Gönderi

Bu kitap Soğuk Savaş’ın en heveskâr yönetici sınıflarından birine sahip Türkiye’nin, Soğuk Savaş koşullarında yaşadığı entelektüel dönüşümü anlama çabasının bir ürünüdür. En genel haliyle ifade edilecek olursa, bu çalışmada Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Türkiye fikir hayatının farklı kesimlerinin ABD’yle kurulan ilişkiye, Soğuk Savaş antikomünizmine ve Anglosakson düşüncesinin artan ektisine yaklaşımları ele alınmaktadır. Soğuk Savaş mücadelelerinin Türkiye toplumunda bıraktığı derin izleri açıklayabilmek için, kuşkusuz daha uzun bir dönemin siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel yönlerden incelenmesi gerekir. 1950’ler fikir hayatına ve başlıca ideolojik konumlara odaklanan bu çalışma ise bu açıdan mütevazı bir deneme olarak görülmelidir. Türkiye başından itibaren Soğuk Savaş cepheleşmesinde ABD liderliğindeki kapitalist Batı blokuna büyük bir şevkle angaje olan ve bu angajmanını Soğuk Savaş bitimine kadar esnetmeden sürdüren az sayıdaki ülkeden biri oldu. Üstelik sadece dış ilişkilerinde değil, ülke içinde de Soğuk Savaş taraflaşmasını en uç haliyle yeniden üretti. Antikomünizm, Türkiye’nin siyasi hayatının genlerine işlerken ideolojiler alanı, bir bütün olarak bu atmosfer içerisinde yeniden şekillendi. Bu bağlamda 1940’lardan 1990’lara kadarki tarih diliminde Türkiye’yi ilgilendiren herhangi bir olguyu Soğuk Savaş etkisini dikkate almadan açıklamanın mümkün olmadığına çok az kişi karşı çıkacaktır. Fikir ve ideolojilerin, siyasi tarihin koyduğu sınırlara riayet etmek zorunda açık olduğuna göre, Soğuk Savaş etkisinin 1990’larla son bulmadığı, çeşitli fikir akımlarının ve ideolojik pozisyonların geri dönülmez biçimde değiştiği de kabul edilmelidir. Durum buyken, Soğuk Savaş’ın özellikle sosyokültürel dinamikler üzerindeki dönüştürücü etkisini ele alan kapsamlı çalışmaların azlığı, Türkiye analizlerinde önemli bir eksiklik yaratmıştır. Soğuk Savaş’la doğrudan ilişkili temel ideolojik başlıklarda bile –antikomünizmin sosyal tabanı ya da antiamerikanizmin tarihi gibi– elimizdeki analitik çalışmalar oldukça yetersizdir. Halbuki bu başlıklara yoğunlaşan bir araştırma inceleme faaliyeti, sadece Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü değil, Soğuk Savaş’ın farklı coğrafyalarda nasıl yerel nitelikler kazandığını ya da Soğuk Savaş ideolojisinin sınıf mücadelelerinin özgünlüğüne göre nasıl yeniden üretildiğini anlamamıza yardımcı olabilirdi. Henüz bu tarihin araştırılmasına mütevazı bir giriş yapmış bulunuyoruz. Ancak bu, elimizdeki az sayıdaki incelemenin eleştiriden muaf olduğu anlamına gelmiyor. Soğuk Savaş’ın Türkiye seyrini ele alan bazı çalışmalarda bugüne kadar pek sorunsallaştırılmamış, ancak önemli bir yaklaşım problemiyle karşılaşıyoruz. Bu başlıkta raflarımızı dolduran kitaplar, az sayıda istisna dışında Batı merkezli bir yaklaşımı tekrar eden siyasi tarih çalışmalarından ibaret. Birçoğunu üniversitelerde ders kitabı olarak okuduğumuz ve okuttuğumuz, aralarında genel siyasi tarih kitaplarının yanı sıra özel olarak Türk-Amerikan ilişkilerini ele alan çalışmaların bulunduğu bu külliyatın önemli bir bölümü, Batılı tarihçilerin nüanslı Soğuk Savaş analizlerini dahi dikkate almayan tek yönlü bir yaklaşımın ürünü. Böyle bakıldığında, aslında bu literatürü büyük oranda Soğuk Savaş ideolojisinin etkisi altında ortaya konulmuş ve bu ideolojiyi yeniden üreten çalışmalar saymak lazım. Bu literatür içinde az sayıda da olsa yukarıda açıklanan yaklaşıma istisna teşkil eden özgün çalışmalardan söz edilebilir. Bunların bazıları, literatürün ortalamasından farklılaşan bir yaklaşıma sahip olmasalar da inceledikleri başlığı resmî arşiv belgeleri, gazete, dergi arşivleri veya görsel malzemeler gibi zengin materyaller kullanarak ele almaları bakımından diğer çalışmalardan ayrışmaktadır. Özellikle Soğuk Savaş ideolojisine ilişkin ayrıksı nitelikte analizlere yer veren ama çoğunlukla dikkatlerden kaçan yararlı bir derleme Ferhat Telli tarafından hazırlanan, içinde Yalçın Küçük’ün makalelerinin yanı sıra George Kennan’ın “X” müstear adıyla yayımladığı ünlü “Uzun Telgraf” makalesinin çevirisinin de yer aldığı İdeolojilerin Dünya Savaşı: Soğuk Savaş başlıklı kitaptır. Bunun dışında Nur Bilge Criss, Selçuk Esenbel, Tony Greenwood ve Louis Mazzari editörlüğünde hazırlanan American Turkish Encounters: Politics and Culture 1830-1989 başlıklı kitap, Türk-Amerikan ilişkilerinin çeşitli kültür sanat dallarındaki yansımalarıyla bu çok boyutlu ilişkinin yürütüldüğü resmî ve sivil kurumları inceleyen makaleleri bir araya getirmesiyle özgün bir çalışmadır. Türkiye’de ideoloji ve kültür alanının Soğuk Savaş etkisiyle nasıl dönüştüğünü ele alan, editörlüğünü Cangül Örnek ve Çağdaş Üngör’ün yaptığı Turkey in the Cold War: Ideology and Culture, Türkiye’nin ideolojik ve kültürel Soğuk Savaş’ını ele alan ve böylece yerel dinamiklerle eklemlenme biçimini tartışan makalelere yer vermektedir. Özellikle son iki kitap, dünyada hızla genişleyen “kültürel Soğuk Savaş” literatürüne Türkiye’den yapılan istisnai katkılar olmaları ve Soğuk Savaş’ın Türkiye’deki ideoloji cephesine dair fikir vermeleri bakımından önem taşımaktadır. Ancak ikisinin de İngilizce olması, Türkçe literatürün bu tür analizlerden çok daha yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Bu istisnalar dışarıda tutulacak olursa var olan Soğuk Savaş literatürünün en sorunlu yanlarından biri, yukarıda da kısmen değinildiği gibi, Soğuk Savaş konusundaki ana akım görüşleri tekrarlaması ve konuya ilişkin eleştirel yorumları, bu yorumların kaynağı Batılı tarihçiler bile olsa dikkate almamasıdır. Türkiye, onlarca yıl Soğuk Savaş’ın adeta göbeğinde yaşamış; ancak bu konuda Türkiye dışında yapılan alternatif incelemeler ve eleştirel yaklaşımlar, akademik dünyada ya da genel olarak aydınlar arasında neredeyse hiç ilgi uyandırmamıştır. Bu tavır nedeniyle Batı’da üretilen ana akım fikirler neredeyse sorgulanmaksızın kabul görmüştür. Halbuki Batı’da gerek akademik tarihçiler gerekse bağımsız araştırmacılar tarafından konuya ciddi yenilikler getiren, eleştirel ve çok boyutlu birçok eser verilmiştir. Bu araştırmaların bir bölümü yoğun tartışmalara konu olmuş ve Soğuk Savaş’ın incelenmesinde paradigma değişikliklerine yol açmıştır. Bu açıdan dönüm noktası 1960’ların sonlarıdır.
212 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.