Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
Kitabı okudum mu yoksa kitabı okumak yerine Ayhan’la yani kitabın ana karakteri ile dertleştim mi inanın bilmiyorum. Açıkçası bu yazının başlangıcını nasıl yapmam gerektiğini de bilmiyorum ki sanırım bu durum giriş cümlemden yeterince anlaşılıyordur. Güray Süngü, bizi Ayhan’la yağmurlu bir günde tanıştırıyor. Herkesin penceresini sıkı sıkı kapattığı yağmurlu bir günde Ayhan, balkonunda oturmuş çocukların sokağa çıkmasını bekliyordu. Çocuklar dışarıya çıksınlar, gürültü yaparak oyunlar oynasınlar ve zaman akmaya başlasın, o kadar hızlı akmaya başlasın ki “her canlının bir gün ölümü tadacağı o gün” kendisi için gelsin istiyordu. Yine de o güne kadar yaşamak lazımdı, yaşayabilmek. Ayhan da bunu diliyordu; olduğu gibi, hiç değişmeden veya değişmek zorunda kalmadan, göze batmadan yaşayabilmek istiyordu. Fakat buna uygun çevre şartları henüz gelişmemişti veya çevre çok gelişmiş ve Ayhan geçmişte bir yerde takılı kaldığı için adapte olamıyordu. Mesela yine etrafına bakınıp durduğu o koridorda… Hayır, bu sefer karışımızda çocukların sokak oyunlarını bekleyen yetişkin Ayhan yok, “Beni bırakmazlar” dediği ailesinin geri dönmesini bekleyen çocuk Ayhan var koridorun ortasında. Fakat geriye dönen kimse olmuyor. Geriye dönüş olmadıkça Ayhan içine dönüyor, daha da derine giriyor, içindeki sesi buluyor ve o sesle beraber küçücük bir pencerenin dibine konuyor. Kendisi küçük, açısı kocaman olan o pencereden bakıyor insanlara. Ayhan, o pencerenin kenarında içine dönük olarak yaşamaya çalışıyor. Etrafındaki herkesi yabancı saydığı için “siz” diye hitap ediyor, “efendim” diye sesleniyor. Kimse kendisine karışsın istemediği gibi kimseye karışmak istemiyor, fakat çevre faktörü için bu yeterli gelmiyor. Gölgeler yükseliyor Ayhan’ın üzerine, kocaman ağızları ile sorular soran meraklı gölgeler. En büyük gölge babasına ait, “Sen erkeksin, kibar değil biraz sert ol” diyor, okurken kulaklarımız duyuyor, sesi de en az isteği kadar sert. İtiraz ederken “siz” diye hitap ediyor Ayhan, babası yine sinirleniyor “Ne demek siz? Ben babanım.” Başka sesler de yükseliyor uğultu halinde “Niye böylesin Ayhan?”, “Neden ‘siz’ diye hitap ediyorsun, biz yabancı mıyız?”, “Niye çok kibarsın?”, “Neden naziksin?”, “Niye?”, Neden?” Bütün uğultular Ayhan’ın başına toplanıyor, Ayhan ise içindeki sese dönüyor; “Onlar bizi anlamaz.” Ardından karşısındaki insana dönüyor “Size siz diye hitap ediyorum, çünkü siz bir yabancısınız.” Onlar Ayhan’ı anlamıyor, Ayhan da kendini anlatmak istemiyor. Kapalı bir kutu gibi yaşamaya çalışıyor, kutuyu açmak isteyenlere izin vermiyor, kendi penceresine kaçıyor ve en sonunda pencerenin en ucuna kadar sürükleniyor. Oysa o kadar da yakarmıştı çevresine “Umut ediyordum. Çünkü, yaşamak istiyorum. Ama kendim kalarak. Başkasına dönüşerek değil. Kendim kalarak” diye… Belki de yine içinden konuşmuştu. “Bir insanın, kendi hayatına kıydığı o son an, nabzı kaça çıkar bilir misiniz?” diye soruyor Ayhan. Bilemeyiz. Kimseyi kırmak istemediği için kendi kemiklerini kırmıştı Ayhan, ardından kendisi gibi olanları bulmak istedi. Belki onlarla birlikte yaşayabilirdi. Bu çevrede yaşayamıyorsa kendi çevresini oluşturup yaşamayı düşündü. Ölmesi gereken güne kadar yaşamaya çalışacaktı, sonsuza kadar süren ağrılarıyla birlikte. Ayhan’ın beni bu kadar çok etkilemesi sadece karamsar, içine kapanık olması nedeniyle değil. Çevresinde onun neden böyle olduğunu sorgulayan herkes “sen farklısın” gözü ile bakıyor Ayhan’a. “Bizim gibi değilsin” diyorlar. İşte bu kısımlarda sürekli olarak bizim gibi olmadıkları için dışlanan onlar veya onlar gibi olmadığımız için dışlananlar bizler geldi aklıma. Bizlerden ve onlardan kaç kişi o pencere kenarına sürüklenmiştir acaba?
Pencere'DEN
Pencere'DENGüray Süngü · Okur Kitaplığı · 2012514 okunma
··
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.