Gönderi

Sanat olarak sinematografı, olasılık sorunu karşısında ya­zından tamamen farklı bir tutum alır. Burada Kozma Prutkov'un şu özdeyişini anımsıyorum: "Bir fil kafesinde 'manda' yazılı bir yafta görürsen, o zaman gözlerine güven duyma". Özdeyişin güldürücülüğü, bir sözcüğün kendisi tarafından betimlenen nes­neyle ilişkisinin, nesnenin kendi görünür biçimiyle olan ilişki­sinden daha özgün ve güvenilir olduğuna ilişkin saçma bir var­sayıma dayanmasından kaynaklanmaktadır. Buradan, yaftanın yanlış olamayacağı sonucu çıkarılır, o zaman insan gözlerine güven duymamalıdır. Ancak bilindiği gibi durum tam tersidir: "Sözcük-şey" ilişkisi saymaca diye anlaşılmakta, bu nedenle sözcük hem doğru hem de yanlış olabilmektedir. "Şey-görünür biçim" ilişkisi (çizimden farklı olarak fotoğraf bir şeyin yansı­tan göstergesi diye değil, tersine şeyin kendisi, görünür biçimi diye algılanır), o kadar doğal karşılanır ki, kendisine hiçbir bi­çim bozukluğu (deformasyon) yakıştırılmaz. Filmsel anlatımın temelinde, anlatının tasarlanmış, "uydurulmuş" olamayacağı varsayımı yatar. Bu nedenle sinemaya duyulan ilgi, -az ya da çok- trafik kazalarının, öteki özel olayların ve felaketlerin se­yircide uyandırdığı ilgiye, yani yaşamın ürettiği konulara, sa­natsal modellerindeki değil, gerçeklikteki duruk yasallıklann dışına çıkılmasına karşı gösterilen ilgiye benzer.
··
2 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.