Öyle bir kişiye aşık oluyorsunuz ki onunla asla beraber olamayacağınızı biliyorsunuz, ama yinede ondan vazgeçemiyorsunuz. Tutkularının esiri olmuş, düşünce gücünü tamamen yitirdiği için bir alkolik, bir deli muamelesi görür değil mi böyle bir kişi. İşte Albert'de Werther'i böyle görüyordu kendi düşüncelerinin yansımasında kendi gözünde...
Peki Werther'in suçu Albert'in nişanlısı Lotteye aşık olmak mıydı? Olamazdı değil mi? Çünkü bu toplum yapısına tersti. Bende bir ara kitapta geçen şu cümleler ile ona haykırmak istedim; Bu bitmek bilmez fırtınalı tuttkunun sonu nereye varacak? Diye... Ama Werther topluma göre şekillendirmedi kendisini, içinde yaşadığı aşkı, tutkuyu öyle saf ve temiz duygular ile yasattiki bu dünyada birinin diğerini anlaması okadar kolay birşey değil cümlesinin haklılığı ile kitabı okurken ona sonsuza dek hak verdim... ve ekledim zaten insanlar anlamak, anlaşılabilir kılmak için değil, yargısız infaz için her zaman kılıçlarını çekmeye hazır değillermiydi?
Kitapta Werther'in dostu Wilhem yazdığı mektuplar var ve bu mektuplar tek taraflı. Bu yönüyle bana Kafka'nin Milenaya Mektuplar kitabını anımsattı ve tutkuların esirinde hayatını devam ettirmeside Zweig'ın Bilinmeyen Bir Kadının Mektupu kitabını hatırlattı. Kitapta sadece aşk acıları yoktu yaşadığı yerin güzelliklerini okadar güzel betimlemeler ile sunmuş ki bize hayran kalmamak elde değil. Ayrıca toplumun duyarsızlığını, Tanrıyı suçladığı cümlelerede denk geleceksiniz. Sayfaları az olan bu kitabı sindire sindire içselleştirerek okudum ve Werther'in bu hayatı yalnız yaşayıp yalnız bir şekilde bu dünyaya nasıl veda etmesinin acı dolu cümlelerinde kaybolmak istiyorsanız #johanwolfgangvongoethe
Nin #gençwertherinacıları
Kitabını muhakkak okuyun ama mutlu zamanınızda değil!