektroşok yapılması için sıra bekleyen ve çoğu genç olan kadınlar gördüm. Psikiyatristler ağır bir depresyondan geçtiklerini söylemişlerdi onlara. Biraz dertleştiğimde birçoğunun aşk acısı çektiğini öğrenmiştim. Sevdikleri tarafından terk edilmiş, yarı yolda bırakılmışlardı. Terk edilmeye, sevgililerinin karşılıksız kalmasına, unutulmaya tahammül edememişler. Yoğun bir düş kırıklığına ve öfkeye kapılmışlardı. İçlerinde başkaldıran o asi acıyla mücadele ediyorlardı şimdi de. Dikkat ettim, kendilerini ve yaşadıkları acıyı büyük bir içtenlikle anlatıyorlardı ve hiçbir hesap yapmadan anlayış bekliyorlardı çevredekilerden. Ancak benzer acıları çektikleri, benzer uçurumların kıyısında oldukları için birbirlerinden başka güvenecekleri kimseleri yoktu. Hiç unutamıyorum, biri diğerine "Bana elektroşok yaptıklarında ellerimi tutarsın değil mi?" diye soruyordu. Öbürü de ona "Tutmaz mıyım, birbirimizden başka kimimiz var bu dünyada," diyordu. Asıl kişilikleriyle varolmuşlar, sevgilerini köreltmemişler, çırılçıplak ve içlerindeki o asla bastırmadıkları olanca tutkuyla sevdiklerine bağlanmışlar; ama sonunda dünyadaki geçerli ilişki kurallarının, o sinsi toplumsal gerçeklerin soğuk duvarlarına çarpmışlar ve bu acımasızlığı bütün duygularıyla karşı koyduklarında ise "hasta" damgası yemişler, ruhları paramparça olmuştu. Hastabakıcılar bir süre sonra yanlarına geldi, elektroşok odasına çağırılıyorlardı, bunu duyunca birbirlerine sarıldılar ve sözleştiklleri gibi el ele verdiler. Ve ağır adımlarla sevgi dolu ve maskesiz kişiliklerinin bu toplumda bedeli olan "cezanın" bir kısmı ödemeye gittiler... Tuhaftı, çok çaresiz ve kederli bir halleri olsa da arkalarından bakarken, bu insanlara güçlü bir hayranlık duyuyordum... Etrafları onca duvarlarını çevreye olsalar bile onlar asıl kişilikleriyle var oluyor; karşılık bulmasalar, terk edilseler de sevgilerini olanca tutkularıyla yaşıyorlardı ve ortalama idrakine uymayan duygularının bedelkni cesurca ödüyorlardı işte... Bense soğuk duvarlara çarpmanın bedelini onlar gibi açık açık ödemeyi henüz göze alamamış, arka bahçemi, yani asıl kişiliğimi çok kişiyi birden karşıma almamaya özen göstererek ve adım adım ortaya koymayı ve gerçekleştirmeyi düşünüyordum. Yani sonuçta, belli bir hesaplılıktan, utangaç maskelerden, gizli niyetlilikten ne kadar istesem de bir türlü kurtulamıyordum. Evet yazılarımda ve insanlarla yüz yüzeyken elimden geldiğince içten olmaya ve bu insanların içini öldüren kültürün kimi yasak sınırlarını zorlamaya çalışsam da ve iç sesime hep kulak versem de yine de kimselerin bilmediği, insanlardan sakladığım, gizlediğim duygu ve düşüncelerle dolup taşan bir arka bahçem vardı benim. ... O arka bahçede, ne derler korkusuyla bastırılmış ve toplumsal kültürün sapkınlık olarak yargıladığı baş kaldırdılar, arzular, koyu ve esrik düşler ve hayaller vardı. O arka bahçede koşulsuz sevilme isteğinin yanında, anlaşılmayacağından ve karşılıksız kalacağından korkulduğu için burada saklanan anlar, detaylar, sözler, resimler vardı...
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.