Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
10/10 puan verdi
DORİAN GRAY’IN PORTRESİ – Oscar Wilde
Gerçek Sadece Görünüşten mi ibarettir? ‘’Birimiz gitmeliydi’’ diyerek hayata veda eden yazarın uzun bir aradan sonra sansürsüz baskısıyla tekrardan okuyucularla buluşan tek romanı olma özelliği taşıyor. Bu kitabı seçmemin nedeni ilk olarak yazanın bir ressam edasıyla, yazdığı satırlarla yaptığı resmi kompoze edebilmesindeki başarısında aramak gerekiyor. Duygularını, sessiz kişiliğinin altında barındırdığı ,gizemini bilhassa kişiliğini sakladığı bu portre onun bu dünyadan sakladığı tek gerçekliği haline gelecektir.. Yazıldığı dönemin siyasi- sosyal koşullarını, 19. yy İngiltere’sinin ahlak yasalarına karşı geldiği gerekçesiyle yargılanan, krallık ve halk arasında çatışmaya sebebiyet vermesiyle birlikte, ahlak- erdem, güzellik algılayışı, insanın var olmasındaki temel yasalara ilişkin kurallar koyan Lord Henry’nin narsist bakış açısı ve kendisini diğer insanlara karşı üstün bir pozisyonda temsil etmesiyle romanın çıkış noktası oluşmuş oluyor. Wilde’’nın ahlak karşıtı olarak kaleme aldığını savunan tarafa karşı ‘’Ahlak dersleri’’ ni okuyucunun benimsemesinden de öte sorgulamasını, kendi düşüncelerini savunmasını istiyor. Kitabın başından sonuna kadar Lord Henry’in düşüncelerine karşı çıkabilir bazı durumlarda da çok haklı dedirttiren noktalara getiriyor sizi bir nevi. Romandaki karakterlere baktığımızda ressam Basil, Lord Henry karşılıklı olarak bir çatışma halindeyken, Dorian Gray ise daha kişiliği oturmamış , sürekli sorgulayan ve kimliğini bulmaya çalışan , güzellik ve estetik düşkünü , kendi portresini dahi kıskanan , kendisinin değil de portresinin yaşlanmasını isteyen hedonist bir gençtir. Oscar Wilde karakterlerine dair şu atıflarda bulunmuştur : “Basil Hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda…“. Bu görüşten anlaşıldığı üzere ressam Basili filozof Diyojen’in Kinik kanunlarına göre değerlendirirsek dokunulmamış saf insanın kendisi, özüdür, kendi inandığı erdemle yaşamakta hayatını yaptığı resimlere adamaktadır. Lord Henry ise bu yasalara karşı çıkarak insanların yücelttiği , kendisini akışa bırakmayan ‘o’ , güzellik- ahlak- arzu üçlemesiyle hayatına şekil veren , sadece kendisini dinleyen, ruhunu akışa teslim edemeyendir. Dorian ise insanın içinde kalan keşfedemediğ ama hep istediği arzularıdır. Günah ya da değil, zamana karşı teslim olmak yerine, içinde sürekli korku ve endişe dürtüsüyle güzeli aramaktadır. Her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlayana kadar. O vakit ise çok geç kalmış olacaktır. Yazarın gerçek hayatında geçirdiği dönüşümler ve bakış açısı ( saçını uzatması ve hedonist- narsistliği) romanı üç ayrı karakterle pekiştirmesi, kendi hayatında çocukluğu, gençliği ve yaşlılığı olarak romana yansıtması ailesi ve çevresiyle hatta kullandığı eşyalarla dahi alakalı bir süreçtir. Romanı okurken yazarımızın hayatından kaçınılmaz şekilde yerini almıştır. Portre bitene kadar güzellik ve ahlaka karşı tutumlar yer almıyor yalnızca. Dönemi getirilerinden olan kadın erkek eşitsizliği, bireysel ve toplumsal amaçların hayatımızda bizi hangi noktalarda etkilediği, tutku- duygu- aşk kavramlarının geçiciliği, ölüm ve varoluşsal sancılar, suç-günah, bilmek ve bilgisizliğin insana neler kattıkları, insan tipleri, genç ve yaşlılığın getirileri, sanatsal kaygılar gibi birçok yaşamsal sorunları ele almaktadır. Ve bunları ele alırken, insan hep eylem halinde kendini tekrarlamaktadır, asıl sorunda doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen insan bile bile aynı hataya neden düşmek istemektedir ? Tam bu noktada Wilde her şeyin portrede gizli olduğunu, insanın kişiliğini aşikar eden görüntüler- görünüşte olan değil onu resmedenin yaşadıkları, duyguları ,her fırça darbesinde kendisinden bir parça armağan eden kişinin gizemi olduğunu belirtir. Hayatın gerçeği kendinde değildir, ortaya koyabildiklerinde, var edebildiklerindedir. Romanda cinayet vardır, ama bunu işleyen kişi salt insanın bedeni değildir, hedonist bir yargıyla kendi benliğini hiçe saymış , salt kendisini düşünen bir beynin toplumdan sıyrılarak kendine bu ölümü normal bir vaka gibi gösterebilmesidir. Evet ortada cesetler vardır ama bunu yapan başkaldırmış insanın ta kendisidir. Artık savaşamayan, ne yapılmasını değil ne yapması gerektiğine bu sefer o karar vermiştir. Anlatım Tekniklerine dair.. Roman karşılıklı konuşmalardan oluşmasının (gösterme yöntemi) sağladığı faydayla okuyucuya ulaşması daha kolay bir şekilde gerçekleşiyor. Ne anlattığından çok anlatımındaki derinlik ve zenginlik kullandığı iç monolog – diyaloglar arası geçişlerin başarılı bir şekilde ele alınması sayesinde günümüze kadar geldiği aşikardır. Wilde’nın hayatında geçirdiği değişiklikler, bilinç akışı tekniğiyle, bilinçaltında yatan düşünceleri kullandığı şiirsel üslubuyla da uyumlu bir hale gelmiştir. Kitabın bütününe hakim olan 3. Tekil şahıs ve aralarda boy gösteren ben anlatıcıyla okuyucuya duygu ve düşüncelerin geçişini kolaylaştırmıştır. Her ne kadar Lord Henry’nin her şeyi bilirim tavrındaki yaptırımları ve sivri diline rağmen Dorian ve Bassil’in okuyucuya sesleniş şekli ortamı yumuşatmaktadır. (1. Tekil şahısın okuyucuya daha yakın , içten gelmesi sayesinde) Filmine dair.. Romanın 1945 ve 2009 yapımlı iki kere çekilmiş versiyonunu görmekteyiz. Filmde Dorian’ın değişimi portrenin günden güne esrarengiz şekilde dönüşümüyle ele alınırken, Dorian’ın kusursuz ve mükemmeliyetçi, kendine hayran olan duruşu da günden güne erimekte yok olmaktadır. Ben 2009 yapımına Dorian Gray şeklinde değiştirilmiş olan versiyonunu seyretmeye başladım fakat fazla beğenmediğim üzerine yarıda bırakmak zorunda kaldım. Eğer filmini izlemek isterseniz de önce kitabını okumanızı tavsiye edebilirim, çünkü yer yer değiştirilmiş sahne ve replikler olduğu için , kitabı daha iyi anlamlandırmanızı sağlayacaktır. Kitapta altını çizdiğim birkaç alıntı..  ‘’Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır.’’  ‘’Bu gece anı defterime yazacağım. Neyi ? Ateşten eli yanan çocuğun ateşi sevdiğini.’’  “İnsan hayatı, başkalarının yaptığı hataların ağırlığını yüklenemeyecek kadar kısaydı. Herkes kendi hayatını yaşıyor ve yaşamak karşılığında kendine çıkan faturayı ödüyordu. İşin acıklı yanı şuydu ki insan tek bir hata için bir sürü ödeme yapmak zorunda kalıyordu.”  “Bilmek her şeyin sonu olur. Çekici olan bilememektir. Sis her şeye harika bir güzellik katar. Yalnızca sığ insanlar görünüşe göre yargıda bulunmazlar. dünyanın gerçek gizi görünmeyende değil, görünendedir...’’  ‘’Yaşlılığın trajedisi, insanlığın ihtiyarlaması değil de genç kalmasıdır.’’  ‘’.. bir hüznün resmi gibi kalbi olmayan bir yüz..’’  ‘’Kendi ruhunun yaşarken ölmüş olmasıydı onu asıl tedirgin eden..’’  ‘’Ömründe tek bir şey üretmediğine öyle seviniyorum ki ne bir heykel yonttun ne bir resim çizdin ne de herhangi bir şey ortaya çıkardın kendin dışında. Yaşam senin sanatın oldu , sen kendi kendini besledin. Yaşadığın günlerdir senin şiirlerin..’’  ‘’Hayat irade ya da niyetle yönetilmiyor. Hayat bir sinir ve lif sorunudur, hücre sorunu. Düşüncelerimiz bu ağır oluşan hücrelere girip gizlenir. Tutkularımız buralarda barınıp düşler kurar. Sen kendini güvenlikte sanırsın belki güçlü olduğuna inanırsın gel gör ki bir odada ya da sabahleyin gökyüzünde gözüne rasgele çarpan bir renk tonu , bir zamanlar sevdiğin bir kokunun beraberinde getirdiği gizli anılar , çoktan çalmadığın bir müzikten bir ezgi, unutulmuş bir şiirin yeniden karşına çıkan bir satırı.. inan bana Dorian hayatımız böyle şeylere bağlıdır.’’ Son söz.. Kitapta olaylardan tam anlamıyla bahsetmek istemedim, okumak isteyenlere neden okumaları gerektiklerine , onları neler beklediklerine dair bir yazı yazmak istedim. Okuyacaklara şimdiden iyi okumalar.. Son olarak Wilde’nın çok sevdiğim bir sözünü paylaşmak istiyorum ‘’Herkes öldürür sevdiğini..’’
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Can Yayınları · 201872,8bin okunma
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.