Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

376 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ölüler Evinden Ölümsüzlüğe Uzanan Bir Dostoyevski Öyküsü!
Dostoyevski'yi inceleyebilmek için -geleneksel tabirle- kırk fırın ekmeği yemek gerekir herhalde. Ben yine de bu eser üzerinden acemice ve kısaca(!) birkaç şey gevelemek istiyorum. Dostoyevski dünya edebiyatında şüphesiz en çok sevilen ve tanınan yazarlar arasındadır. Bu okuduğum dokuzuncu eseriydi sanırım ve tüm bu eserlerini beğenerek okuduysam da iki döneme ayrılmış olan yazarlığının, ikinci dönemindeki yapıtlarından daha çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. 1849 yılında bir dergide devlete karşı komplo kurduğu iddia edildiği için ölüme mahkum edilmiş ve kurşuna dizilmek üzereyken 'son anda' af kararı çıkartılarak cezası 10 yıllık sürgün ve zorunlu askerliğe çevrilmiş. Bu 10 yıllık sürgün ve zorunlu askerlik hayatından sonra Ezilenler ve söz konusu olan Ölüler Evinden Anılar (1861-62) adlı eserlerini yayımlayarak zamanında kendisinden çokça söz ettirmiştir. Böylelikle uzun bir aradan sonra ikinci yazarlık dönemini de başlatmış olmuştur. 10 yıl gibi uzun bir sürgün hayatından sonra; tüm bunların yazar için ileride bir dönüm noktası olduğu ve bu onca yılın ıstıraplarını ilgili eserinde yansıttığı ihtimali düşünüldüğünde söz konusu eserin anlamı, ölümden dönmüş bir yazar olan Dostoyevski'nin tüm hayranları için elbette büyük olacaktır diye düşünüyorum. Zamanında Sibirya da sürgün cezasına çarptırılmış bir soylunun, özgürlüğüne kavuştuktan sonra hapiste geçirdiği 'on yılda' neler yaşadığını yazmak istemesiyle başlıyor hikâye. Ancak bu hikâye, bu soylunun bir zaman sonra hayatını kaybedip 'ölü' evindeki notların bulunmasıyla söz konusu 'Ölüler Evinden Anılar' gün yüzüne çıkmış olacaktır. Her ne kadar mahkumların 'Yaşayan Ölüler' olarak tanımlandığı sanılsa da, içerik bakımından aksine, insan yaşamına olan inancın ve değerinden bahseder. Mahkum olmuş insanların, 'ölü' kimseler olarak düşündüren asıl sebebin ise toplumu, kendi icat ettiği yasalar ve eksik adalet anlayışıyla düzeltmeye, acımasızca terbiye etmeye çalışan ve öte yandan, tüm bu zulümlere boyun eğen, hayvan gibi alışan ve olağan bir şeymiş gibi gören insanın ta kendisidir aslında. Kitapta yazarın, sadece insan denen yaratığa özgü olduğunu belirttiği birtakım alışkanlıkların, en aşağılık ve tiksindirici sayılabilecek durumlarda bile kendi tabiatını ne dereceye kadar zorlayabildiğini ve ne kadar süre dayanabildiğini gözler önüne sermektedir. Söz konusu kitaptan alıntıladığım şu bölüm, insan türünün zalimlikleri ve alışkanlıklarıyla ilgili oldukça çarpıcı tespitlerde bulunmuştur: “Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda bir hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkansızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da böyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. Kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe yol açar”. (Sy: 245)
Ölüler Evinden Anılar
Ölüler Evinden AnılarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,6bin okunma
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.