Gönderi

Bir insanın acısını yürekten paylaşabilmemiz için, bizimle aynı hakikati paylaşıyor olması gerekir öncelikle. Eften püften oyuncağını zımbırtısı kırıldı diye ağlayan çocuğu pışpışlarken, kadidi çıktığı halde kendini hala kilolu sandığı için bunalıma giren anoreksi hastasına yemin billah şişko olmadığını söylerken, epi topu iki haftadır beraber olduğu beş para etmez bir kadın tarafından aldatıldığı için hayata küsen can ciğer dostumuzun hezeyanlarını sineye çekerken, bir sabah açık duran penceresinden başını uzatan bir güvercin ruhunu çaldı diye meydandaki tüm güvercinleri tek tek yakalayıp ağızlarından içeri bakmaya kalkan aklı hastasını doktoru gelinceye kadar oyalarken... yanıbaşlarında dikilir ama acılarına fersah fersah öteden bakarız. Böyle basit bir şey için gözyaşı döken çocuk, hakikatten bu kadar uzakta kamp kuran anoreksik, öyle biri için üzülmeye değmeyeceğini göremeyen bedbaht dost, zavallı güvercinlerin soyut ruhlara değil, somut buğday tanelerine üşüştüklerini idrak etmekten aciz deli... ilgi ya da merhamet, teselli ya da dayanışma bekleyebilirler bizden. Alırlar da muhtemelen. İtiraz etmeksizin yapabiliriz bunları. Acı çektikleri için saçmalayıp, saçmaladıklarından ötürü nasıl acı çektiklerini gördükçe, içten bir yakınlık duyabiliriz onlara. Sevgi dahi bekleyebilirler bizden. Yeter ki, acılarını paylaşmamızı beklemesinler.
Sayfa 343 - Doğan KitapKitabı okudu
·
2 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.