Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ayna
.....Allah insanı şuurlu bir ayna suretinde yaratmıştır. Ta ki yarattığı eserleri seyretmek ve gayrın nazarından kendisini seyretmek içindir. Ve insanın nefsini yarattı! Ve ona dedi: - Sen kimsin, ben kimim? Nefis dedi: - Sen sensin bende benim. Ateşe attı çıkardı tekrar sordu: - Sen kimsin ben kimim? Yine dedi: - Sen sensin bende benim. Hangi nevi azabı verdiyse yine enaniyetten vazgeçmedi. Sonra aç bıraktı yani tecelliyi çekti. Yine sordu: - Sen kimsin ben kimim? Nefis: - Sen benim Rabb-i Rahimimsin ben de senin aciz bir kulunum dedi. Peki: “Sen sensen, ben benim” dediğinde ne demek istedi insan? Hakikati hayalinizde misallendirmek için kendinizi tanımak adına aynanın karşısına geçiniz ve aynaya bakınız. Göreceğiniz kişi kendi şahsınızın bire bir görüntüsü olacaktır. Misalen aynada görünen şahsınızın suretıne şuur takınız. Ona kim olduğunu sorduğunuzda kafasını kaldırıp içeri doğru baktığında şahsınızı görüp kendisini siz zannedecektir. Aynıyla sizin tebessümünüze tebessüm, üzüntünüze üzüntü, cemalinize cemal, celalinize celal ile karşılık verecektir. Ama aslı zatında bu görünenler ona ait değil size aittir. Tıpkı şuurlu bir ayna olan insan nefsi gibi. Aslında biz aynaya baktığımızda aynayı göremiyoruz. Gördüğümüz her şey aynanın karşısındakiler. Bu vecih ile ismi ile müsemma olan ayna; kendisinde mana olmayan başkasının manasını taşıyan demektir. Üzerindeki manalar karşısındakinin manaları olacaktır. Tıpkı ilk yaratılan şuurlu insan gibi. Allah şuurlu bir ayna olan insan nefsine tecelli etti. İnsan, içindeki Allah’ı görünce manası kendisine ait olduğunu zannederek, O’na sen ilahsan ben de ilahım demek istedi. Ne zaman ki tecellisini çekti yani aynanın karşısından çekildi aynadaki görüntü ve manalar kayboldu. Ve anladı ki gerçekten ben bir hiçim. Onun var etmesiyle varım. Mahiyeti itibariyle ayineleri üzerinde var olan görüntüleri kendisine ait zannedenler, bilmeden kendilerini ilah kabul eder (firavun gibi…). Hakikatini bilen hiçlik makamındakiler; kendini kul bilir. İşte o şuurlu ayna sizsiniz. Bu mana bütün insanlar için geçerli olup, içinde hiçliği barındırdığı miktarca kul, varlığı barındırdığı miktarca da firavun olarak yaşamaya devam etmektedir. Vazifesi hiçlik makamında Allah’ın Esmasının tecellilerine kendi rengini ve fikrini bulaştırmadan aynı ile yansıtmaktır. Kendini ayine bilip, hakikatini ise hiç bilen insan; O’nun kudretine istinad eder, O’nun rahmetine iltica eder, O’nun kuvvetini ve kudretini arkasına almış olur. İnsan kendini tanıyamadığından Rabbini de tanıyamamaktadır. Hakiki manada kendini tanıyan, Rabbini tanır. Kalbini ve ruhunu İlah’ına raptedip hiçbir cihette ümitsizliğe ve yeise düşmez. Yaratıcının üstün kabiliyetlerle programlamış olduğu yeise düşmeyen o insan, makinesinin özelliklerini bilerek kullanabilir. İnsanı ehemmiyetli kılan, bir sırrı azimi ubudiyet olan duadır ki: Dua, sınırları belirlenmemiştir. O‘dur ki: Kainat içinde var olan her şeyi ve bütün masnuatı, bütün fikirleri, bütün özelliklere sahip olmayı, hatta kullanabilmeyi isteyen insana verilmiştir. Çünkü bu özellikler insanın fıtratına dercedilmiştir. Ta ki Esma-i İlahiyenin sonsuz tecellisini idrak ile fehmedip, yaratıcıya layık bir tarzda onu hamd ve sena edilmek istenmesinin gereği hasıl olsun. Bu özelliklerden bazılarını dillendirmek gerekirse: Zihnimizde canlandırdığımız her şeyi ellerimizle de tutabiliriz. Zihnimizde canlananlar “her ne iseler…” onları sürekli düşünerek, sürekli isteyerek, beynimizin içine yerleşmesine ve ısrarlı ve de kararlı bir dua şeklinde, ruhumuzla birleştirerek kabule karin duanın sınıfına sokabiliriz. İnsan, yaratılışı itibari ile çok yüksek bir sinyal gönderici olup ve frekans yayıcı özelliğine sahiptir. Bu özelliğin mahiyeti ise Cenab-ı Hakka ayinedarlık olduğu için Esma-i İlahiyeden alıyor. Yaymış olduğu frekans kodlamasından hangi Esma-i İlahiyeye karışıyor ise, hem aynı kanalda kimler varsa onlarla görüşebilir ve aynı zamanda da Esma-i İlahiye ile onlarla diğer düşünce ve zihnin içinde geçen fikirler “her ne iseler…” Esma-i İlahiyenin tecellisi ile aksi sada göstererek onlara yön verebilir, zihinleri kontrol altına alabilir. Bu senin yayacak olduğun frekansın yüksekliği ve de gücü ile alakalıdır. Buradan şöyle bir sonuç çıkabilir: Birçok insan ne düşündüğünü bilmiyor ya da kendinin ne olduğunu bilmiyor. Makine mükemmel ama kullanıcı yok. Bu gibi insanları çekim gücü ile kuşatıp, çok yüksek bir cazibe kanununun işletimini kurabilirsiniz. “Tıpkı bir hacker gibi: İstersen fikrine virüs bulaştır, istersen fikrine fikrini bulaştır. ” Tabi bu manalar içinde olabilmemiz için bizim isteyerek, düşünerek, zihnederek, ruhumuzla bu cazibe kanununu şekillendirebiliriz. Ne istersen olabilirsin. Zihnimiz düşünceler üretirken yayınlanan görüntüler, yaşam deneyimleri olarak size geri dönecektir. Mesleğiniz itibari ile bu sırları kullanabilir, hakikatını tatbik edebilirsiniz. Lakin! Evvela her ne olursa olsun yeise düşmemek, edilen duada Yaratıcıyı imtihan etmemek ve tam teslim olmak ile hakiki bir kulluk makamına geçip, O’nun kudretini arkanıza alabilirsiniz... U.S/L.R
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.