Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

238 syf.
9/10 puan verdi
Osmanlı zamanında yaşayan Uzun İhsan ve oğlu Bünyamin'in etraflarında gelişen türlü macera dolu olayları içermektedir. Her şey Uzun İhsan'ın Bünyamin’e içinde yaşadığı durumlar karşısında ne yapması gerektiğine dair bilgiler yazdığı dünya atlasını vermesiyle başlayıp, türlü serüvenler ile devam eder. Karakterlerin kendine has farklı hikâyeler içinde yer alarak anlatılması, bireysel hikâyelerin diğer kahramanların hikâyelerine dahil edildiği ortak bir hikayede buluşturulması , gerçek ve kurgunun girift bir hâl alarak anlatılan rüya bütününden oluşan kitap; rüya içinde rüya, hikâye içinde hikâye şekilde bir anlatıma sahiptir. Rüya içinde farklı boyutlarda düşünmekten tutun da rüyada bir dünya inşa edilip o dünya içinde yaşayan karakterin sıra dışı olaylara tanık olmasına kadar birçok ilgi çekici nokta mevcuttur. Eserde feslsefe, fizik gibi konuları tarihi dokular ile buluşturan yazar, Ebrehe adındaki Büyük Efendi'nin kıyamet gününden kaçmak için zamanda geriye gitme çabası içine girmesini anlatmaktadır. Hareket etmenin karşıtının karşı hareket olduğunu iddia eden Ebrehe, sonsuz hızla çalışan bir saatin akrebi durdurdurarak akrebin hareket etmediğini böylece sonsuz hızda hareket olmadığını öne sürmüştür. Sonsuzdan daha hızlı çalışan bir saatin akrebi ise ters yönde hareket ederek zamanın geriye aktığını, sonsuz hızdan daha hızlı hareket edilirse zamanda geriye gidilebileceğini savunmuştur. Bu kısım kütlenin ya da hızının arttırılması ile zamanın ve uzayın eğriliğini anlatan Einstein'ın rölativite teorisini hatırlatmaktadır. Demek istenen ise hız ne kadar fazla olursa zamanın da aynı ölçüde yavaşlamasıdır. Descartes'ın düşünüyorum öyleyse varım cümlesine karşılık İhsan Efendi "Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız" demektedir. "Uyku nasıl bir şeydi? Hepsinden önemlisi rüya diye bir şey gerçekten var mıydı ve insanlar onu sahiden görebiliyorlar mıydı?" Kısmında Descartes'ın söylediği şu cümle akıllara gelmektedir: "Konuyu iyice düşündüğümde, uyanık olmayı rüyadan kesin olarak ayırt etmeye yarayacak hiçbir belirti bulamıyorum. Bütün yaşamın da bir rüya olmadığından nasıl emin olabilirim ki?" "Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. Rendekâr düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı?" (Uzun İhsan Efendi’nin İhsan Oktay Anar’ın kendisi olduğu anlaşılmaktadır) " Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum." Yazar var olduğunu düşlemek ile ilişkendirerek kendini var etmektedir. Düşlemek romanın içindeki karakterleri de var etmektedir. Yazar kendinin bir başkasının düşü olma olasılığınından bahsedip bir düşleme silsilesi yaratmaktadır. "Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?"
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlasıİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınları · 202048,5bin okunma
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.