Öncelikle doğum günün kutlu olsun sevgili Oğuz. Bol bol üretmeye ve paylaşmaya devam ettiğin, dinamik, aktif, kendini iyi hissedeceğin yılların olsun... İnsan, dünyaya neden geldiğinin cevabını veremiyor çoğu zaman ama birşeyler üretip hayata sundukça duyduğu haz, insana nasıl yaşaması gerektiği konusunda bir cevap sunabiliyor. Sen de o meşrepten biri olduğun için böyle bir giriş yapmak istedim:)
Aile konusuna gelince, aileme karşı hislerim ya da aile konusundaki düşüncelerim iki farklı dönemde iki farklı görüşte şekillendi. İlkinde bir ailenin içinde doğdum, ikincisinde kendim bir aile kurdum. 2. Aşamaya geçildiğinde, ilk aşamayı en baştan tekrar yaşamaya, yeniden anlamaya başlıyorsun. Kendi çocukların olduğunda, onlarla ilişki kurarken, sen o yaştayken ailenin seninle kurduğu ilişkiyi tekrar gözden geçiriyorsun...
Kısacası aile olmak da bir miras aslında... Kendi çağına, kendi gerçeklerine göre evrilerek bir sonraki nesle devrediyorsun. İlk dönem yaşanan çatışmalar, ikinci dönemde yerini daha çok saygı ve anlayışa bırakıyor. İçinde doğduğun ailenin hatalarını sen kendi ailende yapmamaya çalışıyorsun. Ama sen de kendince başka hatalar yapıyorsun belki... Senin çocukların da o hataları ayıklayacak kendi ailesini kurduğunda...
İşte böyle bir döngü aslında bu. Her ailenin kendi hikayesi var. Ben de annemi 17 yaşımda kaybettim. Benim yaşantımın şekillenmesinde de bu erken kaybın sayısız izi vardır...
Biraz karman çorman da olsa aklımdaki birkaç düşünce kırıntısını paylaşmaya çalıştım değerli dostum...
Tekrardan sağlık, mutluluk ve huzur diliyorum bundan sonraki yaşamında... Selam ve sevgilerimle...