Yarım kalmışlıklar desek doğru olmaz mı?"Kürk Mantolu Madonna"
Sürekli elime alıp alıp bıraktığım kitap. Okumanın da zamanı varmış demek ki, en doğru anda sana bir okuma hissi gönderilecek gibi bir zaman.
Kitapta anlatılanlarla kendinde bir bağlantı bulabilirmiş insan. Yaşar gibi okurken ve bazen de yaşadığına denk geldiği bir benzerliği okurken, işte tam bu an hisleri kendinde hissederken sorular yüklenebilirmiş zihnine.
Bir insanın bıraktığı hüzün, diğer insanlardan kaçmak için bir kalkan olabilir mi?
Kendi aklımızda oluşturduğumuz doğrular aslında yanlışlarken, hiç aklımıza gelmeyen ihtimaller ise doğrulara uzanabilir mi?
Sadece kendi kendinle konuşup durduğun bir defter, veyahut ajanda, belki sıradan bir kağıt parçası senin dostun olabilir mi?
Evet tabii olabilir..
Okurken yaşar, belki yaşadığını okur da anlar insan olabileceğini..
İnsan bu yorulur, kırılır, boğulur bazen hayattan, aydınlığa çıkmak ister kendi oluşturduğu karanlık düşünce zincirinden.
İçine kapanıp yanlış doğrularında yaşarken hiçbir şey yapma arzusunda olmamak seni esir almışken yaşamak, bir ömrü suskun bu şekilde yaşamaktı yaptığı Raif Efendi'nin. Fakat gerçek onu da buldu yanlışlarını aydınlatmak için. Aydınlatılmış yanlışlar doğrulara dönerken, kendini kapattığı o iç huzursuzluğu da rahatlamaya dönmeliydi; ama öyle olmadı. Olamazdı. Seneler sonra gelen gerçek, onca yılı değiştirmeye yetmeyecek bir gerçek, buruk bir tebessüm olarak kalabilirdi ancak yüzlerde.
Hiçbir olay sebepsiz yere gerçekleşmiyordu, ya bilmediğini bildiriyor, ya duymadığını duymanı sağlıyor, ya da görmediğini gösteriyordu sana. Belki Sabahattin Ali'nin Raif'i ve Maria Puder'i bir sembol olmuştu bu anlattıklarıma; ama yaşamda böyleydi işte.