Kitap, eserin ilk çevirmeni Behçet Necatigil’in kızı tarafından yazıya alınan önsözüyle başlıyor.
Çeviriden geçirilip yayınlanmaya ve tiyatrosunun gösterimine kadar geçen zorlu süreçten bahsediliyor.
Eserin kendi ülkesinde oldugu gibi ülkemizde de antimilitarist tavrı nedeniyle yayınındaki zorluklar ve olumsuz yorumlarla karşı karşıya kaldığı anlatılıyor.
Yazar kendi hayatından ilham alarak yazdığı eserinde savaş içinde barışı savunmanın ağır yükünü yaşarken, savaşı destekleyen halkın savaş sonrasındaki umursamaz ve kayıtsız tavrıyla karşılaşır.
Çaldığı kapılar ona bir türlü açılmaz.
Ümidinin kalmadığı bu dünyada
Tanrının da kapısını çalarak onunla yüzleşir. Onu suçlar, yargılar.
Tanrı da insanlara sitemkardır, insanların ona artık inanmadığından, umursamadığından dem vurur. Bütün bunları Tanrı da değiştiremez. Sadece ölüm onu kayıtsız şartsız kabul edecektir.
Eser oldukça trajik olmakla birlikte yazarın hayatı da, bu tepki çekmiş eserinin onun ölümünün ertesi günü sahnelenmesi kadar da trajiktir.