Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

309 syf.
8/10 puan verdi
MADEM SEVMEYECEKTİN BENİ NEDEN YARATTIN..
FRANKENSTEIN ya da MODERN PROMETHEUS – MARRY SHELLEY Madem sevmeyecektin beni neden yarattın? 19.yy’da dünyaya başkaldırmış, gotik edebiyatının öncülerinden olan on dokuz yaşındaki bir kıza göre cesareti takdire şayan olan yazarımız Mary Shelley’in ilk romanı olma özelliği göstermektedir. Öncelikle gotik kavramını masaya yatırmamız gerekir. O dönemin getirilerinden olan sosyal statü Rönesans’ın ilan edilmesiyle sanat- edebiyat gibi alanlarda birtakım yeniliklerin oluşmaya başlaması, 18. yy’ın anlayışlarının karşısında duran, günümüzün fantastik- bilimkurgu romanlarının altyapısını oluşturmuştur. İnsanoğlunun geçmişten günümüze tarihine baktığımız zaman merak ve arzu dürtülerinin sonucu her daim yeni buluşlar, tarifler gibi diğerleri tarafından hor görülen bakışlara sebebiyet de vermiştir. Shelley tüm bu kötü bakışlara nazaran insanlık için ‘’Ölümden sonra diriliş’’i , galvanizmi ,yaratan ile yaratılan arasında kurulan ilişkiyi anlamlandırmamız için, ‘’Bu dünya için ne kadar iyi bir insanız? ‘’ , ‘’Sadece yaratılan kadar mı varız ya da insanların düşüncelerinde hayat bulan makineler miyiz? ‘’ sorularıyla yaratılan canavarın iç sesleriyle sorgulamamızı istiyor. Bu ilişkiyi o kadar iyi kuruyor ki, yaratıcı yarattığı canavarı terk etmesine rağmen o yaratıcısını terk etmiyor. Dünyayı yeni doğmuş bir bebek gibi anlamlandırmaya, sesler, sözcükler, resimlerle bağlantı kurmaya başlarken aslında özünü bulmasını, kimseye ihtiyacı olmadığını , yaratıcının var ettiği bedene nazaran düşünceleri ve hislerini yalnızca kendisi var edebileceğini de anlamış oluyor. Tanrı’nın insanoğlunu yaratıp, hatası yüzünden onu dünyayla cezalandırması gibi, Frankenstein’da sevdiklerini öldüren bu yaratığı görünüşünün, iticiliğinin diğer insanlar üzerinde oluşturduğu yalnızlıkla cezalandırdığını sanırken varoluşunun- karakterinin bir parçası olan merakının soyut bir kategoriden somuta dönüşmesiyle birlikte kendisini cezalandırmış oluyor. Tanrı’ya karşı gelerek kendisini üstün görmesi, simyacıların ‘’ölümsüzlük iksirini’’ arayıp bunu gerçekleştirmeye çalıştıkları gibi o da bunu bir bedeni geri döndürerek yapmaya çalışıyor. Roma dönemi üç stoacı felsefeciden biri olan Seneca’nın ölüm ve tinle ilgili görüşlerine göre baktığımızda ölüm bir yok oluş- hayatın sonu değil, yeniden başlangıç bir doğuştur. Canavarın hal ve hareketleri tam anlamıyla bu görüşü yansıtırken, insanın özünde var olan kötülüğün aslında iyiliği yaratım için kullanıldığı görülmektedir. Hayatta başlangıç ve bitiş noktaları her ne kadar belirsiz gibi gözükse bile insan kendisi kesin çizgilerle çizmeli ve yoluna devam etmelidir tıpkı canavarın kendi hayatını şekillendirmesi gibi. Canavar hayata attığı adımı kendisi seçemedi ama ondan sonraki yaşamını yaptığı hatalar ve kötülüklerle Luciferın peşinden giderek mi devam edecekti? Lucifer geçmişten günümüze dine-dile bağlı olarak farklı anlamlara dönüşmektedir. Bunu burada değinmemin sebebi romanın temeli yaratıkta kendi aydınlığını kendisi keşfetmiştir. Karanlıktan gün ışığına giden yolda kendini dinlemesidir. Bir zamanlar yaratıcısının en iyi dostuyken (şeytanın Tanrı’yla olan ilişkisi gibi ilk yaratıldığında) yaratıcısını sevdiği kişilerle imtihan ederek gerçek bir canavara dönüşmüştür. Kimine göre yaratıcısının taş kalbiyle beslenen , kimine göre de doğayı, insanını taklit eden bir canavar. Çünkü onu sürekli değişen ve dönüşen bir süreç içerisinde görmekteyiz tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi. İnsanların içinde yaşadıkları duygu ve düşünceler yaratık sayesinde ortaya çıkmaktadır. Bir nevi insan psikolojisini çok iyi yansıtmaktadır. Kitabın sonuna ulaştığım vakit fark ettiğim bir nokta da yaratıcısının ismi Frankestein’dir. Yaratık gerçekte bir isme sahip değildir. Anlatım Tekniklerine Dair.. Roman mektup tekniği ile başlarken, bir yandan da Shelley’nin bu kurguyu arkadaşlarıyla girdikleri bir iddia üzerine kurguladığını anlıyoruz. Roman tam anlamıyla yüzüncü sayfalardan sonra gerçek hikayeye giriş yaparak Frankenstein’nın doğuşuna tanık oluyoruz. Romanın ileri safhalarında yaratık iç monolog ve bilinç akışı teknikleriyle bize kendine daha yakın bir şekilde tanıtmış oluyor. Yatıcı ve yaratılan arasında oluşan diyalog tekniği sayesinde (gösterme tekniği), bize olayları daha akılda kalıcı şekilde sunuyor. Filmine Dair.. Frankenstein’in çok uzun zaman önce siyah- beyaz çekilen on üç dakikalık ilk gösterimi 1910 yılında kaydedilmiştir. Bana ilk izlediğimde sessiz ve kısa oluşu Charlie Chaplin’in gösterimlerini anımsattı ama geçişler arası kopukluk olduğundan ve kısa bir zaman dilimine sığdırılmaya çalışıldığından dolayı pek anlamlandıramadım. Diğer izlediğime geçecek olursam Netflix yapımı The Frankenstein Choponicles dizisini bilimkurgu sevenler için önerebilirim. 2 sezonluk bir dizi olduğundan dolayı olaylar daha yavaş ve farklı boyutlar- karakterler üzerinde ilerliyor, ilk izlediğimde kitabı tersten okuyor gibi olmuştum, kitabın nasıl yazıldığı ve her işlenen cinayetin tek sebebinin bir kitap oluşunu yansıtan polisiye ve korku filmi şeklinde uyarlanmış. Son olarak söyleyebilirim ki hepimizin bildiğini düşündüğüm Schooby doo çizgi filmindeki canavar Shelley sayesinde hayat bulmuştur. Sevdiğim birkaç alıntı.. ➢ Hiç arkadaşım yok, Margaret. Başarının coşkusuyla alevlendiğimde mutluluğuma katılacak kimse olmayacak; eğer hayal kırıklığına uğrarsam, kimse o kederli halimde bana destek olmak için çaba harcamayacak. Düşüncelerimi kağıda dökeceğim, orası doğru; fakat duyguların aktarımı için yetersiz bir araç. Duygularımı paylaşabilecek, bakışları benimkilere karşılık verebilecek birinin dostluğunu özlüyorum. ➢ Ne yazık! İnsan neden hayvanda görülenlerden daha üstün duygularım var, diye böbürlenir ? Bu hayvanları yalnızca daha gerekli varlıklar haline getiriyor. ➢ Derler ki Sir Issac Newton, kendini büyük ve keşfedilmemiş gerçekler okyanusunun kıyısında deniz kabuğu toplayan bir çocuk gibi hissettiğini söylermiş. ➢ Hiçbir şey insan zihnine büyük ve ani bir değişim kadar acı veremez. İster güneş ışıldamaya devam etsin, isterse bulutlar kararsın, hiçbir şey gözüme bir önceki günkü gibi görünmeyecekti. ➢ Niçin ölmedim? Bir insanın hiç olmadığı kadar perişanken, niçin unutuşa, huzura gömülüp kalmadım? Ölüm, tazecik çocukları, üzerlerine titreyen anne-babalarının tek umudunu koparıp alır. Nice gelin, nice genç sevdalılar, vaktiyle sağlık ve umut içindeyken bir gün gelip mezarda çürür, solucanlara yem olur! Nasıl bir malzemeden yapılmaydım ki, bir tekerleğin dönüşü misali bana habire eziyet eden bunca sarsıntıya direnebilmiştim? ➢ Victor, sahtelik hakikate bu derece benzeyebilirken, kim mutluluğundan emin olabilir ki? Sanki bir uçuru mun kıyısında yürüyorum, binlerce insan bu uçuruma doğru yığılıyor ve beni aşağı atmaya çalışıyorlar. ➢ Tamamlanmamış, yarım kalmış yaratıklarız. Bizden daha akıllı, daha iyi, daha candan biri dostların öyle olması gerek yarım zayıf ve kusurlu tabiatımızı mükemmel olmadığı müddetçe öyle kalıyoruz... Ne birbirimizden kopabiliyor ne de, "Elveda!" diyebiliyorduk.
Frankenstein
FrankensteinMary Shelley · Notos Kitap · 201613,9bin okunma
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.