Kitabı okuduktan birkaç hafta sonra arkadaşımla bir saatçiye girdik. Saatçi yaşlıca bir adam, gözlüğünü burnunun ucuna kadar indirmiş, küçükçe bir dükkanın içindeyiz. Dükkan, küçüktür ama kitabı okumuş olmamın etkisiyle bana, başka bir dünyadanmış gibi geldi. Zaman, saatçi dükkanın içinde durmuştu, benim için. Her şeyin donduğunu düşünüp etrafı inceledim. Horozlu saatler, guguklu saatler, eskimiş saatler, bozuk saatler... Yaşlı amcaya sordum, siz saatlerle konuşur musunuz? Ya da saatler sizinle konuşur mu?