Gönderi

Duygulandım :/
“Artık tarihin çöplüğüne atıldı, unutuldu gitti” denilen mantıksal pozitivizme 90'lı yıllardan itibaren büyük bir ilgi gösterilmeye başlandı. Başta Alberto Coffa ve Michael Friedman olmak üzere bir çok bilim felsefecisi mantıksal pozitivizm üzerine yaptıkları ciddi tarihsel çalışmalarla ortodoks görüşün* bir çok yanlışı barındırdığını ortaya koydular (bkz. Coffa 1991, Giere and Richardson 1996, Friedman 1999 ve 2001, Hardcastle ve Richardson 2003, Parrini, Salmon ve Salmon 2003, Richardson ve Uebel 2007). Ortodoks görüş* bir yandan mantıksal pozitivizmi monolitik bir hareket olarak görüyordu; başka bir deyişle, Carnap, Reichenbach, Neurath ve Schlick arasındaki önemli farklılıklara duyarsızdı, bir yandan da mantıksal pozitivizmin Hume, Comte ve Mach kadar, Kant'tan, Natorp ve Cassirer gibi yeni-Kantçılardan etkilenmiş olduğu gerçeğini deyim yerindeyse ıskaladı, “oluşturucu (ya da göreli) a priori” fikrinin Carnap ve Reichenbach felsefesindeki rolünün farkına dahi varamadı. Dolayısıyla da, mantıksal pozitivizmin gerek metafizik konusunda gerekse genel olarak felsefi problemlerin mahiyeti hakkında Kantçı olmayan ama Kantçı kaygılar güden, oldukça nüanslı bir yaklaşım geliştirdiğini göremedi. * Bu anlatıya “ortodoks görüş” adını vereceğim. Kabaca ifade edersek, ortodoks görüşe göre mantıksal pozitivist felsefenin içeriğini anti-metafizik bir duruş, bu duruşu temellendiren doğrulamacı anlam kuramı ve doğrulanabilirlik ilkesi ile analitik-sentetik ayrımı, yöntemini ise dilin mantıksal analizi oluşturuyor.
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.