Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkiye Putin'ini Arıyor Soğuk savaş sonrasında Atlantik emperyalizminin dünyanın merkezine saldırıya geçmesiyle beraber Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge ciddi bir tehlike sürecine girmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu bölgeye gelen Amerikan emperyalizmi üç yüz yıllık bir rüya olan İsrail’in kuruluşunu sağladıktan sonra dünyanın merkezine yerleşmeye başlamış, karşı kutup merkezi olan Sovyetler Birliği’ni izlemek üzere de gizlice Türkiye’ye yerleşmiştir. Soğuk savaş döneminin gergin ortamında sürekli olarak bir Rus ve komünizm korkusu icat edilmiş ve bu korku sürekli pompalanarak Türkiye ile beraber bölgedeki diğer yerlere de yerleşme başlamıştır. Okyanus ötesinde oluşan dünya gücü dünyayı merkezi coğrafyadan yönetmek istediği için yarım yüz yıl içinde merkezi coğrafyanın tam ortasındaki ülke olan Türkiye’ye gizli ve dolaylı yollardan yerleşme girişimleri sürdürülmüştür. Amerikan emperyalizminin bu hazırlıkları baskı döneminin gergin ortamında gizlenmiş, demirperdenin ortadan kalkmasıyla beraber açığa çıkmıştır. Yeni dönemde Türk toplumunun gözleri açılınca ülkemizin yarı sömürge durumuna düşürüldüğü ortaya çıkmış ve yeniden Osmanlı imparatorluğunun çöküş yıllarındaki gibi bir durumun ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Böyle bir durumda ikinci bir kurtuluş savaşı ve yeniden Atatürk önderliği zorunlu bir duruma gelmiştir. Ne var ki Türk halkının yıllardır süren umutsuz Atatürk bekleyişine rağmen ikinci bir Mustafa Kemal Atatürk siyaset sahnesinde gündeme gelememiştir. Benzeri bir durum kuzeydeki büyük komşu olan Rusya’da görülmüş ve dünya tarihinin gördüğü en geniş imparatorluk olan Sovyetler Birliği büyük bir çöküş sonrasında ortadan kalkmıştır. Bu ideolojik birliğin kurucusu ve merkezi gücü olan Rusya Federasyonu, büyük çöküş sonrasında iyice zor duruma düşmüş ve beş yıl içinde bir türlü kendine gelememiştir. Rusya’nın şaşkınlık ve güçsüzlük döneminde küçük ülke Çeçenistan bağımsız bir devlet olarak yaşamını sürdürmüş ama Rusya toparlandıktan sonra gene Rusya 1996 tarihinde Çeçenleri ezerek Hazar havzasının bu kuzey ülkesini işgal etmiştir. On iki yıldır sürdürülen haksız işgal ile üç yüz bin çeçen insanı katliama uğratılmıştır. ABD, Çeçen cumhuriyetini Rusya Federasyonu’nu çözmek için kullanırken, Rusya da bu küçük ülkeyi ezerek kendi içindeki diğer devletlerin federasyondan ayrılma eğilimlerinin önüne geçmiştir. Çeçenleri izleyen Tataristan Cumhuriyetini bazı sınırlı otonomi hakları ile federasyon çatısı altında tutabilmiş ama daha sonra güçlenince eskiden tanıdığı otonomi haklarından da vazgeçmiştir. Rus devletinin merkezi güçlenmesi bağlı bölge ve ülkeler üzerindeki otoritesini yeniden oluşturmuştur. Rusya’nın toparlanmasında hem büyük devlet yapısının hem de güçlü bir önderliğin rolü olmuştur. Rus çarlığının çökmesi üzerine Moskova merkezli bir ideolojik imparatorluk kurmuş olan Rus devletçiliği Türkiye ile karşılaştırılırsa daha güçlü bir görünüme sahiptir; çünkü çarlık rejiminden ideolojik imparatorluğa geçerken Moskova’daki devlet yapısını korumuştur. Ruslar Moskova’daki devleti değişim sürecinde ayakta tutabilirken, Türkler İstanbul’daki devleti yıkılmaktan kurtaramamışlardır. Osmanlı imparatorluğu batı Avrupa’dan esen milliyetçilik rüzgarları ile Balkan ülkelerini elinden kaçırırken, aynı dönemde benzeri bir tehdit ile karşılaşan Rus devleti milliyetçilik cereyanlarının ülkesini parçalamasını önlemek üzere devlet öncülüğünde bir halkçılık akımı örgütlemiştir. Narodnik adı verilen bu devlet halkçılığı ülkenin çeşitli yörelerinde şiddet ve terör hareketlerine dönüştürülünce Rus imparatorluğunda yaşamını sürdüren halk toplulukları milliyetçilik cereyanlarının dışında tutulmuşlardır. Osmanlı imparatorluğunu önce parçalayan ve sonra da dağılmasına neden olan milliyetçilik cereyanları, Rus devletinin akıllıca sürdürdüğü devlet halkçılığı ile önlenmiş ve ülkenin bütünlük içinde kalması sağlanmıştır. Tarihin bin dönemecinde Moskova’daki Rus devleti ayakta tutularak sonraki dönemin koşullarında ideolojik imparatorlukla yola devam edilmiştir. Aynı dönemde Osmanlı imparatorluğu İstanbul’daki gayrimüslim toplulukların batılı emperyal devletlerle olan yakın ilişkileri ve mandacı tutumları yüzünden çökmekten kurtulamamış ve bu yüzden İstanbul’daki devlet yapılanması elden gitmiştir. İstanbul’daki devletin bitmesine rağmen Anadolu halkının teslim olmayışı, Sevr antlaşmasını yırtarak Kuvayı Milliye mücadelesine girişmesi üzerine tarih sahnesine çıkan Atatürk Türk toplumunu toparlayarak Ankara’da yeniden bir Türk devleti kurmuştur. İstanbul’daki devletin çökmesi nedeniyle Türkler tarihin dönemecini zor dönmüşler, Ruslar gibi merkezi devletin yardımı ile hızlı bir yeniden yapılanmaya yönelememişlerdir. Tarihin dönemecinde ayakta kalan Rus devleti yeni dönemde toparlanarak yola devam ederken Türkler yitirdikleri imparatorluğun merkezi ülkesinde orta boy bir yeni devleti bu kez Ankara merkezli olarak kuruyorlardı. Bir devletin yıkılması ve yerine yeni bir devletin kurulması uzun zaman alıyor ve Ruslar yirminci yüzyılın başlarında yeniledikleri imparatorlukları ile yola devam ederken, Türkler yitirdikleri imparatorluk yüzünden merkezi topraklarda Avrupa’nın etkisi, bu kıtadaki devlet modeline benzer bir biçimde kendi ulus devletlerini üç kıtanın arasındaki tarihin köprüsü üzerinde kuruyorlardı. Birinci Dünya Savaşı ile çöken Türk devlet yapısı kısa zamanda toparlanamadığı için Türkiye Cumhuriyeti ikinci dünya savaşına girmiyordu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türklerin ve Rusların imparatorlukları aynı dönemde çöküyor, Ruslar Moskova merkezli bir yeniden yapılanma ile tekrar bir farklı imparatorluğa sahip oluyorlar ama Türkler hem imparatorluk arazisini ellerinden kaçırdıkları hem de İstanbul’daki devlet içeriden dış bağlantılı mandacı kadrolarca çökertildiği için yeni bir savaşa daha kalkışmak zorunda kalıyorlardı. Dünya Savaşı sonrasında, bütün ülkeler imzalanan barış antlaşmaları ile yeni döneme uygun bir düzene geçerken, Osmanlı imparatorluğunun arka ülkesi olan ama aynı zamanda merkezi topraklarını oluşturan Anadolu yarımadasında Türkler var olabilmek için ikinci bir savaşa daha kalkışıyorlardı. İmparatorluğun elden gitmesi, devletin çökmesi, İstanbul’un teslim olması, Anadolu ve Rumeli halkını etkilemiyor ve bu iki bölgedeki Türk halkı bir ulusal kurtuluş savaşı vererek yeniden dünyanın merkezi topraklarında var olabilmenin koşullarını yaratırken, bu bölgenin Müslüman halkı ayağa kalkıyor, direnerek dağa çıkıyor ve ülkesini korumak üzere kurtuluş savaşına kalkışıyordu. İşte bu aşamada Atatürk tarih sahnesine çıkarak Türk ulusunun haklı kurtuluş savaşında zafere ulaşmasını sağlıyordu. Rusya’da Troçki’nin hazırlıkları üzerine Lenin devreye girerek sosyalist devrimi gerçekleştiriyor ve doğu bloku olarak SSCB’yi tarih sahnesine çıkarıyordu. Atlantik kıyısında odaklanmış olan Batı emperyalizminin dünyanın merkezi coğrafyası olan Avrasya kıtasına yönelen saldırıyı önleyebilmek için Lenin ve Troçki Sovyet devrimini yaparak güçlü sosyalist imparatorluk ile batılı emperyalistlerin Avrasya bölgesine karşı set çekiyorlardı. Rusların kuzey bölgesine güçlü bir yapılanma ile batı emperyalizminin Avrasya bölgesine girmesine karşı çıkışı üzerine sıra bu bölgenin güney kısmına geliyor ve güney Avrasya’nın merkezi ülkesi olan Türkiye’de benzeri bir biçimde antiemperyalist savaşa yöneliyordu. Sovyet devrimi sonrasında Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması ve daha sonra 1920 yılında Doğu Halkları Kurultay’ının Bakü’de toplanması bir tesadüf değil aksine tarihin seyri içinde birbirini izleyen önemli gelişmelerdir. Avrasya’nın girişi kuzeyden batılı emperyalistlerin yüzüne kapatılınca sıra güney kapısına gelmiş ve Bakü’de bir araya gelen doğu halkları temsilcileri batılı emperyalistlere karşı direnme kararı alınca direnişin güney cephesini oluşturan Anadolu üzerindeki kurtuluş savaşı da batılı emperyalistlere karşı hızlandırılarak sonuca götürülüyordu. Lenin Moskova’da egemen olduktan sonra Mustafa Kemal de Ankara’da gücü eline geçiriyor, böylece Atlantik kıyısından dünyanın merkezine saldıran batılı emperyalistlere karşı kuzey kapısından sonra güney kapısı da kapanıyordu. Tam bu aşamada Lenin ile Mustafa Kemal arasında mektuplaşmalar oluyor ve sosyalist enternasyonal, Anadolu’daki batı emperyalizmine karşı direnen ve antiemperyalist bir mücadele ile bağımsız bir devlet kuran Kemalist harekete destek oluyordu. Ulusal kurtuluş savaşına bu doğrultuda Karadeniz üzerinden bir Rus yardımı batılı emperyalistlere karşı daha güçlü bir direniş olması için gönderiliyordu. Böylece Atatürk de kendi ülkesini toparlama şansını elde ediyor ve batı emperyalizmine karşı bu bölgenin kuzey ve güney ülkeleri bir antiemperyalist çizgide direnerek işbirliği yapıyorlardı. Lenin enternasyonal toplantısında Kemalist hareketin antiemperyalist olduğu için desteklenmesi gerektiğini söylüyordu.210 Yirminci yüzyılın başlarında gerçekleşen Avrasya’nın kuzey ve güney bölgelerindeki batı emperyalizmine karşı direnişin günümüzde yeniden güncellik kazanması son derece önemlidir. Regan-Gorbaçov görüşmeleri sonrasında gündeme gelen sosyalist imparatorluğun dağılması meselesi büyük bir çöküş ortaya çıkarmış, beş yıllık bir şaşkınlıktan sonra Rus devleti hemen toparlanmıştır. Osmanlı imparatorluğu gibi yıkılmayan ve başkentindeki devlet yapılanmasını koruyan Rus hegemonyası kısa bir zaman dilimi içinde değişen dünyayı kavrayarak toparlanmış ve eskisi gibi bir imparatorluk devleti yapılanması içinde yoluna devam etmiştir. On yıl süre ile eski başkan Yeltsin ile yola devam eden Rus devleti tam iki bin yılına girerken Yeltsin’in çekilmesini sağlamış ve yerine devlet veliahdı olarak yetiştirilen ve doğu Almanya’da büyük tecrübe kazanmış eski bir istihbaratçı olan Putin’in geçmesi sağlanmıştır. Yeltsin döneminde toparlanan Rus devleti Putin’in gelmesi ile atağa kalkmış ve yeni dönemin koşullarında güçlü bir Rusya yaratılabilmesi için ulusal program uygulanmıştır.211 Büyük çöküş sonrasındaki şaşkınlığını kısa zamanda atlatan Rusya Yeltsin döneminde hızla toparlanarak Putin döneminde atağa kalkmıştır.212 Rusya-2010 programı Putin’in işbaşına gelmesiyle beraber eyleme geçirilmiş geleceğin güçlü Rusya’sının yaratılabilmesi doğrultusunda uygulamaya aktarılmıştır. Daniel Vergin’in Türkiye’de de yayınlanan Rusya-2010 kitabına bakıldığında Rusya’nın 2010’da ABD’ye meydan okuyabilecek derecede güçlü bir konuma ve eskisi gibi yeniden bir kutup durumuna gelebilmesi hedeflendiği görülmektedir. Çudo adı verilen ekonomik mucizenin 2010’da Rusya’da gerçekleşmesiyle Rusya ABD kadar güçlü bir düzeye gelecek ve tek kutuplu düzene son verilecektir. Rusya ile beraber Çin ve Hindistan da devreye girecek ve daha sonraları brezilyanın da ortaya çıkmasıyla yeni dünya düzeni çok kutuplu olacaktır. Soğuk Savaş döneminden gelme kutup merkezi olma birikimiyle Rusya tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişin öncüsü ve kurucusu olacaktır. Putinin önderliği Rusya’ya böylesine bir atılım yapma ve yeryüzünde yeniden Rusya’yı bir kutup merkezi yapma şansını gündeme getirmiştir.213 Büyük çöküş sonrasında kırılmış Rusya prestijini Putin yeniden onarmış ve Rusya’nın bir büyük dünya gücü olarak evrensel alana dönüşünü sağlamıştır. Putinin bu atılımı sağlamasında son zamanlarda kurulmuş olan petrol ve doğalgaz boru hatlarının ve bunların kazandırdığı büyük döviz akışının önemli katkıları bulunmaktadır. Rusya bir fakir ülke olarak girmiş olduğu G-8 ülkeleri arasında önceden Hıristiyan özelliği ile yer alırken on yıl içinde dünyanın en zengin ülkelerinden biri olarak var olabilmektedir. Boru hatları para matbaası gibi çalışırken Rus devletinin ekonomik zenginliği batılı ülkelerle boy ölçüşecek aşamaya ulaşmıştır. Gazprom ve Lukoil gibi enerji kuruluşları kısa zamanda amerikanın yüz yıllık çok uluslu şirketlerini geride bırakmış, Rus devletinin desteği ile yaratılan Rus burjuvazisi hak ettiği yeri almıştır. Putin çok uluslu şirketlerin temsilcisi olan Yahudi işadamlarını ülkesinden kovarak eski devlet ve parti yöneticilerinden yeni bir Rus milli Burjuvazisi yaratmış ve bunlar büyük Rus devletinin desteğini sağlayarak küresel sermayeyi dengelemiştir. Devlet desteği ile kısa zamanda büyüyen Rus milli burjuvazisi yabancı sermayeyi Rusya’ya sokmamış, kendi pazarından elde ettiği zenginlikle küresel sermaye ile Rusya sınırları dışında dünya pazarlarında rekabete girişmiştir. Küresel sermayenin uyguladığı emperyalist hegemonya planına karşı çıkan Rus devleti, küreselci merkezlerin yaptıklarının ve istediklerinin tamamen tersini yaparak ayakta kalmış ve kısa zamanda güçlenerek batılı emperyalistlerle bire bir yarışmıştır. Putin göreve gelir gelmez Rusya anayasasını ve idari sistemini değiştirmiş, merkezi devleti güçlendirmiş, on sekiz milyon kilometre karelik bir alana yayılmış bulunan Rusya Federasyonu eyaletlerini denetim altına almak için yedi tane Moskova kurmuştur. Yirmi beş eyaleti yedi bölge yönetimi ile sıkı denetimi altına alan Putin Çeçenistanı ezdikten sonra ikinci bir otonomi ya da bağımsızlık macerasına izin vermemek üzere merkezi devleti güçlendirmiştir. Büyüyen ekonomiyi devletin kontrolünde tutabilmek için yeni kamu kurumları kurmuş, devlet otoritesini ülkenin her köşesine eşit koşullarda götürebilmek üzere Rusya devletinin kamu kurumlarını büyüterek yetkilerini genişletmiştir. Küresel şirketlerin önünü açabilmek için devletler demokrasi görünümünde küçültülürken, Rusya tamamen aksini yaparak zaten büyük olan devletini daha da büyütmüş ve böylece çok uluslu küresel sermaye şirketlerine teslim olmamıştır. IMF ve Dünya Bankasını ülkesinden kovan Rusya kendi ekonomisine ulusal çıkarları doğrultusunda egemen olmayı bilmiştir. Putin batılı emperyalist ülkelerden para alan ve bu ülkelerin istihbarat kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerine izin vermemiş, ülkedeki dernek ve vakıfların çalışmalarını sıkı bir devlet denetimine alarak ülkede yabancı güçlerin cirit atmasını önlemiştir. Yabancı ülkelere ajanlık yapamayan sivil toplum kuruluşları Rus toplumunu bozamamışlar ve alt kimlikleri kışkırtarak bölücülük yapamamışlardır. Sivil toplum kuruluşları görünümünde Rusya’yı karıştıramayan batılı emperyalistler Rusya’daki demokrasiyi yargılamaya kalkışmışlar ama uluslar arası alanlarda Putin bunlara cevap vererek Rusya ile batılı ülkelerin koşullarının farklı olduğunu ve bu nedenle batı tipi bir demokrasinin Rusya’da uygulanamayacağını ifade etmiştir. Dışarıdan para alan devlet denetimi altına alınması Rusya’yı sivil toplumculuk oyunu ile parçalamayı düşünen batılı emperyalistlerin oyunlarını bozmuş, bu nedenle Rusya ile batı dünyası arasındaki gerginlik tırmanmıştır. Rusya-2010 planı ile ülkesini güçlendiren, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi haline getiren, merkezi idareyi güçlendirerek bütün ülkede devlet otoritesini yeniden etkin bir biçimde tesis eden, sivil toplumculuk şamatası ile kendi toplumunun bölünmesine izin vermeyen Putin çağımızın en başarılı devlet adamı olarak öne çıkmaktadır. Dünyayı kendi çiftliğine çevirmek isteyen küresel sermaye ve batılı emperyalist ülkelere karşı çıkan Rus devleti günümüzde Putin sayesinde faşist ve saldırgan ABD yönetimine meydan okuyabilmektedir.
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.