Gönderi

Insanın ister mahsüsât(gözle görulebilen) ister mâkulâttan(akılla bilenebilen) olsun bildigi şeyleri bilirken bu bilmenin keyfiyetini bilememesinin, onun bilgi edinmesine bir zararı dokunmaz.Allah insanların neyi bilmelerini istediyse onlara, onu öğretmiş, ancak nasıl bildiklerini öğretmemiştir. Bu hususta avâm ile havâs arasında fark yoktur.24 “İdrâkin, bir şeyi nasıl idrâk ettiğini bilmekten aciz olduğu”25 şeklindeki ifade, bu konuda söylenebilecek en güzel ifadedir. Eğer bu acziyet itiraf edilmezse “cehl-i basitten cehl-i mürekkebe” düşüldüğü gibi, bedîhiyyâtın inkarıyla “şüpheci” konumuna da düşülür. Hatta bu meseleyi izah adına iş, mahsüs âlemin idrâkler vasıtasıyla mevcüd olduğunu, idrâk olmasa âlemin de mevcüd olmayacağını söylemeye kadar varır. Sonuç itibariyle idrâk, Allah’ın izin ve irâdesine bağlı olarak gerçekleşmekte ve bu esnada ne zihin dışarıya çıkmakta ne de hâricî eşya zihne girmektedir.
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.