Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Osman Beğ’in Göçebe Olmadığı Hususunda Uğur Altuğ'un Fikrine Ufak Bir Eleştiri Sultan Osman Gazi Han’ın hayatı üzerine monografik bir eser kaleme alan Uğur Altuğ, Osmanlı kroniklerindeki bazı ipuçlarından yola çıkarak birtakım fikirler ortaya koymuştur. Uğur Altuğ, Gibbons’un Osman’ı ‘’göçebe bir çoban’’ ((ki Osman'ın yaylak hayatı yaşaması, çoban olduğu manasına gelmemeli; çünkü Osman, bir Türkmen beyidir ve koyunlar otlatmak gayesiyle yaylağa çıkma ihtimali bir hezeyandır. Ona bağlı beylik koyunların olduğu kaynaklarda mevcuttur; fakat bu koyunlarının güdülmesi işini de aşiretinden bir şahısa teslim etmesi fikri kolayca düşünülebilir. Yaylağa çıkma, Türkmenler arasında bir gelenektir ve 1354 senesinde Orhan Gazi'yi ziyarere gelen Palamas da, kendisini İznik'te dağlık bir arazide bulmuştur.)) olarak vasfetmesini eleştirerek Osman Gazi’nin bir göçebe olmadığı fikrini, onun uç beyliği ve Selçuklu subaşısı görevinde olmasına ((Onun ve babasının Selçuklu Devleti kademesinde muvazzaf bir subaşı olmasına ben ihtimal vermiyorum. Ertuğrul Gazi, sadece Selçuklular tarafından Söğüd ve Domaniç sınırlarını muhafaza gayesiyle aşiretiyle beraber bu mıntıkaya yerleştirilmiş nüfuzlu bir Türkmen beyidir. Subaşılık ise ordu kumandanlığı manasına gelir. Mesela Selçuklular'a karşı gönderilen Gazneli ordusunun idaresinde Subaşı unvanıyle bir kumandan bulunuyordu. Subaşıların emrinde aşiret kuvvetleri de bulunurdu; fakat emrindeki kuvvetlerin ekseriyyetini devlete bağlı daimi askerler oluştururdu. Ertuğrul ve Osman'n emrinde Selçuklu kademesine bağlı muntazam askerler değil, aşiret kuvvetleri vardı. Osman'ın 1288 senesinde Karacahisar fethi sonrasında onun sancakbeyliği statüsüne yükseldiğine dair Aşıkpaşa-zade'de bir kayıt vardır. Selçuklu sultanından tabl, alem, kılıç ve sancak gönderildiğini söyler; fakat Neşri ise, bunları Koyunhisar Savaşı sonrasına koyar. Uç emirliği, subaşılıkla karıştırılmamalıdır.)) ve bir de alp kimliğine sahip olmasına bağlamış; onun bu nedenle ne sürüler otlatmak ne de tatil ya da dinlenmek gayesiyle kışlak-yaylak hayatı yaşamayacağını ifade etmiştir. Bu fikirler biraz cazip görünse de, yine kaynaklara bağlı konuşmak icab eder. Uğur Altuğ, bu fikirlerini kuvvetlendirmek gayesiyle bir de Osmanlı kroniklerinden Neşri’nin eserindeki bir metni delil olarak göstermiştir. Bu metinde Osman Gazi, İnegöl tekfuru Aya Nikola’nın tacizlerinden rahatsız olarak Bilecik tekfuruna, göç esnasında mallarını koruması için istirhamda bulunuyor ve Uğur Altuğ’un bahsettiği şekilde şu ifadeleri kullanıyor: ‘’Aya Nikola bizim göçümüzü incidir; bari yaylaka gidicek esbablarımızı hazretinizde emanet koyalım.’’ Buna ilaveten Neşri, Osman’ın Bilecik tekfurundan yardım talebini anlatmadan evvel vakanın sürecini anlatırken şöyle diyor: ‘’İynegöl tekvuru Aya Nikola nam kafir, Osman halkını yaylaka gidip gelirken üşendirirdi.’’ Uğur Altuğ bu ifadelere dayanarak göç edenin aksine Osman Gazi olmadığını, kastedilenin Osman Gazi idaresindeki hayvancılıkla uğraşan konar-göçer halk olduğunu dile getiriyor. Fakat evvela şunu belirtelim ki, kuruluş devrini incelerken yararlanmamız gereken kaynak öncelik olarak Neşri değil, Aşıkpaşa-zade’dir; çünkü Neşri, kuruluş devrine ait vakaları büyük ölçüde -Osman ve Orhan devirleri- Aşıkpaşa-zade’den alıp eserinde kullanmıştır. ((Aşıkpaşa-zade ise eserinde Orhan Gazi'nin imamı İshak Fakih'in oğlu Yahşi Fakih'in eserindeki bilgilerden yararlanmıştır. Neşri'nin de Yahşi Fakih'in eserinden yararlanmasına imkan vermiyorum; çünkü eğer öyle olsaydı, şüphesiz İdris-i Bitlisi gibi daha mufassal bilgiler nakledeceği aşikardır. Aşıkpaşa-zade, Yahşi Fakih'in eserindeki bilgileri yüzeysel olarak anlatmıştır.)) Bu hususta, esas olarak Aşıkpaşa-zade’nin kayıtlarını incelememiz gerekiyor. Nitekim Fuad Köprülü de, bu hususta Osmanlı kroniklerinin iyi incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Aşıkpaşa-zade ise Neşri’nin yukarıda naklettiğimiz sözlerinden farklı bir biçimde Osman Gazi’nin başından geçen bu vakayı ve İnegöl tekfurunun Osmanlılara olan tacizini anlatırken Osman Gazi’nin de yaylak hayatı yaşadığını belirtiyor: ‘’((İnegöl tekfuru)) Osman Gazi yaylaya ve kışlağa gittiği vakit onun göç eşyasına rahatsızlık verirdi.’’ Sonra Osman Gazi’nin Bilecik tekfurundan yardım talebini belirtiyor: ‘’Sizden dilediğimiz budur ki bizim göç eşyamızı, yaylaya göçtüğümüzde size emanet bırakalım.’’ Görüldüğü üzere Uğur Altuğ’un, Neşri’nin kaydına istinaden onun göçebe olmadığını söylemesine nazaran, Aşıkpaşa-zade kaydı ise burada Osman Gazi’nin de bir göçebe olduğunu gösteriyor. Yine Altuğ istinad ettiği Neşri kaydında yukarıdaki ifadeleri dile getirmiş; fakat yine bizzat Neşri’nin Osman’ın göçebeliğine dair yazdığı kayıtları fark edememiştir. Neşri, 1285 senesinde Osman Gazi’nin İnegöl’e yaptığı bir baskından sonra geri dönmesini anlatırken şöyle bir ifade kullanmaktadır: ‘’Andan Osman Gazi gelip yaylaka çıktı.’’ Aşıkpaşa-zade ise 1286 senesinde kaleleri elinden alınan Kulacahisar kafirlerinin, Karacahisar tekfurundan yardım istemelerini belirtirken şu ifadeler dikkat çekicidir: ‘’Neye durursun ki seni ve neslini esir ederler ve bu ili bizim elimizden alırlar, harab ederler. Kendileri bir yerde yerleşmiş Türk değil ki, biz dahi onunla münasebete girişseydik…’’ Bu ifadeye göre Osman’ın yaylak-kışlak hayatı yaşadığı anlaşılıyor. Bir de 1286 senesinde yapılan İkizce/Domaniçbeli Savaşı’nı hatırlamak lazım; çünkü hem Neşri’nin, hem Aşıkpaşa-zade’nin ve diğer Osmanlı tarihçilerinin belirttiği üzere bu savaş bizzat Osmanlıların yaylağı olan Domaniç civarı dolaylarında yapılıyor. Eğer Uğur Altuğ’un dediği gibi Osman, göçebe bir hayat sürmüyorsa bu savaşın Osmanlıların yaylağında vuku bulması nasıl açıklanabilir? İttifak kuran Kulacahisar, Karacahisar ve İnegöl kafirleri, Osman’ı yok etmek için Osmanlıların yaylağı olan Domaniç’e yürümüşler ve o civarda savaş yapmışlardır. Yine son olarak Aşıkpaşa-zade ve buna benzer olarak Neşri, Osman Gazi’nin Bilecik tekfurunu yok etmeden evvelki gelişmeleri anlatırken Bilecik tekfurunun Osman’ı düğününe çağırdığını ve Osman’ın da şu cevabı verdiğini söylerler: ‘’Mihal Beğ! Git kardeşim tekfura benden çok selam söyle. İşte şimdi biz de yaylağa göçüyoruz. Kayınanam ve hatunum dahi kardeşimin anası ile tanışmak ister. Kardeşim de bilir ki Germiyanoğlu bizimle ne haldedir. Yine cömertlik etsin. Daima zahmetimizi çekmişlerdir, bu yıl da çeksinler. Anamın ve benim eşyamı hisara gönderelim.’’ İşte görüldüğü üzere hem bu son kayıttaki ifadelerden ve hem de yukarıdaki kayıtlardaki ifadelerden Osman’ın bir konar-göçer olduğu anlaşılıyor. Anlaşılan Uğur Altuğ, Osman Gazi’nin göçebe olmadığını ispata çalışırken Aşıkpaşa-zade’den alıntı yapan Neşri’deki tek bir kayda dayanmış ve diğer kayıtları görmezden gelmiştir. Neşri ve Aşıkpaşa-zade’de, Bilecik, Yarhisar ve İnegöl fetihlerinden sonra Osman’ın, göç işlerininin idaresine oğlunu tayin ettiği kaydı vardır. Buradan çıkarmamız şudur ki; bu zamana kadar göçebe bir hayat yaşayan Osman, artık bu fetihlerden sonra büyük bir itibar ve şöhret kazanmış ve kendisi adına hutbe okutup sikke kestirecek derecede bir vaziyete sahip olunca, artık tamamıyla yerleşik hayata geçmiştir. Bununla beraber Osman'ın, göçebeliği bırakıp yerleşik hayata geçmesini 1300-1301 senesinde Yenişehir'i tahtgah edinip orada saray kurmasının akabine koyabiliriz.
Osman Beg
Osman BegUğur Altuğ · Kronik Kitap · 2020117 okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.