Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

HAYATIN ÇIĞLIKLARI DEVAMI Apartmanın içine kadar birlikte yürüdük. Asansör geldiğinde ben de onunla çıkmak istedim ama izin vermedi. Aniden boynuma sımsıkı sarıldı. Öylece kaldı. Ben da kollarımla sardım onu. İkimiz de kenetlenmiş gibiydik. O an boynumun ıslandığını hissettim. Bir iki damla gözyaşı akmıştı. Bir müddet böylece kaldık. Sonra yavaşça kollarını çözdü. Yüzü ıslaktı. Bana sevgiyle bakıyordu. Ellerimi tuttu. --Kerem. Her şey için sana çok teşekkür ederim. İyi ki tanıdım seni. Benim için çok şey yaptın. Lütfen hakkını helal et. Sesi titriyordu. Tükendiğini hissediyordum ama yine de belli etmemeye çalışıyordu. Acısı gülümsemesine karışıyordu. --Hayat, ne olur böyle konuşma. Ben senin için ne yaptım ki sanki. Asıl sen varlığınla dünyamı aydınlattın. --Olsun. Sen yine de hakkını helal et. Elimle saçlarını okşadım. --Helal olsun. Hem bu konuşmayı sevmedim, ona göre. Tekrar sarıldı bana. Yanaklarımdan öptü. Sonra da asansöre bindi. Asansör yukarı çıkarken ben yere çakılmış gibi duruyordum. Sadece sürekli değişen numaralara bakıyordum. Sonra asansör durdu. Hayat inmiş olmalıydı. Birazdan annesi ya da kardeşi ona kapıyı açacaktı. Hayat yatağına yatacaktı. Ben hala kımıldayamıyordum. Bir süre sonra arabanın yanına gittim. Binmeden önce evlerine baktım ama bir hareket yoktu. Balkondan ya da pencereden bana uzanan bir el yoktu. Hayat’ı bir daha görmedim. Sonraki günlerde sürekli arıyordum. Hiçbir zaman telefonuma cevap vermedi. Zaman zaman telefon açılıyordu ama her seferinde karşımda kız kardeşi oluyordu. Hayat’ın uyuduğunu söylüyordu. Evine gittiğim zamanlarda ise görüşmek için uygun olmadığı söyleniyordu. Hayat bir daha benimle hiç görüşmedi. Bir daha karşıma hiç çıkmadı. xxx Bir gün yine evlerine gittim. Gerekirse zorla içeri girecek yine de görecektim onu. Kararlıydım. Arabayı uygun bir yere park edip apartmandan içeri girdim. Asansörü beklerken annesine neler söyleyeceğimi düşünüyordum. Belki de yine dışarı çıkardık. Belki bir kahve içerdik bir yerlerde. Kapıyı kız kardeşi açtı. Kötü görünüyordu. --Şey… Zuhal Hanım, merhaba. Hayat’ı merak ettim. Lütfen onu görmeme izin verin. Zuhal bir anda ağlamaya başladı. Kötü olmuştum. Hayır, olamazdı. Tanrım, lütfen düşündüğüm şey olmasın. --Kerem Bey. Ablamı iki gün önce kaybettik. Bu cümlenin anlamını düşündüm önce. Ne demek iki gün önce kaybettik. Sonra aklım başıma geldi. Sanki mideme kuvvetli bir yumruk yemiş gibi oldum. Sersemledim. İnsan böyle bir durumda gerçekten de nasıl tepki vereceğini bilemiyor. Haykırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Aslında ağlamak istiyordum ama tek bir damla olsun gözyaşım akmıyordu. Oradan kaçmak istiyordum aslında. Ardıma bile bakmadan uzaklaşmak… --İçeri girebilir miyim? Kenara çekildi. Salona girdiğimde sessizlik vardı, hüzün vardı ama Hayat yoktu. Annesi bir köşede üzgün duruyordu. Beni görünce içten içe ağlamaya başladı. Sağlam durmaya çalışıyordum. Ama içimde öyle bir fırtına vardı ki zaten sağlam tek bir şey bırakmamıştı. İçerde bir süre kaldım. Ama bedenim ruhuma dar geliyordu. Hiçbir yere sığamıyordum aslında. Sonra annesinin elini öpüp başsağlığı dileğimi yineleyerek kapıya yöneldim. Zuhal bana eşlik ediyordu. --Zuhal Hanım. Sizden bir ricam olacak. Beni Hayat’ın mezarına götürebilir misiniz? --Elbette, Kerem Bey. Anneme haber vereyim, birlikte çıkarız. Arabaya bindiğimizde Zuhal konuşmaya başladı. --Kerem Bey. Öncelikle bilmelisiniz ki siz ablam için çok değerliydiniz. Bana sizden bol bol bahsetti. Her zaman da saygı ve sevgiyle… Son günlerde oldukça kötüydü. Sizin onu o durumda görmenizi istemedi. Sizin üzülmenizi istemedi. Bu yüzden de telefonlarınıza çıkmadı. Bazen ben çıkıyordum ve onun dediği şeyleri söylüyordum. Sizi evimizden uzak tutuyordum. Ama ne olur bunu size yapılmış bir kabalık olarak düşünmeyin. Sadece ablam son haliyle size görünmek istemedi. --Peki nasıldı? Yani son durumu…? --Şey… Aslında buna cevap vermek istemiyorum. Bir süre sustu. Sonra da çantasından bir zarf çıkarıp bana uzattı. --Bu sizin... Ablam bunu size yazdı. Siz gelmeseydiniz ben sizi arayacaktım. Teşekkür ettim. Kısa bir süre sonra bir mezarlığın içinde ilerliyorduk. Arabadan inip yürüyerek mezarın başına geldik. Zuhal ellerini açıp kısa bir dua etti. --Kerem Bey. Siz rahat davranın. Ben bir taksiye binip eve giderim. Benim bir şey söylememe izin vermeden elini uzattı. Tokalaşıp ayrıldı. Zuhal yanımdan ayrıldığında benim için zaman durmuştu. Her şey durmuştu aslında… Büyük bir boşluğun tam da ortasında hissediyordum kendimi. Kocaman bir kalabalık içerisinde yapayalnızdım. Sanki herkes konuşuyordu ama derin bir sessizlik hakimdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Öylesine yabancı bir ortamdı ki, sanki dilini bilmediğim bir ülkede tak başına kalmıştım. Birini arıyordum, tanıdık birini… Ama onu buraya hiç de yakıştıramıyordum. Bir toprak birikintisi vardı karşımda. Baş kısmındaki tahtada Hayat yazıyordu. Hayat… Oysa o kadar ıssız bir yerdi ki burası. Hüzün her yerde kendisini gösteriyordu. Kimse nefes almıyordu. Hiçbir hayat emaresi görünmüyordu. Ama karşımdaki mezarın başında Hayat yazıyordu. Daha fazla gücüm kalmadı. Yavaşça mezarın yanına oturdum. Ayaklarımı uzattım. Mezara uzun uzun baktım. Hiçbir şey düşünemiyordum. Hiçbir şey söyleyemiyordum. Sonra toprağı elimle düzeltmeye çalıştım. Küçük taş parçalarını ayıkladım. Bunu yaparken de oldukça yavaş hareket ediyordum. Sanki okşar gibi davranıyordum. Sanki onu incitmemeye çalışıyordum. Zuhal’in bana vermiş olduğu zarfı cebimden çıkardım. Bir süre elimde tuttum. Bir mektubun bu denli değerli olabileceğini asla bilmezdim. Özel bir kişi yazmıştı. İlk mektuptu bu… Bir daha da yazılmayacaktı. Ondan bir daha asla herhangi bir söz duymayacaktım. Öylesine değerliydi ki. Hatta zarfı bile… Kağıdı bile… Heyecanla ama yavaş hareketlerle mektubu çıkardım. Bir elim mezarın üzerindeydi. Sanki bu şekilde heyecanımı dizginleyeceğimi düşünüyordum. Sanki Hayat’ın elini tutuyordum. “Kerem… İnan ki bu sözleri gülümseyerek yazıyorum sana. Hem de huzur içinde… En azından boşa yaşadım demiyorum. Senin gibi birini tanıdım. Bu öylesine önemli ki benim için. Öylesine değerli ki… Yaşadığım dünyanın çok acımasız olduğunu düşünürdüm hep. En azından bana karşı böyle olduğunu… Tüm dertlerin benim üzerime yığıldığını düşünürdüm. Zaman zaman isyan da ettim kaderime. Ne de olsa bu genç yaşımda içinde bulunduğum durum hiç de kolay bir şey değildi. Önceleri böyle bir hastalığa yakalandığıma inanamadım. Bu bir şakaydı. Kötü bir şakaydı hem de. Ya da bir kabus… Sabah uyanacağım ve her şey yoluna girecekti. Oysa o sabah hiç gelmedi. Benim için güneş bir daha doğmadı. Hep bir mucize bekledim ben. Acılarımı dindirecek bir mucize… Kime ne kötülük yaptım da başıma bu olay geldi, diyordum. İsyan ediyordum. Sonra o mucize gerçekleşti. Karşıma sen çıktın. Hem da tam vaktinde… Benim güneşim sendin, Kerem. Karanlık dünyamı aydınlatan kişi sendin. Hem de öyle bir zamanda doğdun ki, tüm dünyamı aydınlattın. Senin sayende bazı şeyleri çok daha kolay atlattım ben. Senin sayende isyanlarımdan vazgeçtim. İçimdeki sessiz çığlıklarımı senin sayende susturabildim. Çok acılar yaşadım ben, Kerem. Seni düşündüm o an… Elinin, yüreğinin sıcaklığını düşündüm. O dansımızı düşündüm. Biliyor musun, aslında dansı çok severim. Sevdiğim adamın göğsüne yaslanıp, müziğin ritmine uyarak dünyayı unutmayı… Ben sevdiğimi söylediğim adamla hiç dans etmedim. Ama seninle dans ettim. Hem de deniz kenarında… Tek bir gitarla… O an o kadar mutluydum ki. O an zaman dursun istedim. Ve sana güzel bir anı bırakmak istedim. Kerem… Ne olur, benim için üzülme. Beni her zaman gülümseyen yüzümle hatırla. Bu yüzden seni görmeyi çok istediğim halde son günlerimde senden uzak durdum. Beni o son görüntümle görmeni istemedim. Aklında sadece sahilde dans ettiğin kadın olarak kalmak istiyorum, Kerem. Kollarında mutlu bir şekilde dans eden kadın olarak… Bunu benden esirgeme, lütfen. İnan ki şu an çok huzurluyum. İyi ki seni tanıdım, diyorum. Bu hayat demek ki bana karşı o kadar da acımasız değilmiş. Baksana, karşıma senin gibi birini çıkarttı. Daha ne isterim ki. Kerem… Sen çok iyisin. İçinde gerçek bir mücevher saklıyorsun. Orası sevgiyle dolu… Orası gerçek bir saray… O sarayın asıl sahibi belli, Kerem. Yüreğinin sahibi belli… O gün senin gözlerinden anladım bunu. Sen hala Nilüfer’i seviyorsun. Sevgini saklama, Kerem. Sevgini ait olana ver. Sarıl ona, bırakma. Gurur yapma. İnan ki hayat çok kısa. Hoşça kal. Hayat” Sonradan fark ettim gözlerimden akan yaşları. Sessizce yanaklarımdan aşağı süzülüyorlardı. O an öyle bir transa geçtim ki; sanki Hayat her zaman ki gibi karşımdaydı. Her zaman ki gibi o cılız ama müşfik sesiyle bana bir şeyler söylüyordu. Ve ben her zaman ki gibi sessizce onu dinliyordum. Ama sesi bu sefer daha güçlüydü sanki. Bu sefer çok daha içten gülümsüyordu. Mektubu yavaşça zarfa koydum. Sonra da cebime… Bir süre boş gözlerle başucundaki tahtaya baktım. İnanamıyordum. Ben de bir mucize bekliyordum aslında… --Biliyor musun, Hayat… Seni dinlemeyi her zaman sevdim. Seninle olmayı, seninle vakit geçirmeyi… Konuşurken öyle farklı bir dil kullanıyorsun ki. Sanki en zor açılan kapıları bile kolaylıkla açan bir anahtar gibisin. Her yüreğe kolaylıkla girebilen birisin. İyi ki tandım seni. Acı acı gülümsedim. --İyi ki o gün hastanede peşine takıldım. Bak, hala da peşindeyim. Belki de bıktın benden. Ama hiç kusura bakma, kolay kolay benden kurtulamazsın. Çünkü ben senin gibi biriyle daha önce hiç karşılaşmadım. Senin gibi bir yürekle hiç tanışmadım. O sanki karşımdaymış gibi konuşuyordum. Sesim titriyordu, buna engel olamıyordum. Umursamıyordum da… O kadar yorgun ve o kadar güçsüzdüm ki. Ama ağlamak istemiyordum. İçime akıttığım gözyaşlarımı görsün istemiyordum. --Haydi konuş. Ne olur, konuş benimle. Senin sessizliğine dayanamıyorum. Senin suskun kalmana katlanamıyorum. Hayat’sız bir hayatı kabullenemiyorum. Ne olur, konuş… Şu an öyle çok içimdesin ki. Yokluğun, varlığından bile daha fazla yer kaplıyor içimde. Daha fazla seninleyim, şu an. Daha fazla hissediyorum seni. Ne olur, Hayat… Konuş benimle. Artık kendimi bırakmıştım. Gözyaşlarımı durduramıyordum. İçimde taşkın akan bir sel vardı sanki. Engel olamıyordum. --Ben senin kadar cesur birini görmedim, Hayat. Kendi hayatın için bile hiç kimsenin karşısında eğilmedin. Kendini küçültmedin. Her zaman dimdik ayaktaydın. Sen o asil duruşunu sevgi için bile gösterdin. Çok sevdiğin halde aşkından vazgeçebildin. Aşka saygısızlık yapmak istemedin. Aşkın ruhunu kirletmedin. Sen o zayıf bedeninle herkesten daha güçlüydün, Hayat. Bana o kadar büyük dersler verdin ki. Senden o kadar çok şey öğrendim ki. Uzun zaman yanında öylece oturdum. Kimi zaman haykırdım içimdeki isyanımı, kimi zaman da gözyaşı döktüm. Ama garip bir ruh halindeydim. Sanki istediğim zaman Hayat’ı görebilecektim. İstediğim zaman onunla konuşabilecektim. Üstelik de her istediğim zaman… İstediğim her yerde… Onu içimde hissedebiliyordum artık. Sonra yavaş yavaş ayağa kalktım. Elbisem toprak olmuştu. Elimle silkeledim. Bol bol dua ettim. Oradan ayrılırken biraz olsun rahatlamıştım sanki. --Hoşça kal, Hayat. Yine görüşeceğiz. Beni duyduğunu biliyordum. xxx Sabah ayna karşısında saçlarımı tararken birkaç tane beyaz saçın farkına vardım. Garip bir ürperti yaşadım o an. Bedenim gelişimini tamamlamış şimdi de yavaş yavaş değişmeye başlıyordu. Değişim, kalan ömre sahip çıkmaktı. Sahip olunanın değerini anlamaktı. Değişim, hiçbir mutluluğun sonsuza kadar sürmeyeceğine tanık olmaktı. Hayat kısaydı. Yarın diye bir şey yoktu. Ne yaşanacaksa bugün yaşanmalıydı. Kahvaltı yapmadım. Aceleyle giyinip evden çıktım. Kısa bir süre sonra Nilüfer’in kapısındaydım. Beni görünce şaşırdı. --Kerem, sen…? Sımsıkı sarıldım ona. Kollarımla öyle bir sardım ki, sanki bırakırsam kaçacak diye düşünüyordum. Uzun uzun sardım. Kokluyordum. Her nefeste daha da içime çekiyordum onu. --Kerem, ne oldu? --Ben seni çok seviyorum, Nil. Senden bir an için bile ayrılmak istemiyorum. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. --Ben de seni çok seviyorum, Kerem. Ama neden… --Sus, Nil. Lütfen sus. Sadece bir daha ayrılma benden. Evlen benimle. Hem de en kısa zamanda… --Kerem! Sevgilim! Öyle bir çığlık attı ki, tüm apartmandan duyuldu sandım. Özcan KIYICI
··
256 görüntüleme
Ümmühan Karcı okurunun profil resmi
Çok elemli ve hüzünlü bir hikaye için burkuldu okurken.. Teşekkürler paylaşım için,kaleminize sağlık Özkan Kıyıcı..
Cavit Çilesiz okurunun profil resmi
Okurken böyle hissttiriyorsa bir de yaşayanları düşünmek lazım Allah kimseye yaşatmasın🙏
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.