Gönderi

''1980'lerde, araştırma faaliyetini birlikte sürdürdüğüm meslektaşım ve eşim Joan Kleinman'la birlikte, Çin'deki Kültür Devrimi sırasında ciddi travmalar yaşamış olan aydınlar, politik kadrolar ve işçilerle görüşmelere yapmış, bu arada sinirsel yıpranmışlık / nevrasteni şikayetlerini dinlemiştik. Şikayetler daha da ayrıştırılmış, baş dönmesi, bitkinlik ve ağrı hissedildiği de belirtimişti. Birçoklarının paylaştığı, en azından anlayabildiği kişilerarası standart bir deyimdi bu. Kültür Devrimi'ni açıkça eleştirmenin politik bakımdan çok tehlikeli olduğu bir dehşet döneminde söz konusu yakınmalar ortak ve gizli bir tarih oluşturuyordu. Tedirgince yaşanan sinirliliki kendilikleri, bedenleri ve ilişkileri parçalayan muazzam bir politik güç tarafından sarsılmış olma duygusu yaratmıştı kişilerde. Baş dönmesi, politik ve toplumsal devrimin çalkantıları arasında yaşanan iç ve dış yön kaybını birbirine bağlamaktaydı; bitkinlik, tükenmiş kolektif ve kişisel kaynakların birbirine bağlı yaşantıların dışavurumuydu; ağrı ise hem toplumsal hem de bireysel bedende hissediliyordu. Kültür Devrimi kolektif güvenliği, kişisel konumları, ilişkileri, kaynakları ve yaşamları tehdit etmişti. Tehlike ve sinirlilik aynı anda hem ilişkiler ağında hem beden-kendilikte patlayan travmatik süreçleri betimlemektedir.''
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.