Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sahâbîlerin, Hz. Peygamber’den duydugu bir hadîsi omada bulunmayanlara iletmek hususundaki gayret ve himmetleri bilinmektedir. Birçok sahâbînin görüp işittiği haberlerin ise, mütevatir derecesine ulaşmış olarak daha sonraki nesillere intikal etmesi gerekir. Hadis diye nakledilen sözler arasında öyleleri vardır ki, onların birçok sahâbînin huzurunda söylendiği iddia edilmektedir. Bu durum karşısında ohaberin veya hâdisenin şahitlerinden hiç değilse büyük bit kısmının onu rivâyet etmesi beklenir. Aksi takdirde o iddianın bir yalandan ibaret olduğu anlaşılır. Haccetü’l-vedâ’ dönüşünde Hz. Peygamber’in, Gadîr-“ı Hum denilen yerde mola vererek, Hz. Ali’yi kendinden sonra halife tayin ettiğini ve fakat orada bulunan ashâbın bu haberi ittifakla gizlediklerini söyleyen Râfızilerin iddiası böyledir. Bu uydurmanın mütevâtir olması bir yana, sahih bir isnadı bile yoktur. Bu mesele hakkında Hz.Ebü Bekir’in halife seçildiği sakife gününde, Hz. Ömer’in vefatı üzerine altı kişilik şuranın teşekkül ettiği zamanda ve nihayet Hz. Osman’ın şehâdetini müteâkip Hz. Ali’nin hilâfeti üzerinde münakaşalar yapıldığı günlerde, ashabdan hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu açıklaması beklenmez miydi? Görüldüğü üzere bu rivâyet Râfızîlerin uydurmalarından biridir. Hz. Peygamber’in ikindi namazını kılamadığı bir gün, batmış olan güneşin, onun namazını yetiştirmesi için geri dönerek tekrar göründüğü ve herkesin buna şahit olduğu hakkındaki uydurma da böyledir. İşin garibi şu ki, bu olayı yüzlerce sahâbînin görüp rivâyet etmesi gerekirken onu Ümmü Seleme’den (ö. 20/640), bazı kaynaklara göre Esmâ bint Umeys’den (ö. 40/661) başka hiçbir kimse rivâyet etmemiştir.
Sayfa 185
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.